yazar-28
Güzel Ahlâk mı?..
Sözlükler ahlâk kelimesini terbiye ile kazanılan şeyler diye, terbiyeyi de ilim ve edep öğrenme diye tanımlıyor. Edep öğrenme ile âdaba riayet de aynı şeyler değil. Âdab bir usul ve hayat tarzı gibi. İyi şeyler ve tavırlar. Toplumları ayakta tutan en önemli kültürel öğelerden biri ahlâk..Efendimiz henüz annesinin karnında ve altı aylık iken babası vefat ediyor. Gökte melekler üzgün, Rablerine müracaat ediyorlar. Âlemlere rahmet olarak yarattığın kulunu neden yetim bıraktın diye ağlamaktalar. Rabbül Âleminin cevabı düşünmeyi, tefekkür etmeyi gerektiren bir cevap. Ben onu kendi ahlâkımla ahlâklandıracağım. Çünkü ahlâk sonradan kazanılan ve aileden, öncelikle babadan gelen ve toplum tarafından şekillendirilen bir duygu. Nitekim Cenab-ı Resül Ben iyi ahlâkı tamamlamak için geldim diye buyurmadı mı ?. Öyle de olmadı mı ? Hadisler arasında güzel ahlâkı meth eden örnekler var. Meselâ: "Amellerin tartılacağı o günde (ahiret günü) mizanda, ahlâk-ı haseneden daha ağır gelen bir amel olmayacaktır." (Râmûz, 383/4) "Ahlâk-ı hasene sahibi bir kimse, o güzel ahlâkı sayesinde, çok oruç tutan ve çok namaz kılan bahtiyar kimselerin eriştiği derecelere nâil olacaktır." (Râmûz, 383/4). Ya bütün güzel ibadetlerden daha üstünü nedir sorusunun cevabı da ahlâk ise: Bu husustaki hadisler müteaddiddir. Ebû Zer (R.A) Hazretleri'nin rivayetleri ise şâyân-ı dikkattir: Yâ Ebâ Zer! Sana iki haslet için delâlet edeyim mi ki, bunlar bedene hafif, mizanda ise diğer amellerden ağırdır" deyince: Buyurun yâ Rasûlallah! dedim. Buyurdular ki: Hüsnül-hulka ve uzun sükûta müdâvemet ve mülâzemet eyle! Nefsim yed-i kudretinde olan Hak Celle ve A'lâ'ya yemin ederim ki, bütün mahlûkat bu iki amelin misli gibi amel edemezler. Yâni, her ne kadar çok amelleri olsa dahi, yerinde sükûtun ve ahlâk-ı hasenenin sevabına erişmeleri mümkün olmaz.Biz İslâm dinine inanmakla öğünen bir toplumuz. Cenab-ı Hak bizi mübarek kıldığı kullarından eylediğinden şükürler olsun. Ama gelin görün ki Efendimizin bedene hafif ve mizanda ağır diye tanımladığı ahlâk konusunda halimiz, durumumuz nedir?Bir Tv programı. Sonradan Müslüman olmuş ve bir Türkle evlenmiş bir bayan anlatıyor. Yarın gelirim, görüşürüz diyorsunuz gelmiyorsunuz. Anlamıyorum. Benim ülkemde gelirim denince geliriz. diyor. Kısaca günlük hayatta hep yalan söylüyorsunuz ve bunu da alışkanlık haline getirmişsiniz diyor. Kendinizden pay biçin. Kaç kere bu tarzda bir söz verdiniz de tuttunuz. Daha garibi de bu kötü huyu toplumsal bir hoş görü içinde kabullenmişiz. Bu bize kötü ahlâk olarak gelmiyor. Kanıksamışız. Ne yazık ki bu kötü bir ahlâk numunesi. Mehmet Akifin fırtınalı bir günde boğazın karşısına geçtiği ve davet sahibinin bu havada kimse evinden çıkıp karşıya geçemez diye yan komşusuna gittiği, Akifin gelip sırılsıklam olmuş haliyle kapıdan içeri bile girmeden dönerken benim verdiğim sözde durmayacağımı mı sandınız. Ben yalancı mıyım diyerek, küsüp geri döndüğü ve o şahısla bir daha konuşmadığı bir vakıadır. Ecdadımız demek ki iyi ahlâkın ne olduğunu biliyor ve onu savunuyorlardı.Bir dükkâna giriyorsunuz. Sakallı bir esnaf. Belli ki namaz ehli. Eğer gelen müşteri, mesela bayan başı açık ise benim sana satacak malım yok diyor. Orada oturanlarda onunla aynı kanaatte. Kaba ve sert bakışlar. Zannediliyor ki ne kadar sert olursa o kadar İslâma yakın olacaklar. Hakaret ve hoş görüsüzlük diz boyu. Kadının oradan hakaret edilerek kovulması. Kadın çaresiz çıkıyor. Kendini savunma şansı da yok. Ya orada bulunanlar ona işte bir namussuz derse kendini nasıl savunacak. Şahit olduğum için yazıyorum. Nerede İslâmın hoş görüsü ve güzel ahlâkı? Nerede bedene hafif ve mizanda ağır olanın, güzel ahlâkın hayata geçirilmesi? Yok. Çünkü İslamın şekli var, adı var. Ruhu yok. Çünkü ahlâk sadece namus kavramına endekslenmiş. Başını örtmemiş işte bir namussuz! Böyle bir kul hakkına giren bu davranışın hesabını nasıl veririm mantığı gelişmediğinden, kaba ve yanlış bir din anlayışı. İslâmda asla böyle bir anlayışa yer yok. Bu davranışın İslâm ahlâkında yeri yok, esnaf ahlâkında da.Usâme (R. A.'ın rivayet ettiği şu hadis-i şerif de şâyân-ı dikkattir: Bizler Rasûlullah'ın huzurlarında terbiye, nezaket, edeb ve hayâlarımız icabı, hiç birimizin sesi çıkmaz, sâkin ve sâkit, güyâ başımızın üzerinde bir kuş varmış gibi oturmakta iken, dışarıdan gelenlerden bazı kimseler: Yâ Rasûlallah! Allah'ın kullarından Allah-u Teàlâ'ya en sevgili olan kimdir? diye sordular; cevaben: Ahlâken en güzel olandır. buyurdu.Kendinizi bir test edin. Neden İslâmın beş şartına uyuyor ve ibadetlerimizi yapmaya çalışıyoruz. Vereceğiniz cevap sizin iyi bir Müslüman olmakla birlikte, nasıl bir ahlâka sahip olacağınız, İslâmı din olarak öğrenip öğrenmediğinizi gösterecektir.