Gülen, Türkiye'ye ne zaman dönecek?

Gülen, Türkiye'ye ne zaman dönecek?

Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, Fethullah Gülen’in Türkiye’ye ne zaman döneceğini ‘Memleket Dergi’ye anlattı

Röportaj: M. Mustafa Özdemir

‘GAZETECİLER “LA YÜSEL” DEĞİLDİR!’

-Efendim, gündemdeki en sıcak konuyu sorarak başlamak istiyorum. Bilindiği gibi Ergenekon soruşturması kapsamında bazı gazeteciler gözaltına alındı. Köşe yazarlarının büyük çoğunluğu bunu, ‘basın özgürlüğüne karşı yapılmış bir eylem’ olarak değerlendirip eleştirdiler. Siz ise Zaman’daki köşe yazınızla farklı düşünen ender gazeteciler arasında yer aldınız. Neden farklı düşünüyorsunuz?

-Fotoğrafa bakıldığı zaman, gözaltına alınanlar hep gazeteci arkadaşlar… Nedim Şener bir örnek mesela. Uzun süredir Milliyet’te muhabirlik yapıyor, yazarlık yapıyor. Yani fotoğrafa ilk baktığınızda ne oluyor, “Gazeteciler gözaltına alınıyor, işte basın özgürlüğüne karşı bir saldırı mı var?” şeklinde bir görüntü ortaya çıkabilir. Ben ona itiraz etmiyorum. Ama mesleki dayanışma adı altında; gazetecilik yapanlar katiyen suç işlemezler, onların böyle işlerde böyle taraklarda bezi olmaz gibi bir yaklaşım da doğru olmaz. Çünkü o zaman gazetecileri “La yüsel” ilan ediyorsunuz. Yani herkes suç işleyebilir ama gazeteciler hiçbir zaman suç işlemez gibi çok demokrasi dışı bir kanaati savunmuş oluyorsunuz. İkinci husus da; bir konu yargıya intikal etmişse, isterse gözaltına alınanlar bizim meslektaşımız olsun, o konuda yargıya saygı göstermemiz lazım. Belki hakim serbest bırakacak, belki mahkemeye çıktıktan sonra serbest bırakılacaklar, belki de suçları var yani, bilmiyoruz. Biz savcı değiliz ki, hakim de değiliz. Yani ben burada mesleki dayanışma adı altında çok sesli bir koronun yargıya müdahale ettiğini düşünüyorum. Bizim meslektaşlarımız da olsa, yüreğimize taş basıp, yargının vereceğe karara saygılı olmamız lazım. Ben konuyu, “Şu anda gözaltına alınanlar hep gazeteciler, dolayısıyla basın özgürlüğüne bir saldırı var” şeklinde anlamıyorum.

‘ASKER, DEMOKRATİK BİR ÜLKEDE

TAKINILACAK TAVRI GÖSTERDİ’

-Geçtiğimiz günlerde eski başbakanlardan Milli Görüş Lideri Necmettin Erbakan hayatını kaybetti ve cenazesi büyük bir katılımla toprağa verildi…

-Allah rahmet eylesin…

-Cenazede en dikkat çeken görüntülerden birisi, askerin, 28 Şubat’ta post modern darbeyle iktidardan indirdikleri bir başbakanın cenazesine katılmaları oldu. Bunu nasıl yorumlamak lazım?

-Şimdi ortada izaha muhtaç bir durum var. 28 Şubat sürecinin hemen arkasından, 1998’de Genelkurmay başkanı olan Hüseyin Kıvrıkoğlu, “28 Şubat 1000 yıl sürecek” demişti. Şimdi onun yeğeni, onun da soyadı Kıvrıkoğlu, Hayri Kıvrıkoğlu, 1. Ordu Komutanı olarak, 28 Şubat’ın hedef aldığı bir başbakanın, rahmetlinin, cenazesine katıldı. Bunu izah etmemiz lazım. CNN Türk’ün Ankara temsilcisi de Genelkurmay kaynaklarına atfen bir haberle söyledi, ki Genelkurmay da yalanlanmadı, insani bir davranış olarak izah ediyor bunu Genelkurmay… Yani sitedeki başsağlığını da, çelengi de, 1. Ordu Komutanı’nın TSK’yı temsilen cenazeye katılmasını da, “Biz insani bir yaklaşım olarak yaptık” diyorlar. Ben o insani yaklaşımla beraber keşke “demokratik bir yaklaşım gereği yaptık” deselerdi diye düşünüyorum. Ama ben her şeye rağmen ben bu adımı, eğer Silahlı Kuvvetlerden bunun devamı aynı şekilde gelecekse, böyle bir demokrat anlayışı çok olumlu bir adım görüyorum. Çünkü “Başbakanımız” diyor, “Yaşayacaktır, unutulmayacaktır” diyor rahmetli Erbakan için. Yani gerçekten demokratik bir ülkede takınılacak bir tavrı ve üslubu gösteriyor. Bu takdire şayan fakat benim bir çekincem var. Bu sadece rahmetli Erbakan’ın cenazesinde yapılmış bir şey olmasın. Devamında da hep demokrat bir tavır sergilensin. Neden böyle bir çekinceyi ifade ediyorum. Mesela geçtiğimiz Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonu’nda, 29 Ekim’de, komutanlar alternatif bir resepsiyon yaptılar ve Çankaya’daki resepsiyona gitmediler. Bunu Sayın Başbakan da eleştirdi biliyorsunuz. “Milletten koparsınız” diye bir televizyon programında söyledi. Yani bu güzelliğin bu demokrat tavrın arkasından bir daha böyle antidemokratik bir tavır gelirse, bu da kıymetini kaybeder bana göre. Ama bu gelmez de bu tavır devam ederse bu bir dönüm noktası da olabilir. Sivil-Asker ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcı da olabilir.

