yazar-45
Hollanda, Polis Devletine doğru mu?
Geride kalan hafta içinde Hollanda polisi ilgili anlatılanlar insanı ürpertiyor âdetâ. Güvenlik ve asayişi düzenleyecek, vatandaşa güven verecek polisin, sokakta vatandaşa yaptıkları inanılır cinsten değil. Genellikle genç polislerin, çok kültürlü mahallelerde göreve getirilmeleri ve bu genç polislerin farklı kültürlere mensup olanlar hakkında fazla bir şey bilmemelerinden kaynaklanan kaba saba davranışları, özellikle Hollandalı olmayanları çileden çıkarmaya yetiyor Son bir hafta içinde bana anlatılanlardan örneklerden bir kaçı aynen şöyle: Amsterdamdan Âşık Çağlarî anlatıyor: Cumartesi sabahı on yaşındaki oğlum Erkan rahatsızlaştı. Ateşi yükseldi. Zaten iki gün önce evime hırsız girmişti. Ceketimi ve cebimdeki tüm evraklarımı ve dışarıdaki arabamı da alıp gitmişlerdi. Onun için arabası olan bir tanıdığımı çağırdm ve oğlumu alarak hep birlikte nöbetçi doktora gittik. Doktor çocuğumu muayene etti ve ateş düşürücü ilaç yazdı. Bir an önce ilacı alalım diye bize nöbetçi eczaneyi de tarif etti. Eczaneye geldik. Arabayı arkadaş park etti. Ben tam eczaneye gireceğim anda iki genç polis beni durdurup ceza yazacaklarını söylediler. Ben şaşkın haldeyim. Hayralo ne cezası yazacaksınız dedim. Polis memurunun biri Biraz önce arabadaydın ve emniyet kemerin takılı değildi, onun için ceza yazacağız dedi. Çocuğun hastalığı, iki gün önce eve hırsız girmesinin vermiş olduğu teleşla belki de emniyet kemerimi bağlamamış olablilirim dedim. Ayrıca şu anda ben yayayım, arabada değilim dememe rağmen memur ceza yazma işinde direndi. Çocuğun ilacını alayım, çocuğun ateşi 39,6ı geçti dememe rağmen hiç bir kolaylık ve anlayış göstermiyordu memur. Artık kurtuluş yoktu. Tamam yazın bir an önce cezayı dedim. Kimlik kartını ver dediler. İki gün önce hırsızlar çaldılar, poliste tutanağı var dedim. Adın ne dediler. Muammer dedim. Polis memuru Muhammed olarak yazdı. Soyadım Çalar dedim, polis Saglar olarak yazdı. Bu arada telsizle merkeze bilgilerin doğru olup olmadığını soruyordu. Adımı ve soyadımı yanlış yazdınız dedim. Kalem ve kağıt verin doğrusunu ben yazayım dedim. Tam bu arada etrafımız oniki polis tarafından sarıldı. Ellerimi kelepçeleyip karakola götürdüler. Arkadaşım ve hasta çocuğum arabanın içinde olayı seyretmekten başka bir şey yapamadılar. Sanki uluslararası bir kriminal gibi beni apar topar milletin gözünün önünde aldılar içeri. Dört beş saat hücrede tuttular ve serbest bıraktılar, ancak üç ayrı ceza yazmışlar. Hasta olan oğlum o gece boyunca kâbuslar gördü. Yaşadığımız olay çocuğun psikolojisine kötü yansıdı. Olaydan sonra Ayırımcılık Bürosuna gittim, bir şey yapamayız dediler. Amsterdam Noord Cemiyeti Başkanı Ali Mercimek anlatıyor. Cuma günü öğleden sonra işyerine polisten telefon geldi. Büroya gelebilirmisin dediler. İşi bıraktım hemen koştum. İki Türk kadını hücrede. Dil bilmiyorlar. Ne oldu dedim. Bir taraftan ağladılar bir taraftan da şunları anlattılar: ALDI mağazasından alışveriş yaptık. Eşyalarımızı pazar arabasına koyduk ve Albert Heijn Mağazasına girdik. Bu mağazada da alışveriş yaptık, parasını kasaya ödedik. Bu mağazadan çıkarken, ALDIdan aldığımız malzemeleri kapıdaki görevli, buradan çaldınız diye bizi tuttu. Eşyaların Albert Heijn Mağazasına ait olmadığını ne kadar anlatsak da görevli anlamadı ve polis çağırdı. Bizi hırsızlık yapmaktan buraya getirdiler. Noord Cemiyet Başkanı Ali Mercimek polis komiserini şahsen tanıdığı için hemen odasına çıkmış. Olay nedir demeye fırsat kalmadan kadınlar hakkında rapor bitmiş ve serbest bırakılmışlar. Ortada hiç bir şey yok. Kadınlar dil bilmedikleri için dört saat büroda bekletilmişler. Zaandamdan garaj sahibi bir başka vatandaş anlatıyor. Müşterinin boyadan yeni çıkmış arabasıyla Amsterdam merkezde her hafta gittiğim bir restoranta gittim. Her zaman olduğu gibi hoş vakit geçirdikten sonra evin yolunu tuttum. Bir de ne göreyim. Tam Dam Meydanını geçince polis beni durdurdu. Bir arabaya çarpıp kaçmıssın büroya geleceksin diyerek bizim ustayı polis bürosuna götürür. Genç bir polis, ikiye bir bir arabaya vurup kaçmak he\' diyerek çaka satıyor bizim ustaya. Oysa ustanın arabasında bir çizik bile yoktur. Nasıl bir arabaya vurmak, usta anlamış değil. Ustanın tüm elbiselerini çıkarttırıp, nezerate atıyorlar. Akşam saatlerinde polis bürosuna gelen Usta sabaha karşı saat iki otuzda, suçsuz bulunup salıveriliyor. Anlatılan olaylarda dikkatimiz çeken bir nokta sokaklarda vatandaşı rastgele tutuklayan polislerin genç olmalarıdır. Bu gençler muhtemelen yabancıların yoğun olmadığı kentlerde yetişmiş ve görev icabı yabancıların yoğun oldukları mahallelerde görev yapmaktalar. Görev yaptıkları mahallin vatandaşını iyi tanımıyorlar. Olaylara hakim olamıyorlar ve çareyi polis bürosuna götürmekle çözmeye çalışıyorlar. Bu yanlış ve isabetli olmayan bir politikadır. Ya bu genç polisler entegrasyon kursundan geçirilsinler ya da Hollandalıların yoğun oldukları mahallelere görevlendirilsinler. Aksi takdirde, olaylar karşısında insanın, acaba Hollanda Polis Devleti mi oluyor? sorusunu sorması kaçınılmaz oluyor.