Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
İmâm-ı Mâtürîdî’yi Yeniden Anlamak
İmâm-ı Mâtürîdî’nin insan aklının değerini ortaya koyması, akıl-nakil arasında sağlam denge kurma becerisi, insana özgürlük alanı tanıması gibi konularda kelam yapması kendisinden sonra gelen Sünni kelamcılar üzerinde derin tesirler meydana getirmiştir. Özellikle ayakları yere basan yaşanılabilir bir İslam anlayışı sunması, insanın dini ve dünyevî konularda özgür bir şekilde aklını kullanması gerektiği yolundaki tavsiyeleri taklitçiliğin önünü tıkamıştır. O, İslam düşüncesine şahısların taklit edilmesini değil, delillerin taklit edilmesi gerektiğini savunmak suretiyle orijinal bir bakış açısı getirmiştir.
İmâm-ı Mâtürîdî’nin Allah’ın bilinmesi ve nübüvvetin gerekliliğinin ancak akılla kavranacağı, aklın tevhid ve ahlaki değerleri ortaya koymada bağımsız oluşu gibi düşünceleri 20. yüzyıl İslam dünyası yenilikçi Müslüman düşünürler üzerinde büyük tesirler uyandırmıştır. Bu sebeple Hint alt kıtası Müslüman düşünürlerden Seyyid Ahmed Han, Vahidüddin Han bu tesiri eserlerine yansıtmışlar ayrıca İslam’da modern reform hareketlerinin öncülerinden birisi olarak kabul edilen Muhammed Abduh, İslam düşüncesini ihya alanında İmâm-ı Mâtürîdî’den çok etkilenmiş ve onun görüşlerini Mısır Ezher Üniversitesi’nde okutmuştur. Onun yazmış olduğu Tevhid Risalesi adlı eseri Mâtürîdî görüşlerin bir aktarımı ve yorumu şeklindedir.
Bilindiği gibi tarih boyunca İslam dünyasında bütün siyasi otoriteler, meşruiyetlerini İslamî düşünce ekollerinden herhangi birisi üzerinden gerçekleştirmişlerdir. Tarihte bunun birçok örnekleri mevcuttur. Bizde de Cumhuriyete geçiş sürecinde teamül olarak Hanefi-Mâtürîdî ekseninde din yorumu benimsenmiş, hatta Muhammed Hamdi Yazır’a sipariş verilen Hak Dini Kur’an Dili adlı tefsirin sözleşmesinde Fıkhi meselelerde Hanefi, Kelamî-İtikâdî meselelerde Mâtürîdîliğin inanç yorumunun esas alınması hususuna yer verilmiştir.
Her ne kadar yaşadığımız modern zamanlarda İmâm-ı Mâtürîdî’ye ve onun şahsında Mâtürîdîliğe olan yoğun alaka kesintiye uğramışsa da ben inanıyorum ki, dünyamızın kaos yaşadığı, etnik ve mezhepsel çatışmaların revaçta olduğu bu çağda, onun birleştirici, çözüme yönelik ufuk açıcı görüşleri çok yakın bir zamanda patlama yaşayacaktır.
Öte yandan gerek medeniyetler ve dinler arasında hoşgörü kültürünün yaygınlaşması çabalarına katkı sağlamak, gerek mu’tedil bir din anlayışının ortaya konulmasından onun kuşatıcı din anlayışından istifade etmek ve gerekse akıl-din arasında uzlaşı gibi alanlarda görüşlerine başvurulacaktır.
O hâlâ toprak altında çıkarılmayı bekleyen bir hazine gibi durmaktadır. Hatta tam da şu içinden geçtiğimiz tarihsel süreçte uluslararası bir İmam-ı Matüridi sempozyumu yapılmaya değer. Onun için diyoruz ki, hem İslam âlemi ve hem de bir bütün olarak modern dünya mutlaka onu yeniden keşfetmelidir.