Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Genç ilahiyatçıları uğurlarken…
Küreselleşme, uzak bölgeleri birbirine bağlayan dünya çapındaki toplumsal ilişkilerin yoğunlaşmasıdır. Bu sebeple ilahiyatçılar, küreselleşme olgusunu iyi okumaları gerekiyor. Çünkü çağımızda küreselleşme; bilgi, sermaye, eşya, politika, din ve ekonomi alanlarında sınırları oldukça aşan bir boyut kazanmıştır.
Küreselleşme olgusunun arka plânındaki en önemli güç, gelişen iletişim teknolojileridir. Bu teknoloji sayesinde toplumlar bir bilgi toplumu haline gelmişlerdir. İşte, çağımızın İlahiyatçısı, küreselleşmenin eksenine “adâlet ve insana saygı” gibi unutulan değerleri yeniden koymalı, kendisini; ilmî, irfanî ve harsî plânda güçlü bir şekilde yetiştirmelidir. Ayrıca, dünya çapında başta Arapça ve İngilizce olmak üzere iletişim kurabileceği dilleri iyi derecede konuşmalı, modernizmin aidiyet duygularını yok edici ve yıkıcı etkileri karşısında sosyal duyarlılık göstermelidir.
Bizler evrensel dinin mensuplarıyız. Dolayısıyla İslam’ın davet haritası bütün bir insanlığı içine almaktadır. Çünkü Aziz Kur’an ahir zaman ümmetini, itikattan ibadete ölçülü/dengeli bir ümmet olarak tanımlanmakta ve bütün bir insanlık üzerinde bu ümmetin şâhitler olduğunu vurgulamaktadır. (Bkz. Bakara, 2/143). Bilindiği gibi “şâhid” sözcüğünün anlamlarından birisi de “sorunu çözen adam” demektir. İlahiyatçı da hem yerel ve hem de evrensel düzeyde, insanlığın tevhîd ve adâlet alanında ortaya çıkan sorunlarını çözmede yerine göre hakem ve yerine göre hakîm misyonunu üslenmelidir. Çünkü birey ve toplumların hayatında tevhid olmadan gerçek anlamda adalet olamaz.
Bugün içinden geçtiğimiz İslam coğrafyalarının köşelerinden iniltiler geliyor, kan ve gözyaşı kol geziyor. Ümmet, imamesi kopmuş tespih taneleri gibi sağa-sola savrulmuş vaziyettedir. Bu çağın sorumluluk sahibi İlahiyatçıları, yeniden coğrafyamıza birlik, barış ve kardeşliğin gelmesi için neler yapılmalıdır? sorusuna cevap aramalıdırlar.
Her şeyden önce, kendimize güvenelim, kendimizle barışık olalım.
Unutmayalım, hayatı güzelleştirecek olan da insanın kendisidir.
Meslekî alanda bilgi ve deneyimlerimizi sürekli takviye etmenin yanı sıra, İslam dünyasını ve insanlığı ilgilendiren çağdaş konulara da ilgisiz kalmayalım. Bu çağda yaşadığımızı ve bu çağın ilahiyatçısı olduğumuzu unutmayalım.
Nasıl ki İslam’ın klasik altın çağının kurulmasında İmâm-ı Azam Ebû Hanife, İmâm-ı Mâtürîdî, İmam-ı Gazalî, Bâkıllânî gibi çok sayıda İlahiyatçı düşünürler yol açıcı bir işlev görmüşlerse bugünün dünyasında da ilahiyatçılar, toplumlar(ın)a ufuk açıcı zenginlik ve genişliği sağlamada yine öncü ve kurucu rolü oynamalıdırlar.
İşte bu duygularla bir taraftan sizden ayrılmanın derin hüznünü yaşarken, diğer taraftan da topluma ışık tutacak ilmiyle âmil yetişkin insanlar olmanızdan dolayı da büyük sevinç yaşıyorum. Beş yılınızı geçirdiğiniz İlahiyat Fakültemiz her zaman sizin evinizdir, yuvanızdır. Bu ilmî ve akademik kurumla ilişkilerinizi devam ettireceğinize yürekten inanıyor, hepinizi en içten muhabbetlerimle selamlıyorum. Bundan sonraki hayatınızdan neşe, mutluluk ve başarı hiç eksik olmasın. Yüce Allah (c.c) hepinizin yâr ve yardımcısı olsun, değerli kardeşlerim.