M. Faik Özdengül
İçimiz açılsın diye!
Bir arkadaşım şöyle kıpır kıpır bir şeyler yaz içim açılsın demiş face’den gönderdiği mesajda.
İç nasıl açılır?
Önce açılmaya istekli hale mi gelir?
Açılmadan önce kapanmış mıdır?
İçin içinde neler var ki?
Zannımca herkesin içini açan şeyler farklıdır.
Zihnime eskiden çalıştığım sağlık ocaklarından birinde çalışan Abdullah geldi. Arabasında mutlaka oyun havaları içeren birkaç kaset bulunurdu. Ne zaman arabasına binsem hemen oyun havasını açar ve hemen havaya girerdi. Bu benim ilacım doktor bey derdi. Bunu açtım mı gam keder hiçbir şey kalmaz. Çok uğraştı beni de benzer yolla havaya sokmak için ama alışamadım bir türlü. Hiç düğünde dernekte oynamamış birisi olarak uzak durdu bana. Oynamak suçluluk duygusu uyandırırdı hemen bende zira. Hep kasmam gerekiyordu. Ağır efendi olmalıydım. Yalnız buradan bir itirafta bulunayım hadi. Son Suriye seyahatinde Busra’dan dönerken Şoförümüz Hüseyin Kaptan, eski yoldan gidelim dönüşte dedi. Yol kenarında düğünler olur. Gerçekten de denk geldik. Erkekler yolun bir kenarında bayanlar diğer tarafta bir evde. Müzik oyun gırla gidiyordu. Ekibin ismini vermeyeceğim şimdi başka kimler vardı yanımda lakin ben dayanamadım daldım Arap kardeşlerin arasına. Hayatımda ilk kez oynadım orada.
İçim açıldı mı?
Oynarken evet. Sonra utanma duygusu.
İç nasıl açılır?
İçi bir oda, bir tencere gibi düşünebiliriz. Dört tarafı kapalı bir mekan yani. Ve hiç boş değildir hep bir şeylerle doludur. Dertli sıkıntılı bir moddaysanız duman dolu gibidir. Hava aldırmaz. Bir pencere, bir delik açıp dumanları boşaltılmalıdır. Bu da genellikle iyi bir dinleyiciyle olur. İyi bir kulak bularak. Bir kulağınız olsun kenarda köşede.
Büyükbabamı hatırladım. Rahmetli oldu ben fakülte birinci sınıftayken. Hep misafirleri olurdu bağ evinde meramda. İnsanlar onu dinlemeye gelirlerdi. Çok güldürürdü misafirlerini. İçinde bulundukları duygu durumundan çıkardı insanlar onun yanında. Sıradan olayları kendi bakış açısından yorumlar dünyanın en önemli hadisesi yapmayı başarırdı. Pek kafalarına yatmasa da insanların yorumlar, yine de itiraz etmezler hatta inanırlardı da ona. Çünkü o da inanırdı kendi anlattıklarına. İşte bu da iç açıcı başka bir yöntem. Sizi içinde bulunduğunuz duygu durumundan çıkaracak insanları bulun, şaşırtsın sizi, düşünüp muhakeme etmenizi engellesin, sizi kendine doğru çeksin. Bunu yapacak kitaplar da vardır. Onlar da işe yarar.
Doğa da açar insanın içini. Birdenbire alır küçücük bedenleri içine ve kendi havasını üfler.
Sonra?
Sonra bir başkasını sevindirmek. En çok da çocukları. Gülücük kondurmak çocuk yüzlere.
İyilik baloncukları salmak gökyüzüne. Bulutlara değsin de rahmet yağmurları olsun diye.
Çocukluğunuzun kokularını saklayıp hafızanızda, koklamak zaman zaman. Çocukluğumun domatesleri, kerpiç duvarları evimizin, cilaladığında annem. Sobanın üstünde kızaran ekmek kokusu.
Sonra sesler. Duvara vuran top sesleri. Bayram davulları. Eskicinin sokağımızda yankılanan güçlü sesi. Eski motosiklet sesleri. At arabalarının geçerken yoldan tekerinin, kamçının, nalların hepsinin karışımı. Çocukluk sesleri.
Herkese özel iç açıcı farklı farklı bir sürü yöntem.
En önemlisini söyleyeyim size.
Sevgi.
Yalın, basit, sade, garezsiz, ivazsız sevgi. İster bir insan, ister bir dost meclisi, ister bir eşya. Gözünüzde ve gönlünüzde sevinç oluşturacak her şey. Sevgi bugüne değin bilinen en eski ve en etkili ilaç.
Sevdiğiniz bir şey mutlaka olmalı. Bir sevgiliniz.
En Sevgili’yi sevmek nasip olduysa bir de. Gönlümüzü O doldursa, gönlümüze O’ndan başkasını koymasak. Darlık da girmeye yol bulamaz o zaman içeri.
Niyazımız olsun. En Sevgili’yi sevmek. Niyazımız olsun O’nun sevdiklerini sevmek. Niyazımız olsun O’nun sevgisini kazanmak.
O olsun başka da hiç bir şey olmasın.
Sezai Karakoç söylesin o zaman:
Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkis'in
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Ask celladından ne çıkar mademki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakin kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar bos göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden umut kesmem kalbinde merhamet adli bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili