İşimizi mi mesleğimizi mi sevmiyoruz
Düşük maaşlar, zor çalışma şartları, uyumsuz iş arkadaşları, sevilmeyen bir meslek
İş hayatındakiler ya mesleklerini ya da çalışma ortamını sevmediğinden mutsuz oluyor. İki türlü de sonuç aynı.Asık suratlar, verimsizlik, stres. Bu durum zaman zaman sağlığı da bozabiliyor. Halimizden memnun olmasak da iş/meslek değiştirmek riskli. Bu nedenle mutsuz şekilde çalışmaya devam ediyoruz. Bu durumun değişmesinde şirketlere, İK departmanlarına ve çalışanlara görev düşüyor. 34 yaşında bir erkek. İnşaat mühendisi. Üniversitede bu bölümü ailesi istediği için seçmiş. Mezun olunca da ilgili bir işte çalışmaya başlamış. İşe girme, kariyer yapma telaşında istediğinin gerçekten bu olup olmadığını anlayamamış bile. Hayatı düzene girince durup düşünme fırsatı bulmuş ve mesleğini sevmediğini fark etmiş. İş arkadaşlarını, çalışma ortamını sevse bile yaptığı artık ona zor gelmeye başlamış. Bir işe, projeye başladığında yapmamak için türlü bahaneler aramaya koyuluyormuş artık. Ofiste tek sevdiği anlar da öğle yemeğinde arkadaşlarıyla sohbet ettiği zamanlar olmuş. Bir yandan işini değiştirmek istiyor diğer yandan bunun için çok geç kaldığını düşünüyor ve risk almak istemiyor. Bunun gibi iki arada bir derede kalan insan çok.
İş hayatında mutsuz olmak için çok neden var. Düşük maaş, iyi olmayan çalışma şartları, sevilmeyen patron ve iş arkadaşları, yaptığımız meslek, hatta işe gidip gelirken maruz kaldığımız trafik! Çalışanlar işlerinden, iş ortamlarından ne kadar memnun? Araştırmalara bakıldığında farklı sonuçlar ortaya çıkıyor. Örneğin TÜİK'in 2011'deki Yaşam Memnuniyeti Araştırması sonuçlarına bakılırsa çalışanların bulundukları işten memnuniyet oranları yüzde 70'i buluyor. Buna karşılık uluslararası ölçekte faaliyet gösteren Kelly Services adlı kuruluşun Global İşgücü Endeksi'ne göre Türkiye'deki her iki çalışandan biri, yani yüzde 50'si çalıştıkları iş yerinde kendini mutsuz hissediyor. Bu araştırmaya göre çalışanların kendini işyerinde mutsuz hissetme seviyeleri açısından Türkiye 28 ülke arasında üçüncü sırada yer alıyor. Çalışan mutsuz olunca yaptığı iş de verimli olmuyor. İşyerinde mutsuz çalışan demek, yüksek düzeyde hata, kaza, hastalık, iş saati kaybı, çalışan devir hızı maliyeti, dedikodu, çatışma demek. Ayrıca bu durum iş arkadaşlarını da etkiliyor. Bütün gün suratı asık dolaşan biri çevresindekileri de olumsuz etkiliyor.
Neden mutsuzuz?
Bizi mutsuz eden şeyler arasında ücret, takdir azlığı, adil olmayan değerlendirme biçimleri, fazla mesai,kararlara katılım azlığı, çatışmalı ilişki ortamı, mobbing, yeterince değer görmeme, şirket tarafından verilen sözlerin tutulmaması gibi faktörler yer alıyor. Çalışanların en çok ikna edilmeye çalışıldığı konuların başında ücret geldiğini belirten Uzman Psikolog Nazım Serin, bu konudaki beklentinin sanıldığı gibi yüksek ücret değil, kendi pozisyonunun piyasadaki emsali olan ücret olduğunu söylüyor. Bir diğer mutsuzluk nedeni de aynı pozisyondaki diğer arkadaşlarıyla kendisi arasına derin uçurum olması. Eğer bu iki husus yerine geliyorsa çalışan, ücret konusunda adil değerlendirildiğine inanıyor. Eğer gelmiyorsa çalışanın memnuniyetini yükseltemek zor.
