'Halkına ateş açan rejim artık yaşayamaz'

'Halkına ateş açan rejim artık yaşayamaz'

Dışişleri Ahmet Davutoğlu, Kanal7 televizyonunda yayımlanan Mehmet Acet'in sunduğu Başkent Kulisi programında, Suriye ve gündemdeki konuları değerlendirdi.

Davutoğlu'nun değerlendirmelerinden konu başlıklar şöyle:

- Beşşar Esed rejimi halkına ateş açtığından itibaren yaşam şansını yitirmiştir.

- BM'deki tıkanmayı görüyoruz. Uluslararası düzeni gözden geçirmemiz lazım. Bu olaylardan en çok kim etkileniyor? Arap dünyası ve biz. Etkilenen taraflar başvurup BM'ye diyor ki, çözüm bulun. BM'de Suriye'deki olaylardan doğrudan etkilenmeyen ülkeler veto ediyor.

- Bu katliama bir şekilde dur demek lazım. Türkiye'nin geleceğini etkileyecek olaylar gerçekleşiyor. Muhalefet partisi 'BM karar versin diyor'. BM genel konseyinde bırakın askeri müdahale içeren adımları, müdahale içermeyen çözümleri bile veto ediyorlar. Pasif mi duralım buna?

- Halep halkı bu katliama dayanıyor. Bunu Türkiye'de bir iç siyaset malzemesi haline getirmeye çalışmak, kendi vicdanlarını yıpratmaktır.

- Eğer bir halk bu şekilde harekete geçmişse, bu halkın iradesinin gerçeğe yansıması zaman meselesidir. Nasıl Saddam'ın Halepçe'de yaptığı katliamlar bir şey değiştirmemişse, bu da değiştirmez.

- Hür Suriye denilen ordu dışarıdan bir yerden gelmedi. Halkına ateş açma emri verilen ordunun mensupları, orduyu terketti. Bunların hepsi aslında Suriye ordusunun askerleri. Niye terkettiler orduyu? 10 binlerce askere kendi halkına ateş aç emri verildi. Siz halka hiçbir ayrım gözetmeden bir imha hareketi düzenliyorsanız, buna karşı sessiz kalanlar malesef tarih önünde hesap veremeyecek duruma düşerler.

Kılıçdaroğlu'nunki bir enformasyon eksikliğidir

- Sayın Kılıçdaroğlu muhalefet yapıyor. Muhalefette bazen dozu kaçırmalar olabilir. Bunlar özellikle CHP'de sık sık gördüğümüz bir durum. Ama son 1 haftada yaptığı açıklamalarda, bunun sadece muhalefet değil, bir enformasyon eksikliği olduğunu gördüm. Başta ahlak enformasyonu eksikliğidir. Ben spontan tepkilere önem veririm. Sayın Kılıçdaroğlu'nun, spontan olarak küfretmeye alışkan biri olduğunu gördüm. Ben genel olarak CHP'nin nezaket sahibi olduğunu bilirim. Toplumumuzun belirli bir ahlaki algısı vardır. Ben gazetecilere konuştuğum şeyi, partililere kullanamayacaksam, o ifadeyi hiç kullanmam. Bu bir kültür meselesidir. Bu bir alışkanlık haline gelmişse, halka karşı küfretme haline gelmişse, bu bir ahlak eksikliğidir.

Davutoğlu, Suriyeli sığınmacılardan bahsederken ve Kılıçdaroğlu'nun 'bunlar bela' sözlerini hatırlatırken kızgınlığı sesine yansıdı. Davutoğlu şöyle konuştu:

- Geçen gün yaptığı bir konuşmasında 'biz olsaydık konteynır kentleri kurmazdık' diyor. Niye kurmazdınız diye sorulunca da, 'bunlar bela' diyor. Bu şu demektir; bir saldırıdan kaçan bir kız çocuğu Kılıçdaroğlu'nun kapısına dayansa, Kılıçdaroğlu kapısını kilitleyecektir. Bizim geleneğimizde bizden eman dileyen, bizden koruma isteyen insanlara kimlik sormayız. Biz mütecavizden kaçan bir insana ben kapımı açarım. Bir 14 ay geçti ve Kılıçdaroğlu kamplara geçmedi.

- Bunlar için bela diyor. Peki Suriye için ne diyor? Suriye'de şu kadar insan öldü diyor. Bu kadar ölümden bizi sorumlu tutuyor. Soruyorum şimdi. Kim öldürdü bu kadar insanı? Bunun öznesini koyacaksınız.

