Hasan Kaçan'dan Fazıl Say yorumu
Ekmek Teknesi'nin Heredot Cevdet'i, piyanist Fazıl Say'ın "gaza getirildiğini" söyledi
Ekmek Teknesi dizisinde Herodot Cevdet karakteriyle akıllarda yer edeni gönüllerde taht kuran sanatçı Hasan Kaçan, Sabah gazetesinden Okan Can Yantır'a röportaj verdi.
Kaçan, mizah, Fazıl Say ve futbolla ilgili ilginç açıklamalar yaptı.
"RAHMETLİ METİN DOĞAL KOMİKTİ"
Mizahçı; olunan bir şey değil, doğulan bir şey. Sende de genetik bir durum var galiba...
Bizde aileden gelen bir şey. Rahmetli Metin benden de komikti. Girdiği ortamı hemen avucunun içine alırdı. İsterse ordinaryüs profesör olsun, isterse cumhurbaşkanı... Hiç fark etmezdi; insanları acayip eğlendirirdi. Ben ne büyük büyük adamların, Metin'in muhabbetinde eğlenmekten dağıldığını gözlerimle gördüm. Öyle bir adamdı. Dedim ya bizde genetik diye. Benim şansım, bu işi meslek olarak seçmiş olmam. Metin bunu hobi olarak yaptı.
Yaşadığın bunca şeyden sonra hayatı ciddiye alıyor musun?
İnsan hayata mizah gözlüğüyle bakınca, başta kendi olmak üzere hayatı çok da ciddiye almamayı öğreniyor. Etrafta olan biteni ciddiye almak elbette önemlidir. Ben, dünya hayatının o kadar büyütülecek bir şey olmadığını düşünüyorum. Hayatın; hüznüyle ve neşesiyle bir bütün olduğuna inanırım. Bize aileden genetik miras olarak bu kalmış.
Çok insana nasip olmayan bir miras bu...
İnsanların yüzünü güldürüyor olmak güzel şey. Gençlik yıllarımda hep kaleci olmak istemiştim. Çok da çabalamıştım ama bizim elimizde kalan, mizahçılık oldu. İnsanları dinlemeyi severim. Her tür insanla anlaşırım. Hele sivri adamlarla daha iyi anlaşırım. Bedri Baykam mesela. Sorsan millete, hiç anlaşamadıklarını söylerler ama ben anlaşırım. Hiç karşılaşmadım ama Fazıl Say'la da çok iyi anlaşacağımı düşünüyorum. Anlaşmanın başı sevgidir zaten. Yeter ki karşılıklı sevgi olsun ve arada gazcılar olmasın.
Hem mizahın ekmeğini yedin, hem de mağduru olup işten atıldın. O dönem mi mizah yapmak daha kolaydı, şimdi mi?
Mizah da diğer sanat dalları gibi rahatlığı çok sevmiyor aslında. Daha zor dönemlerde ortaya çıkıyor. Çünkü insan bir noktadan sonra içindeki acıyı mizahla dengelemeye başlıyor. Biliyor ki bıraksa, o sıkıntı kendini yemeye başlar. Bu işin hikmeti bu. Sen sanatında bir yaranın izlerini paylaşıyorsun aslında. Bak bizim de geçmişimize, hep zor dönemlerde yapmışız en iyi işlerimizi. 12 Eylül sonrası mesela... Şimdi her şey güllük gülistanlık. Ben zamanında Aktüel dergisinde yazmaya, çizmeye başlamıştım. Televizyon reklamlarıyla falan başladım işe; ilk haftada gelen bir telefonla kovdular beni.
FAZIL SAY'A GAZ VERİYORLAR
Şimdi de diğer kesim; gazetecilerin işlerinden edildiğini düşünüyor. Bu konuda ne düşünüyorsun?
Ben görmediğim, şahit olmadığım şey hakkında yorum yapamam. Ama bir şeyi çok iyi bilirim ve onu söylerim: Eğer böyle bir şey varsa, birilerinin ekmeğiyle oynanıyorsa; zulüm evi payidar olmaz. Daha önce yaşayanlar gördüler... Fazıl Say'ın ağzından dökülen kelimeleri candan söylemek isteyen bir kesim var. Fazıl onların dilinden konuştuğu için arka çıkıyorlar, gaza getiriyorlar. Kendi etmek istedikleri küfrü Fazıl etti diye destekliyorlar. Yoksa onun sanatıyla, ifade özgürlüğüyle uzaktan yakından ilgileri olduğuna inanmıyorum. Yarın bir gün Fazıl'ın başına bir şey gelse; bunlar tişörtünü, oyuncaklarını yapıp onun üzerinden para kazanırlar. Bunlar öyle adamlar...
Sevmiyor musun Say'ın sanatını? Dünya çapında bir isim sonuçta...
