Mustafa Yiğit
Gülemeyen milyonlar…
Medyada son günlerde vicdanlara seslenen yazılara rastlamak gittikçe zorlaşıyor.
Varsa yoksa siyasi polemikler, yükselen ve düşen ekonomik göstergeler.
Kimse ayaklar altına alınan insani değerlerden bahsetmiyor.
Kimse vicdansız bir dünyanın vicdanı olacak cümleler sarf etmiyor.
Etrafımızda savaşlar oluyor, insanlar ölüyor, kadınlar, çocuklar sefil bir yaşam sürüyorlar.
Gelişmiş ülkeler silah satıyor, silahlar küçücük yüreklerde patlıyor…
Gelişmişlik adına insani gelişmişlikte karanlıklara gömülüyor dünya…
Yoksulluk, terk edilmişlik, bana necilik diz boyu…
Yoksulluğu kanıksayan ve bunu kader olarak kabul edenler giderek artıyor.
Aile içi şiddeti kader olarak kabul eden ve bunu kanıksayan insanlar giderek artıyor.
İşsizliği adeta kader olarak kabul eden insanlar her geçen gün artıyor.
“Ne yapsam ben işe geremeyeceğim artık” diyenler sizin de etrafınızdadır mutlaka.
Ve insanlık mutsuz…
Ülkemin insanları mutsuz…
Her ne kadar araştırmalar “Türk toplumunun yüzde 62’si mutlu” dese de sokağa çıktığımızda toplumun içinin kanadığını, mutsuz bir şekilde dolaştığını görüyoruz.
Yüzü asık adamlardan oluşan bir toplum nasıl mutlu olabilir ki?
Sahi sokakta kahkahalarla gezen insanlara rastlıyor musunuz siz hiç?
Diyebilirsiniz ki bizim toplumumuzda öyle yol ortasında kahkaha atılmaz.
Tamam ona da kabul.
Bırakın kahkahayı tebessüm eden adamlar var mı etrafınızda?
Vallahi ben göremiyorum.
Gergin, dokunsan patlayacak adamlardan oluşuyor git gide toplum.
Akdeniz ülkesiyiz güya. Sıcak kanlıyızdır. Neşeli biliniriz.
Ancak sokak öyle demiyor.
Çıktığınızda adeta Belçika, Norveç sokaklarında geziyor gibi hissediyorsunuz kendinizi. Buz gibi suratlar…
Emo gençler, bitkin memurlar, kızgın politikacılar, sırt çantalarının altında ezilmiş öğrenciler….
İbrahim Kiras’ın dizelerindeki gibi aşkına karşılık bulamamaktan değil ancak gelecek kaygısından “Hayatın ortasında cevapsız kalan” milyonlar…
Gülemeyen milyonlar…