Mustafa Yiğit
Irak’ın Kendisiyle Savaşı...
Irak’ın Kendisiyle Savaşı mı, Amerika’nın Operasyonu mu?
Hafta sonu Irak’lı bir mülteci olan Halit Bey’le birlikteydik. Onunla konuşurken Amerika’nın yeni stratejisini de rahatça görebiliyorsunuz.
Halit Bey Sünni Arap bir akademisyen. Arap dilinde doktora yapmış bir ilahiyatçı. Saddam zamanında muhalif olduğu için sürekli takibata uğramış. Ailesi de aynı şekilde. Kardeşleri, amcası gibi o da yıllarca hapishanelerde kamlış. Bir kardeşi ise kayıp, nerede olduğu bile bilinmiyor.
Saddam sonrası da değişen bir şey olmamış. Bu sefer de yeni yönetimle ters düşmüş. Çünkü O Saddam’ın da, Amerika’nın da Irak halkına acı verdiğini görmüş. Irak’ın kendi dinamikleriyle, Irak halkının kendi kendini yönetmesiyle huzurun geleceğine inanıyor. Ama mevcut durumun bunu gerçekleştirmek için engel olduğunu da ekliyor. Bunun nedenlerini sorduğumuzda ise maalesef yıllardır Ortadoğu’nun kaderi olan iki şeye dikkat çekiyor: Petrol ve İsrail!
İkisi de Ortadoğu halklarını yalnız bırakmıyor. İkisi de başlarının belası.
Irak’ta şimdi durum ne diyorsunuz: Irak kendisiyle savaşıyor artık diyor.
Bunun anlamı ne diye sorduğunuzda ise; “Amerika işini Lawrence gibi halletmeye başladı” diyor. Amerika kendi askerlerini değil, yerli halkı kullanıyor operasyonlarda. O yüzden Irak’ta şimdi herkes herkesi öldürebilecek durumda diyor. Herkes şüpheli!
Bu konuşmalar sırasında Ege Cansen’in geçenlerde yayınlanan bir yazısı aklıma geliyor. Cansen Londra’da bir sergiye gitmiş ve oradaki izlenimlerini anlatıyor. Londra'da "Lawrence of Arabia" lákabıyla tarihe geçmiş bir İngiliz casusunun hayatını ve efsanesini anlatan bu serginin Amerikan askeri yönetimindeki okumalarla bağlantısına dikkat çekiyor ve Irak’ta yaşananları anlamamızı kolaylaştıran çok manidar bir sergi olduğunu söylüyor. Hatta bunun üzerine iki de yazı yazmış.
Manidar olan ne? Amerika’nın değişen Irak stratejisi ve Lawrence etkisi.
Geçtiğimiz günlerde Pentagon, Amerikan ordusuna 100 kitaplık bir okuma listesi hazırlamış. Çok ilginç bir tesadüfle karşılaşıyoruz. Listede bir kitap var ki biz onun yazarını çok yakından tanıyoruz. Arap Lawrence. Ortadoğu’nun bu hale gelmesinin baş müsebbibi İngiliz Casus. Lawrence'in "Aklın Yedi Sütunu" adlı eseri, Amerikan üst kademesinin başucu kitabı halini almış son günlerde. ABD Irak’ta neler yapılmalıdır sorusuna cevabı da bu kitapta bulmuş aslında. Son günlerde Irak’ta olanları görünce bunu daha net bir şekilde görüyoruz. Lawrence, 90 yıl önce tecrübelerini anlattığı kitabında şöyle diyor: "Kendi ellerinizle çok fazla bir şey yapmaya kalkmayın. Sizin (İngiliz Ordusu'na sesleniyor) mükemmel bir şekilde yapabileceğiniz bir işi, Araplar'ın orta seviyede yapması evladır. Bu, onların savaşıdır. Sizin burada bulunuşunuzun sebebi, onlara yardımdır. Savaşı, onlar için kazanamazsınız." Lawrence kitabında, Arap başkaldırısı karşısında bocalayan Türk silahlı kuvvetlerinin içine düştüğü bunalıma da işaret ediyor. "Zaman, isyancılardan yanadır. Ortadoğu'da ayaklanma bastırmak, insanın yüzüne gözüne bulaşan berbat bir iştir. Üstelik çok yavaş ilerler. Bu aynen, bıçakla çorba içmeye benzer. Amerika, Lawrence'in tavsiyesine uyarak Irak harbini, bir "Irak-Amerika" savaşı olmaktan çıkarma stratejisi uyguluyor. Bu sebeple Şiileri ve Kürtleri, Sünni Araplar’a karşı kışkırtıp, örgütlüyor. Onlara her türlü yardımı yapıyor.
The Economist’in geçtiğimiz günlerde "Irak'ın Kendinle Savaşı" ibaresi de bu stratejinin bir parçası. Bu tip başlıklara bizim medyamızda da sık sık yer verildiğini görüyoruz. Son günlerdeki haberlerde Irak-Amerika çatışması çok az yer alıyor. Daha çok Iraklı, Iraklı'yla çarpışıyor. Irak’lı polisler Irak’lı direnişçileri öldürüyor! Savaşların en kötüsü olan iç savaş yaşanıyor. Biz de Cansen’e hak veriyoruz ve demek ki, Amerika, Lawrence'in tavsiyesine harfiyen uymuş. diyoruz. Bu maksatla eskiden çoğunluğu Sünni olan ordunun yüzde 90'ını Şiileştirmiş. Kendi başlattığı savaşta, aradan sıyrılıp harbi "onların savaşı" haline dönüştürmeyi başarmış. Batı bunu eskiden beri çok iyi yapar, mezhep kavgaları, etnik kavgalar onların profesyonelliğinin en nadide parçalarıdır.
*****
Bu düşünceler kafamı meşgul ederken, Ortadoğu’da hiçbir şey kendiliğinden olmaz diyen Irak’lı dostumuz muhtemel bir iç savaşın kazananı olmayacak diye de ekliyor. Kuzey’deki Kürt devleti operasyonunun ise gerçekten çok tehlikeli olduğunu düşünüyor. Bu sadece bizim için, Irak için değil, bütün Ortadoğu için ateşle oynamaya benzer bir durum diyor. Irak, İran, Suriye ve Türkiye için tehlikenin büyüklüğüne dikkat çekiyor. Kürt nüfusu olan bölgeler bu tehdidi hep yaşayacak diyor. Kürt’lerin burada kullanıldığını gösteren pek çok olaya tanık Irak’ta tanık olarak bunu rahatça söyleyebiliyor. Ve inşallah Kürt’ler İslam kardeşliğini çok geç olmadan hatırlar ve bu oyuna gelmez diyor.
Halit Bey burada bir mülteci. Zar zor geçiniyor. Bir gecekonduda kalıyor. Bir mülteci olarak yaşamanın ne kadar zor olduğuna dair cümleler sarf edeceğini sanıyorsunuz yanılıyorsunuz. “Çok şükür” diyor. Ve umutla ‘Irak’ın mutlu günlerini bekliyor. Türkiye’nin büyük bir devlet ve büyük bir misyonun sahibi olduğunu, Ortadoğu’da barışın ve huzurun eskiden olduğu gibi Türk’lerden geçeceğini söylüyor. Biz de katılıyoruz Irak’lı Müslüman kardeşimize.
Büyük Ortadoğu değil, huzurlu Ortadoğu için Türkler tarihi rolünü üstlenmeli!