- Üçüncü eksiklik, düşünce eksikliği. Basit bir mantık yürütme eksikliği. Kılıçdaroğlu günlük düşünüyor. Günlük olarak her gün kalkıyor, ben bugün Davutoğlu'nu nasıl eleştiririm diyor, Başbakan'ı nasıl eleştiririm diyor. O günkü realiteyle bakıyor. Bugün bir realiteyle eleştiriyor. Yarınki realitede, bugün söylediğinin tam tersiyle eleştiriyor. Bu bazı gazetecilerimizde de var. Kılıçdaroğlu'nun eleştirilerinde Esed'e, Baas rejimine dair hiçbir eleştiri yok.

- Kılıçdaroğlu diyor ki, biz Suriye'de kanın durmasını istiyoruz. Suriye'de demokratik sistemin önündeki engel ne? Suriye en ufak bir muhalefete izin vermeye bir rejim. Diyor ki, herhangi bir politika BM kararıyla olmalı. Peki, BM bir politika üretemiyor. Bu durumda ne olacak? Önermelerin arasında hiçbir bağlantı yok. Böyle bir zihin politika üretemez. Böyle bir zihin hakaret edebilir, küfür edebilir ama stratejik bir şey üretemez.

Benim parçalanacağıma dair yazılar benim inancımı sarsamaz

- Kılıçdaroğlu benim dünyayı tanıyıp tanımadığıma karar verecek ne birikime, ne de konuma sahiptir. Kendi düşüncesine paralel insanlarla Arap Baharı toplantısı yapmak kolay. Şu söylediklerini, Mısır'da söylesin bakalım. Devrimci ülkelerde söylesin bakalım. Bence eleştiri yapmak en çok muhalefetin hakkıdır. Ancak bu tarz bir muhalefet, sonunda kendisine döner.

- Davutoğlu'nun parçalanıp yok olduğuna dair iddialar ne biliyor musunuz? Bu sözlerle benim kendime inancımı, prensiplerimi sarsabileceğimi sanıyorlar. Çok beklerler.

- Bundan iki ya da üç ay önce. Bir gazeteci Suriye'ye gitti. Ve gösterilmiş sokaklarda 'halk Esed'i destekliyor' temalı fotoğraflar çekti. Şimdi aynı yazarlar, 'Esed gidiyor ve Türkiye zor durumda kalacak' diye yazılar yazıyor. En azından tutarlı yazılar yazılmasını beklemenin hakkımız olduğunu düşünüyorum.

- Her şeyden önce Suriye'yi tanımak lazım. Irak'la Suriye'yi karşılaştırırken de, teknik bilgileri iyi bilmek lazım. Beşşar Esed rejiminin düşeceği anlaşılınca, kendilerini Esed'in gitmeyeceğine endekslemiş çevreler, Esed'in kalmasının gerekliliğine yoğunlaşmaya başladı. 1 buçuk yıldır bir şeyi savunmuşsunuz ve o şeyin olmayacağı anlaşılınca, Esed'in gidişinin Suriye için felaket olacağını yazmaya başlıyorsunuz.

- Olaylar ilk başladığı andan itibaren, Başbakanımız'ın da talimatıyla, biz kriz yönetimine odaklandık. Suriye gibi elimizde bütün bilgileri olan bir ülke. Ortadoğu'da da değişim uzun sürecek. Nasıl Bosna'daki olaylardan biz sorumlu tutulamazdık, bu gelişmelerin de sorumluluğu bize ait değil. Öyle bir hava oluşturuluyor ki, sanki Tunus'taki devrimi biz başlattık, Buazizi'nin kendisini yakmasını biz sağladık.

Kuzey Suriye haritalarını herkes kendi kafasına göre boyuyor


- Tabii ki bir kaos ortamı doğduğunda, bazıları oportunist bir tavır alarak çıkar sağlamaya çalışırlar. Biz her şeyi ciddiye alırız. Yüzde 1'lik bir tehlike varsa bile biz onun için tedbir alırız.

- Bütün haritaları ortaya koyduk. Bu haritalar üzerinden biz şöyle bir yargıya vardık. Herkes kendi haritasını kendi boyuyor. Biz, ne olursa olsun ve kim tarafından olursa olsun sınırımız yakınında bir terör oluşumuna izin vermeyiz. Bunlar ister El Kaide, ister PKK olsun, bizim için bir tehlike olarak kabul eder, her türlü tedbiri alırız.