Kariyer danışmanı Figen Küçükkoner Kırca'ya göre mutsuz olmanın bir başka nedeni uzun süre aynı işi yapmak. Eğer bir de terfi veya değişim şansı olmadığı biliniyorsa, bu tıkanmışlık hissine dönüşüyor. Belli bir yaş ve tecrübeden sonra kişinin sabır ve tahammül sınırlarının daraldığı görülüyor.
Sevilmeyen meslek mi yoksa iş yeri mi?
İşimi sevmiyorum dendiğinde ortaya iki olasılık çıkıyor. Sevilmeyen meslek mi yoksa iş yeri mi? İkisine de sık rastlanıyor. Çalışan mesleğini sevse de patronuyla, iş arkadaşlarıyla veya müşterileriyle sorun yaşayabiliyor. Yahut da tam tersi, patronu ve iş arkadaşlarıyla arası çok iyi olsa da mesleğini sevmeyebiliyor. İki türlü de mutsuzluk ve sonucunda verimsizlik söz konusu. Serin, bu konuda beyaz yaka içinde mesleğini sevmeyenlerin oranının işyerlerini veya pozisyonlarını sevmeyenlerin oranından daha düşük olduğunu görmüş. Diğer bir ifadeyle işyerlerini veya pozisyonlarını sevmeyenlere daha çok rastlıyor.
Mesleğini sevmeyenlerin büyük bir kısmı lise yıllarında üniversite tercihini çok bilinçli yap(a)madığı veya ailesinin, öğretmenlerinin yönlendirmesiyle okul/bölüm seçtiği için ileride sevmeyeceği mesleklerin eğitimini alıyor. Bu meslekler de gelecekte iş bulabilme ihtimali daha yüksek sanılan veya saygın olarak kabul edilen meslekler oluyor. Bu kadar okudum boşa gitmesin diyerek aynı alanda iş arayışlarına girip çalışmaya başlayınca dönüşü zor olan bir yola giriliyor.
DORinsight'ın 2012'de 1.500 kişiyle yaptığı Çalışan Memnuniyeti ve Beklentileri araştırmasına göre çalışanlarınyüzde 31'i istedikleri eğitim alma veya çalışma şansı elde edememiş. Ancak bunların arasında hali hazırdaki işini sevmeyenlerin oranı ise yüzde 21. Serin, bu bulgunun, insanların iş hayatında istediklerini bulabildikleri takdirde mesleklerine olan bakışlarının değişebildiğine dair pratikteki gözlemleriyle örtüştüğünü söylüyor.
Tamam mı devam mı?
İş yerinde kendini mutsuz hissedenlerin işlerine devam edip etmeyeceklerini belirleyen bir süreçten bahseden Serin, kişinin önce kendisini mutsuz eden durumla baş etmeye ve durumu değiştirmek için bir şeyler yapmaya çalıştığını söylüyor. Eğer bu çabalarının sonuç vermediğini görürse hayal kırıklığı ve öfke dönemine giriyor.Bu aşamada da durumunu değerlendiriyor. Eğer işini değiştirebilmesinin koşulları varsa arayışa giriyor vealternatifini bulur bulmaz gidiyor. Gidişinin kolay olmadığını, riskinin fazla olduğunu düşünürse, bu sefer mutsuz olduğu yerde işine katlanmaya çalışıyor. Böylesi bir durumun ruhsal açıdan örseleyici olduğunu belirten Serin, bu örselenme ile çalışmak zorunda kalma arasında sıkışan insanların önce tükenme, sonra da ağır depresyona kadar giden kötü bir yolculuğa çıkmasının olası olduğunu söylüyor.