‘HALK, DEMOKRASİDEKİ

GÜCÜNÜNÜN FARKINA VARDI’

-Referanduma gelmek istiyorum. Sizin de mensubu bulunduğuz hareket, referandumda evet çıkması için büyük gayret etti. Bunun ülke için çok önemli olduğunu vurguladı hep ve referandumda da evet çıktı. Şimdi ne oldu. Bundan sonra ne olacak, ne değişecek?

-Halk, referandumdaki evetle, demokrasideki gücünün farkına vardı. Yani ilk defa vesayetin özüyle ilgili bir değişiklik gerçekleştirildi. HSYK ve Anayasa Mahkemesiyle ilgili değişiklikler yapıldı. Muhalefet iki maddeye itiraz etti. Hem CHP hem MHP, “AK Parti yargıyı ele geçirmeye çalışıyor, referandumdaki asıl amaç o” dedi. O itirazlara rağmen yüzde 58 gibi bir evet çıktı. Bu da gösteriyor ki o itirazları toplumun büyük çoğunluğu ciddiye almadı. Bunun manası şudur: Şu anda da AK Parti’yle ilgili, “Yargıyı ele geçirmeye çalışıyor, muhalifleri sindirmeye çalışıyor bu gazeteciler işte Ergenekon davası” diyorlar. 12 Haziran’daki seçim de referandumun bir devamı olacak mı, olmayacak mı? Demokratikleşmeye seçmen destek verecek mi yoksa bir takım tereddütlerini oyuyla ortaya mı koyacak? Onu göreceğiz. Onun için 12 Haziran’daki seçimler referandumdan daha önemli. Referandumda bir demokratikleşme rüzgârı esti. Şimdi o rüzgâr devam ediyor mu? Çünkü şu anda demokratikleşmeyi sırtlayan götüren AK Parti hükümeti. Eğer seçimlerde AK Parti’ye yüzde 50 civarında bir destek çıkarsa, bu Türkiye’de seçmenin demokratikleşme konusunda kararlığını gösterir ki, bu önümüzdeki yıllarda Türkiye’de demokratikleşme adına çok ciddi değişmelerin gelişmelerin olacağı anlamına gelir. 12 Haziran bu açıdan bir dönüm noktası olacaktır.

‘DEMOKRATİKLEŞME

BAYRAĞI AŞAĞI İNMEMELİ!’

-Yani referandum, bu seçimlerden çıkacak sonuçla birlikte mi anlam kazanacak?

-Bu, benim kendi şahsi görüşüm: Bu demokratikleşme iradesinin devam etmesi gerekir! Çünkü ben, AK Parti iktidarı devam ederse, Türkiye’de istikrarın devam edeceğini, demokratikleşmenin devam edeceğini düşünüyorum. Onun için de bu iradenin devam etmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani referandumdaki demokratikleşme bayrağının indirilmemesi lazım.

‘SİVİL VESAYET HİSSETMİYORUM,

YARASI OLAN GOCUNSUN!’

-Hükümet bu noktada ne zaman bir adım atsa sürekli olarak bir kesim tarafından işte ‘AK Parti orduyu sindirmeye çalışıyor, yargıyı sindirmeye çalışıyor, kendi kontrolü altına almaya çalışıyor’ şeklinde itirazlar yükseltiliyor. Bir sivil vesayetin oluşmasından bahsediliyor. Türkiye’de bir sivil vesayet var mı? Siz bunu hissediyor musunuz?

-Ben hiç hissetmiyorum. Yarası olan gocunsun... Ama ben şunu hissediyorum. Türkiye’deki vesayet rejimi sarsılmaya başladıkça, vesayeti savunanlar, açıktan, “İşte biz imkânlarımızı, itibarımızı kaybediyoruz, bizim dönemimiz bitiyor” diyemiyorlar. Onun yerine, “Askeri vesayet kötü bir şeydir ama sivil vesayet de kötüdür” deyip, muhalif bir ses vermeye çalışıyorlar. Yani sanki vesayetin gitmesinden gocunmuyorlar da, AK Parti’ye olması gereken bir muhalefeti yapıyorlar konumunda gösteriyorlar kendilerini. Ben bunu toplumun fark ettiği kanaatindeyim. Yani bunu yapanlar fark edilmiyoruz zannediyorlar. Ama farkındayız ki bu insanlar muhalefet olsun diye, demokrasilerde muhalefet görevini yapmış olmak için değil, vesayet rejimini ayakta tutmak için çırpınıyorlar.

