Doç. Dr. Murat Kayacan
Hz. Yusuf’un kardeşlerinin Mısır’a ikinci gelişi
Yusuf’un kardeşleri, erzak satın almak amacıyla Mısır’a ikinci defa gelirler. Bu yazıda, Hz. Yusuf’un, koştuğu şart gereği Mısır’a getirilen kardeşine, diğer kardeşlerine fark ettirmeksizin kendisini tanıtması, Yusuf’un kardeşlerinin hırsızlıkla itham edilmeleri, hırsızlık suçuna verilecek cezanın Kenan ilinde ne olduğu konusu, Kur’an ve Tevrat çerçevesinde karşılaştırmalı olarak ele alınacaktır.
Kardeşlerine kendisinin kim olduğunu söylemeyen Yusuf, yanlarında getirmelerini istediği kardeşine kendisini belli eder: “Yusuf'un huzuruna girdiklerinde o kardeşini kendi yanına aldı ve ‘Ben senin öz kardeşinim. Sen artık onların yaptıklarına üzülme.’ dedi.” (Yusuf, 12: 69). Tevrat ise Yusuf’un o kardeşine de hemen kendisini belli etmediğini söyler: “Yusuf göz gezdirirken kendisiyle aynı anneden olan kardeşi Benyamin'i gördü. ‘Bana sözünü ettiğiniz küçük kardeşiniz bu mu?’ dedi, ‘Tanrı sana lütfetsin, oğlum.’ Sonra hemen oradan ayrıldı, çünkü kardeşini görünce yüreği sızlamıştı. Ağlayacak bir yer aradı. Odasına girip orada ağladı.” (Yaratılış, 43: 29-30). Tevrat’ın, Yusuf’un “getirilmesini şart koştuğu kardeşe” diğer kardeşlerden farklı bir muamele yapıldığını söylemesi belki de Yusuf’un kendisini, “yanına getirilmesini istediği kardeşe” ima yollu bir bildirimi olarak görülebilir: “Yusuf'un masasından onlara yemek dağıtıldı. Benyamin'in payı ötekilerden beş kat fazlaydı.” (Yaratılış, 43: 34).
Yusuf’un kardeşleri, Mısır’da ikinci ticaretlerini gerçekleştirirler. Ticari malları, hayvanlarına yüklenir ve Yusuf, planını uygulamaya koyar: “Onların yüklerini hazırladığında su kabını (öz) kardeşinin yüküne koydu. Sonra bir çağırıcı: ‘Ey kafile! Siz şüphesiz hırsızsınız!’ diye seslendi.” (Yusuf, 12: 70). Tevrat, bu su kabının Yusuf’a ait gümüş bir kâse olduğunu söyler (Yaratılış, 44: 2). Kur’an’da küçük kardeşin yüküne, su kabını Yusuf koyarken Tevrat’ta gümüş kâsenin Yusuf’un emriyle kâhyanın koyduğu ifade edilir. Tevrat, Yusuf’un, ülkelerine dönmek üzere yola düşen kardeşlerine, kâhya tarafından şu soruyu sordurduğunu belirtir: “Niçin iyiliğe karşı kötülük yaptınız?” (Yaratılış, 44: .4).
Kur’an’daki şu soru, Tevrat’ta yoktur: “(Yakub'un oğulları) onlara doğru dönerek ‘Ne kaybettiniz?’ dediler.” (Yusuf, 12: 71). Bu soruya karşılık, Yusuf’un kardeşlerinin aldığı yanıt şöyledir: “Dediler ki: Hükümdarın kâsesini arıyoruz. Onu getirene bir deve yükü (bahşiş) var. Ben de buna kefilim." (Yusuf, 12: 72). Bu durum karşısında şaşıran Yusuf’un kardeşleri, haklı olarak kendilerini savunmaya çekerler: “Onlar, ‘Hayret! Allah'a yemin ederiz ki; bizim bu yere bozgunculuk etmek için gelmediğimizi ve hırsız olmadığımızı siz de bilmişsinizdir.’ dediler.” (Yusuf, 12: 73). Onlardaki bu psikoloji, Tevrat’ta da verilir: “Adamlar, ‘Efendim, neden böyle konuşuyorsun?’ dediler, Bizden uzak olsun, biz kulların böyle şey yapmayız. Torbalarımızın ağzında bulduğumuz paraları Kenan ülkesinden sana geri getirdik. Nasıl efendinin evinden altın ya da gümüş çalarız?" (Yaratılış, 44: 7-8).
Yusuf’un adamları, Yusuf’un kardeşlerine ülkelerinde çalma suçunu işleyenlere ne yapıldığını sorunca (Yusuf, 12: 74) Yusuf’un kardeşleri şu yanıtı verir: “Kimin yükünde bulunursa, ceza olarak o alıkonur. Biz zalimleri işte böyle cezalandırırız, dediler.” (Yusuf, 12: 75). Tevrat’ta Yusuf’un kardeşlerinin ağzından hırsıza verilecek ceza şöyle belirtilir: “Kullarından birinde çıkarsa öldürülsün, geri kalanlar efendimin kölesi olsun.” (Yaratılış, 44: 9). Ancak Yusuf’un kardeşinin yükünde, kâsenin bulunmasının ardından Yahuda’nın sarfettiği şu sözler bu cezanın kesinleşmiş bir hüküm olmadığını çağrıştırmaktadır: “Yahuda, ‘Ne diyelim, efendim?’ diye karşılık verdi, "Nasıl anlatalım? Kendimizi nasıl temize çıkaralım? Tanrı suçumuzu ortaya çıkardı. Hepimiz köleniz artık, efendim; hem biz hem de kendisinde kâse bulunan kardeşimiz.” (Yaratılış, 44: 16).
Kur’an, suça karışmamış kişiyi cezalandırmazken Tevrat’ta hırsızlık suçundan mahkûm edilen kardeşlerin de ceza alacağı ifade edilmektedir. Kur’an’da hırsızlığın cezasının “el kesme” (Maide, 5: 38) olduğu dikkate alındığında bu hükmün –Kur’an’da belirtilen- Yakup şeriatındaki “suça karşılık alıkonma” cezasını neshettiği söylenebilir.