Hasan Cemal'dan olay yaratacak yazı

Hasan Cemal'dan olay yaratacak yazı

Milliyet'ten Hasan Cemal askerlik tartışmalarına yeni argümanlarla katıldı.

'Türkiye, askerliği tartışmak zorunda. Vatani görev dediğin nedir ki? Ben askerliğimi yedeksubay olarak yaptım. 1967'nin baharında Tuzla Piyade Okulu'nda başladım.' İşte o yazı! Milliyet'ten Hasan Cemal askerlik tartışmalarına yeni argümanlarla katıldı.

İşte yazısı:

VATANİ GÖREV DEDİĞİN NEDİR Kİ?..

Ben askerliğimi yedeksubay olarak yaptım. 1967'nin baharında Tuzla Piyade Okulu'nda başladım, 1969'un baharında Trabzon'da tamamladım.

Dile kolay, tam 24 ay sürdü benim vatani görev...

İyi bir asker olamadım.

Piyade Okulu'nda M-1 piyade tüfeğini ancak üçe bölmeyi öğrenebilmiştim.

Disiplinsizdim.

Yedeksubay Okulu'nda ikmale kalan ender öğrencilerden biri olmuştum.

Bu hallerim Trabzon'da da devam etmişti.

En çok Bando Bölüğü'ne imrenirdim. Çünkü güzel havalarda bando mızıka çala çala Karadeniz'e bakan tepelere doğru gider, denize nazır yemyeşil fındıklıkların arasında tam siper olurlardı.

Bir sabah ben de onların arasına davulcu olarak katılmıştım. Kocaman davulu boynuma geçirip tokmağı güm güm indirerek yürüyüşe yön vermek hoşuma gitmişti.

Ama öğle vakti dönüşte, alayın nizamiyesinde komutana enselenmiş, üç gün katıksız hapis yatmıştım.

Güzel, eğlenceli anılarım da oldu askerlikten...

Ama çok uzundu, hem de çok...

Geriye dönüp baktığımda bu iki yılın hayatımdan çalındığını şimdi rahatça söyleyebilirim.

Vatani görev sadece eline silah almakla olmuyor. Her meslek dalında çalışmak da 'vatani görev'dir, öyle sayılmalıdır günümüzde...

Bir kere bunun altını çizmek lazım.

Sadece askerlik hizmetini vatani görev sayıp, diğer meslek sahiplerini bunun dışında tutmak çok eskilerde kalmış, militarist bir zihniyeti yansıtır.

Lafı uzatmak yersiz:

Türkiye askerliği tartışmak zorunda!

Çünkü, bu ülkede askerlik hizmetinin kendisi yıllar içinde birçok bakımdan tartışmalı hale gelmiştir.

Bu açıdan Oral Çalışlar'in Radikal'deki köşesinde dün şu ilginç satırlar vardı:

"Bundan tam bir ay önce bir emekli subayın mektubunu yayımlamıştım. Bu mektubun bir bölümünde aynen şu ifadeler yer alıyordu:

'Türkiye'de yaklaşık 185 bin er, tamamen posta, kuaför, berber, görevli gibi isimler adı altında sadece ordudaki subaylara ve ailelerine hizmet veriyor. Ayrıca 32 bin asker de koruma adı altında yine kişilere hizmet veriyor. 14 bin asker de lojmanlara hizmet veriyor. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kendini milletin bağrında gibi gösterip, milletten uzakta, sivillerden tam bağımsız kendi lojmanı, kendi mahkemesi, kendi hastanesi ve kendi hegemonyası içinde bulunması ve bütün bunları disiplin gerekçesiyle kamufle etmeye çalışması gerçekten çok üzücü ve düşündürücüdür.'

Askerlikle bir ilgisi olmayan hizmetlerde çalışan asker sayısı, yukarıdaki rakamları topladığımız zaman 231 bin ediyor. Örneğin Alman ordusunun şu anki toplam personel sayısı 247.000, İtalya'nın 195.000, İngiltere'nin 173.000.

Avrupa'daki büyük orduların çoğunun toplam personel sayısı, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde 'angarya sektörü'nde çalıştırılan personel sayısından daha az..."

Sadece Oral Çalışlar'ın dünkü yazısında yer alan bu rakamlar bile, Türkiye'de askerliğin özgürce tartışılması gerektiğini ortaya koyuyor.

Çünkü, vatani görev konusunda nasıl bir modelin günümüz gerçeklerine ve demokrasiye uygun olabileceği sorusu, bu ülkede artık yalnızca askere bırakılmayacak kadar ciddi bir mesele haline gelmiştir.

Bakın, 'zorunlu askerlik'ten sonra şimdi de 'tek tip askerlik' gündemde.

İlkinin yanlışlığını yaşayarak öğrenmiştim. Bugün zorunlu askerlik, benim zamanıma göre bir hayli yumuşatılmış olsa da, yine sakıncalı yanları ağır basıyor.

Genelkurmay, anlaşılan, şimdilerde 'tek tip askerlik' için hükümete bastırmaya başladı.

Bu da yanlış.

Tek tip askerlik de, zorunlu askerlik gibi 'zamanın ruhu'na aykırı...

Vatani görev anlayışının bu ülkenin gerçekleriyle, demokrasiyle, insan haklarıyla uyumlu hale getirilmesi, bence, doğru bir 'profesyonel askerlik' modelinden geçiyor.