Salih Sedat Ersöz
Hak Batıl savaşı kıyamete kadar…
Habil ve Kabil’le başlayan Hak – Batıl savaşı o günden bugüne aralıksız devam etti, devam ediyor, devam edecek.
Bu savaş dünya var oldukça da sürecek. Ne zamana kadar? Kıyamete kadar.
Şu kadar var ki gittikçe saflar netleşiyor, berraklaşıyor, belirginleşiyor.
Yakın tarihimize göz atarsak, tek parti iktidarının zulümlerini ortadan kaldıran Menderes’in akıbetini hepimiz biliyoruz.
Daha sonra bu millet, Menderes’in devamıdır diyerek Demirel’e sarıldı ama meşhur fötr şapkanın sahibinde umduğunu bulamadı.
Demirel’in milleti uyutmaya çalıştığı yıllarda Necmettin Erbakan çıktı siyaset arenasına… Erbakan farklı şeyler söylüyordu. Avrupa Birliği değil, İslâm Birliği diyordu. Önce Ahlak ve maneviyat diyordu. Sanayileşme diyordu. Dışa bağımlılığa hayır diyordu.
Demekle de kalmıyor, hükümet ortağı olarak söylediklerini bir bir gerçekleştiriyordu.
70 li yıllar, Erbakan’ın bir yandan milletimize şuur aşılamaya çalıştığı diğer yandan kadrolarını geleceğe hazırlamaya gayret ettiği, en önemlisi de Türkiye’nin yönünü batıdan doğuya çevirmeye başladığı yıllardı. Erbakan adeta suyu tersine akıtma çabası içindeydi.
Erbakan’ın Türkiye’yi lider ülke yapma gayretini ve gittikçe de büyüdüğünü gören Türkiye düşmanları, 1980 darbesi yaptırarak Türkiye’nin bu gidişine dur demek istediler.
Erbakan ve arkadaşlarının yasaklı olduğu dönemde Turgut Özal siyaset sahnesinde yerini aldı. Özal manevi olarak olmasa da, maddi kalkınma yönüyle Türkiye’ye çağ atlattı.
Menderes’i asan, Erbakan’ı yasaklayan güçler, Özal’ı da zehirleyerek öldürdüler.
Yılmayan bir azmin sahibi olan Erbakan, 90 lı yıllarda yine siyaset sahnesine çıktı ve 1996’da Başbakan oldu.
Kısa süren Başbakanlığı döneminde, D8’i kurarak İslâm Birliğinin çekirdeğini oluşturdu. Denk bütçe, havuz sistemi gibi atılımlarla küresel güçlerin elindeki devlet imkânları, millete döndürüldü. Ülke bir yıllık dönemde ekonomik olarak altın devrini yaşadı.
Ülkemizin büyümesini ve gelişmesini istemeyen dış güçler ile onların uzantıları hareket geçmekte gecikmediler ve 28 Şubat Post Modern darbesini tezgâhladılar. Silahlı – silahsız ne kadar güçleri varsa hepsini devreye soktular ve Erbakan’ın aktif siyasi hayatını sona erdirdiler.
Hatta içerdeki Türkiye düşmanları şunu söylüyorlardı: “Bunların partilerini kapatmak, kendilerini yasaklamak yetmez, köklerini kurutmak lâzım.”
Bin yıl sürecek dedikleri 28 Şubat’ın uydu yönetimi 5 yıl sonra çatırdamaya başladı. Kökünü kurutmak istedikleri Erbakan’ın talebeleri 2002 seçimleri ile Türkiye’yi yönetmeye başladılar.
Recep Tayyip Erdoğan’ın da hocasının yolunda olduğunu anlayan küresel güçler; Menderes’e, Özal’a ve Erbakan’a yaptıklarını, ona da yapmak için 15 yıldan bu yana çeşitli girişimlerde bulundular. İçerde ve dışardaki bütün güçlerini harekete geçirdiler. Her seferde toparlanıp yeniden hücuma geçtiler.
Cumhuriyet mitingleri, 27 Nisan 2007 muhtırası, Ak Parti’yi kapatma hamlesi, Ergenekon ve Balyoz darbe girişimleri, Gezi Parkı eylemleri, 17 – 25 Aralık operasyonları ve nihayet TC tarihinin en büyük ihanet hareketi olan 15 Temmuz kanlı darbe ve işgal kalkışması ile Recep Tayyip Erdoğan hedef alındı.
Bilhassa 15 Temmuz hareketi, sadece Tayyip Erdoğan’ı değil, Türkiye’yi esir alma, Türkiye’ye diz çöktürme hareketi idi.
Küresel güç dediğimiz bu güçler aslında Erbakan’ın da sıklıkla vurguladığı dünya Siyonizm’inden başkası değildir.
Dünya Siyonizm çetesi; ABD, NATO, BM ve AB olmak üzere ne kadar gücü varsa hepsini harekete geçirerek alenen Türkiye’yi hedefe koymuş durumdadır.
Bu güçler, bir yandan terör örgütlerine açıktan destek vermekte, diğer yandan da ekonomik saldırılar düzenleyerek Türkiye’yi ekonomik olarak çökertme hamlesi yapmaktadırlar.
Türkiye yönetimine istediklerini yaptıramayan dünya Siyonizm’in etkin güçleri, bugüne kadar ki bütün girişimlerinden sonuç alamadıkları için bu defa da ekonomi hamlesinde bulunmuşlardır. Bu yaptıklarının bir tek anlamı vardır. O da savaştır.
Evet küresel güçler, Türkiye’ye karşı açık bir savaş başlatmışlardır. Diğer İslâm ülkelerine yaptıkları sıcak savaşı, Türkiye’de soğuk savaş uygulaması olarak yapmaktadırlar. Netice değişmemektedir. Her ikisinde de, ülkeyi yönetimsel anlamda ele geçirme hamlesi vardır.
Ama İnşallah bu savaş ülkemizin lehine sonuçlanacaktır. İslâm’ın son kalesi olan Türkiye Allah’ın izni ile düşmeyecek ve payidar olacaktır.
Menderes’te, Özal’da ve Erbakan’da sessiz kalan bu millet bu defa Recep Tayyip Erdoğan’ı ve onun şahsında Türkiye’yi yedirmeyecektir. Bunu 15 Temmuz’daki şanlı direnişi ile göstermiştir.
Bugüne kadar büyük ekonomik krizler atlatan bu millet, bunu da atlatacaktır. Ama unutmayalım herkes görevini yapıyor ve Hak – Batıl savaşı sürüyor. Biz hangi safta yer aldığımıza bakalım. Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.