Ben müzikten anlamam. Zaten müzik anlaşılabilen bir şey değildir. Onu anlayabilecek olanlar, işin üstatlarıdır. Bizim gibi normal insanlar müziği ya sever ya da sevmez. İkisinden biridir. Klasik Batı Müziği benim ruhuma hitap etmediği için sevmiyorum. Bu, kötü olduğu anlamına gelmez. Ben Ümit Besen'in piyanosunu, Fazıl Say'ın piyanosuna tercih ederim. Çünkü o bana daha çok hitap ediyor. Bu, 'Fazıl Say kötü' anlamına mı gelir? Asla gelmez. Ne kadar iyi olduğunu ben bilemem, o kadarından anlamam. Severim veya sevmem; benim yapabileceğim bu kadardır...
Genel Batı müziğine mi bu tavır?
Hayır canım, ne alakası var! Ben bazı şeylerin kutsallaştırılmasına karşıyım sadece. Batı müziği de önünde ceket iliklenesi, selam durulası bir şeymiş gibi sunulmaya çalışılıyor. Benim için herhangi bir müzik türünden üstün bir yanı olmadığını söylüyorum. Zaten artık yüksek sanat döneminin kapandığını düşünüyorum ben. Artık yüksek teknoloji devrindeyiz.
Peki, gidip Fazıl Say için suç duyurusunda bulunur muydun?
Ben gider, kendine söylerdim; yaptığının edepli bir hareket olmadığını. Bunun Fazıl'ın sanatıyla bir alakası yok ki. Edepsizlik varsa, bunu dile getireceğiz. Şimdi ben iyi karikatür çiziyorum diye, bu bana önüme gelene küfretme hakkı vermez. Ben oturur konuşurdum, anlaşırdık. Zaten bir gün beraber takılsak lokum gibi olur Fazıl. Güzel güzel anlatırım ben, anlaşırız. Fazıl da sakin kafayla düşünse, doğru olmadığını anlar ama onu rahat bırakmıyorlar. Habire gaz veriyorlar. Sen bir şeye mi karşısın güzel kardeşim; sanatınla salla, dilinle değil.
İşe yargının karışması rahatsız etti insanları. Haksızlar mı?
Sen gazetende böyle bir başlık atınca sorumlu olmaz mısın? Olursun. Bu da bir çeşit yayın. Milyonlara ulaşıyorsun oradan. O yüzden de sorumlusun. Bizi bir arada tutan şey; birbirimize duyduğumuz saygı. Birbirimizi örselemeye başlarsak toplumun çivisi çıkar. Sevmek zorunda değilsin ama saymak zorundasın.
DROGBA MESSI'DEN BÜYÜK TOPÇU
Çocukluğun, gençliğin ve günümüzden en beğendiğin üç futbolcu kim?
Çocukluğumdan Yasin Özdenak ve Lev Yashin. İlk gençlik yıllarımdan Cemil Turan'ı seçerim. Gençlik dönemlerimden Rıdvan Dilmen ve Hakan Şükür'ü alırım. Bugünden de Drogba'yı seçerim. Ondan daha büyük bir topçu olduğuna inanmıyorum. Messi'nin de muazzam yetenekleri var ama Drogba başka adam. Felsefesiyle çok büyük bir adam. Konuşması, duruşu, tavrı...
Teklif gelse futbol yorumculuğu yapar mısın?
Futbolun mizahı yapılacaksa isterim tabii. Bizim millet kara haber okumayı sevmez. Gazeteye bile en arkadan başlar, renkli konuları görmek için. Ağır meseleleri en sona bırakır. O yüzden, mizah önemli; futbolda bile...
"AVRUPA MUTSUZLUKTAN GEBERİYOR"
"Ecnebiler bizim için ne der?' Bununla yatıp bununla kalkan bir kafa var. 'Bizden adam olmaz...', 'Avrupa bizim için ne der?' Kafayı buna takmışlar. Sürekli bilinçaltına bunu yerleştiriyorlar. Ecnebi ne düşünürse düşünsün; bir gün de bana gelip ecnebiyle ilgili ne düşündüğümü sordun mu? Bana ne adamın ne düşündüğünden. Hayatları bitmiş; ölmüşler ağlayanları yok. Mutsuzluktan geberiyorlar. Her şeyin mutluluğunun maddeyle olabileceğini düşünen insanlar var. Ne kadar tüketirse, o kadar mutlu olabileceğini zannediyor. Edepsizlik bizde reklam oldu. Çocuğa 'Daha azıyla yetinme' diyor, 'Açken sen sen değilsin!' diyor. Ne demek azıyla yetinme? Tam tersini söylemen lazım. Azıyla yetinmesini bilecek insan. Mutluluk çok almakla, çok yemekle değil. Bunu öğretmek lazım."