- Bizim teröre karşı olmamız, sanki Kürt kardeşlerimize karşı olmak gibi lanse ediliyor. Bizim orada Kürt Konseyi'ni oluşturan kardeşimiz var. Biz onlara vatandaşlık bile verilmediğinde, onların haklarının takipçisi biz olduk, başkası değil. Beşşar Esed, Kürtlere vatandaşlık verseydi ve halkına ateş açmamak konusunda güvence verseydi, büyük ihtimalle bu noktaya gelinmezdi.

Defacto oluşumlar devlet olamaz

- Elbette bu olayları lehine çevirmeye çalışan PYD var. PKK unsurları sınırdan nasıl girdi? Esed'in izniyle. Bu terör oluşumları, bu rejiminin gideceğini anlayınca, kendilerine yeni bir yönetim kurmaya çalışıyor. Eğer her gruplar ayrı ayrı yönetim kurarsa, Suriye Lübnan'laşır.

- Yeni oluşumun nasıl olacağını Suriye'deki bütün gruplar oturup konuşacak. Eğer bunlar kendileri karar vermezse, böyle bir defacto yönetimler kurulursa, elbette bir bölünme olacaktır.

- Ortadoğu'nun en köklü şehirleri Şam, Halep, Bağdat ve Musul'dur. Halep şehri bu kadar değerliyken, burada böyle bir defacto terör oluşumu meydana gelirse, elbette buna izin verilmez.

- Devletleşmek kolay bir şey değildir. Fiili bir otorite bu tür ihtimaller için daha uygun bir tabirdir. Aynı şey, Nusayriler için de konuşuluyor. Nusayriler fiili bir otorite kurarsa diye de bahsediliyor. Yoksa uniform, nasyonalist devletler kurmak artık kolay değil.

- Bir köyde bile bir terör mevcudiyeti varsa ve bizi tehdit ediyorsa biz tedbirini alırız. PKK'nın devlet kurması tehlikesini küçümsemiyorum. Ama abartmanın da bir manası yok.

Teröre karşı olmakla, Kürt kardeşlerimize karşı olmak aynı değildir

- Bir devletin vatandaşlarına kimlik vermemesi başlıca bir suçtur. Bunun yanında, ülkeyi bölmeye çalışmak da ayrı bir suçtur.

- Suriye Ulusal Konseyi'nin başkanı da bir Kürt'tür. Bu gerçek, oradakinin yeknesak bir yapılanma olduğu iddialarını tüketiyor.

- Önemli olan Suriye'de halkın seçtiği bir parlamentonun oluşmasıdır. Böyle özgür seçime dayalı bir demokratik rejim kurulduktan sonra, bize düşen şey buna saygı duymaktır. Nasıl bir şey kurulacağına halkın kendisi karar verecek.

- Vatandaşlık bile vermeyen bir rejimden demokratik bir rejime dönüşmeye çalışan bir ülkeyle, Türkiye'yi karşılaştırmak akla uygun değildir.

Elimizdeki çaya bakmamızı istiyorlar ki, çay dökülsün

- Türkiye'nin Irak politikası, Kuzey Irak'a yönelikti. Kuzey Irak'a dair politikamızsa, sadece PKK'ya endeksliydi. Biz bunu değiştirdik. Ben komşularla sıfır sorun dediğim şeyi hala savunuyorum. Ve biz bunu gerçekleştirdik. Herkesi tehdit gören, düşmanca algılayan bu yönelimi değiştirdik.

- Bekliyorlar ki, biz bütün bölgeyi ilgilendiren politikalardan vazgeçelim ve bizi küçük bir çukurun içine hapsetmek istiyorlar.

- Bizim elimizdeki çaya bakmamızı istiyorlar. Elimizdeki çaya bakalım ki, çay dökülsün. İleriye baksak çay dökülmeyecek. İşte bizim tüm bölgeden bakışımızı çevirmemizi sağlamaya çalışıyorlar.

- Kuzey Irak'la 3-4 yıl önce ilişkilerimiz neden soğuk diyorlar diye soranlar, şimdi de Kuzey Irak'la ilişkilerimiz niye sıcak diye eleştiriyorlar.

Arakan Müslümanları'nın insani yardıma ihtiyacı var

- Myanmar'da bizim Büyükelçimiz 700 şehidimizin bir yerde, 800 şehidimizin de başka bir yerde toplu mezarını buldu.

- Arakan müslümanların yıllarca çektiği baskıların ardından, bu insanların şu anda büyük bir insani yardıma ihtiyacı var.

- Kamuoyuna yansıyan bazı görüntüler, doğrudan Arakan'dan yansıyan görüntüler değil, bunu da söyleyeyim.