‘YENİ TÜRKİYE ANADOLU’DA’

-Konya’ya sık sık gelip gidiyor musunuz?

-Yok… 14 seneden beri ilk defa geliyorum.

-Nasıl buldunuz Konya’yı?

-Belediye Başkanımızı, Sayın Vali’yi de ziyaret ettim. İkisine de söyledim: “Yepyeni bir şehir gördüm” diye…

İstanbul’da oturanlar, İzmir’de oturanlar, Anadolu’daki Konya gibi güzellikleri pek fark edemiyorlar. Anadolu’daki belediye başkanları; İstanbul’daki gazetecileri, fikir adamlarını, akademisyenleri, birkaç gün misafir etmek için çağırsalar Konya’ya, Kayseri’ye, Elazığ’a da, bu değişimleri gösterseler... Yani anlatmakla olmuyor. Burada yepyeni bir şehir kurulmuş. Yeni bir mimari anlayış var. Cıvıl cıvıl… Yani, “Yeni bir Türkiye var” deniyor ya, o yeni Türkiye’yi görmek isteyenler ilk önce Konya’ya gelmeliler, Anadolu’ya gelmeliler, gözleriyle görmeliler.

-İstanbul’dan nasıl gözüküyor Konya?

-Ben 33 yıldır Yalova’da oturduğum için doğrusu onu İstanbullulara sormak lazım ama Yalova’dan çok iyi gözüküyor.

Gülüşmeler…

‘ORTADOĞU’DA YAŞANANLAR

BOP’UN OBAMACASI’

-Ortadoğu’daki son gelişmeleri, halk ayaklanmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Büyük Orta Doğu Projesi’nin(BOP) bana göre bu “Obamaca”sı. Yani Bush’un bir Ortadoğu projesi vardı. Çok zalimce bir projeydi. Irak’ı işgali bunun bir örneği. Zorla bir şeyi dayatmaya kalktılar Irak’ta… Son gelişmelere bakıldığında ,“Zaten halk bir değişiklik istiyor” gerekçesiyle, bu coğrafyada Amerika’nın kontrolünde bir devrim oluyor gibime geliyor.

-Yani söylenildiği gibi demokrasiye geçiş söz konusu değil mi?

-Demokrasiye geçiş olabilir buradan ama ne kadar bir geçiş olabilir? Yani Libya’yı Mısır’ı görenler biliyorlar. Türkiye’den en az 50 yıl geri buradaki insanların yaşam tarzı, hayat tarzı… Bir anda demokrasiye geçtik denmekle demokrasiye geçilmez ki. Demokrasi terbiyesi lazım, demokrasi olgunluğu lazım. Bak biz Türkiye’de geçmeye çalışıyoruz kaç senedir. Neden? Demokratik anlayış yoktu... Yani hem demokrasiye inanmayacaksınız, benimsemeyeceksiniz, demokrat bir yapınız olmayacak, hem de demokrasi olacak. Bu çok zor bir şey… Türkiye bile, şu anda demokratikleşme yolunda bir ülke 50 yıl fark olmasına rağmen. Onun için bu ülkelere, “Hadi demokrasiye geçelim” demekle demokrasi gelmeyecektir. Biz de 50 senedir süren bu süreç. Onlarda 25-30 seneyi alır bu süreç. Ama bu işin arkasında hiç Amerika yok dediğiniz zaman, benim şahsi görüşüm o zaman dünyanın gerçeklerini de görmezden geliyorsunuz demektir.

‘HOCAEFENDİ, DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDEKİ

İSTİKRARIN BOZULMASINI İSTEMEZ!’

-Son olarak; siz, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin en yakınındaki isimlerden birisiniz…

-İnşallah öyleyizdir…

-Hep merak ediliyor ve soruluyor: Fethullah Gülen Hocaefendi Türkiye’ye dönecek mi dönmeyecek mi? Dönecekse ne zaman dönecek?

-Evet bu soru bize çok soruluyor ama cevabımız hep aynı... Türkiye’de bu kutuplaşma devam ettiği sürece, bir takım insanlar cemaat adı altında Hocaefendi’yle uğraşmaya devam ettiği sürece, Hocaefendi Türkiye’ye dönmeyi düşünmez. Hocaefendi, “Ben geldiğim zaman benim ismim üzerinden Türkiye’yi karıştırmak isteyeceklerdir” dedi. Bunda da ne kadar haklı olduğunu görüyoruz. Daha gelmediği halde, her olayın içerisine onun ismi, cemaatin ismi karıştırılmaya çalışılıyor. Hocaefendi de bu demokratikleşme sürecindeki istikrarın bozulmasını istemez. Ama İnşallah bu demokratikleşme kurumsallaştıkça, kurumlar da artık buna “evet” dediğinde, demokratikleşme oturduğu zaman, ülkesini çok seven, her vilayetten odasında toprak bulunduran, onları koklayan bir insanın, bir an önce ülkesine dönmek isteyeceğini de herkes tahmin edebilir.

Teşekkür ediyorum