İş ortamında çoğu kişinin mutsuz olduğu ortamı değiştirmek için mucize beklediğini düşünen Kırca, memnuniyetsizliği değiştirmek için ne yapabilirsin dendiğinde birçok kişinin dış şartların değişmesine odaklandığını söylüyor: "Araştıma yapmak, farklı sektörlerde, şirketlerde çalışanlarla konuşmak, fikir almak, düşünmek ve cesaret gösterip adım atmak gerekiyor. Devekuşu gibi başını gömüp çalışıp ondan sonra mutsuzum demeyi anlamlı bulmuyorum. İşin ekonomik tarafını da unutmamak lazım tabii. Günün sonunda para kazanmak temel hedeflerden biri ve kişi mutsuz da olsa; sorumlulukları sebebiyle çalıştığı işe katlanıyorum diyor."
İK departmanlarına da görev düşüyor
Serin'e göre çalışan mutluluğunu sağlamanın iki ana boyutu var. Birincisi şirket düzeyinde, ikincisi birey düzeyinde yapılması gerekenler. Şirket düzeyinde yapılması gerekenler daha çok sistemler ve yönetim politikalarıyla ilgili. Örneğin, iş süreçlerini kurumsal bir yapı içinde standardize edin. Kariyer yönetim sistemi, ücret yönetim sistemi gibi uygulamalar sadece kağıt üzerinde kalmasın.
Bireye yönelik yapılması gerekenlerin başında ise insanın duygularına dokunan yaklaşımlar ortaya koymak geliyor. Gelecekte şirketlerin en çok karşısına çıkacak olan kavramın bağlılık olduğunu belirten Serin, bağlılık olmadan iş yerinde mutluluk olmayacağını hatırlatıyor: "Bu bağlamda iş psikologluğu ve çalışan destek sistemleri, çalışan mutluluğunu artırmada etkili araçlardan biri. Bu çalışma, iş yerinde kendisini mutsuz hisseden kişinin bu durumun kaynaklarını daha iyi tespit edebilmesine yardım ederek doğru karar almasına ciddi bir katkı sağlıyor." İnsan kaynakları departmanlarının da çözüm aşamasında önemli bir rolde olduğunu belirten Kırca, çalışanın kariyer yolu isteklerinin ve yetkinlikleri ile paralel bir şekilde planlanabilmesi gerektiğini söylüyor: "Çalışanın hissettiği tıkanıklık ve sıkıntılar aslında yöneticileri ve dolayısıyla şirket tarafından da çoğunlukla biliniyor, ancak çözüm üretilemiyor. Süreçler, kurallar hepsi anlaşılabilir ama bir çalışan yaptığı bir şeyi farklı yapmak istiyorsa, başka bir bölüme geçmek istiyorsa bu fırsat yaratılabilmeli. İş dünyası artık bu kadar katı değil; olmamalı. Şirketler, departmanlar ve yöneticiler değişime kucak açar ve hızlı adapte olursa çalışanlara da bu yansıyacaktır."
Kurban oldum
T.K (26): Telekom sektöründeyim. Şu an bulunduğum iş yerindeki onuncu ayım. Ben mesleğime benim için yanlış olduğunu bile bile başladım. İdealim ve hayalim olan işi mezun olmadan önce ve devamında 4-5 ay yapabildim. Hayatımın en mutlu günleriydi gerçekten. Hani Türk filmlerinde vardır ya bu mutluluğun bir gün bitmesinden çok korkuyorum der oyuncu. Tam anlamıyla böyle cümleler kurduğumu hatırlıyorum. Ama 5 kuruş para almadım yaptığım işlerden. Sigortam da yatırılmadı. Böyle olunca ailem de duruma üzülünce banka sınavlarına girdim. Kazandım. Yönetici adayı unvanıyla ticari bir şubeye yerleştirildim. Bu teklifi kabul ederken nasıl hüzünlü ve çaresiz olduğumu hatırlıyorum. Bankacılıkta 1 yıl kadar çalıştım. Bu süre zarfında insanın kendine ayırabildiği özel saat, tam anlamıyla sıfırdı. Bu yüzden ayrılmam gerektiğine inandım. Medya sektörüne geçmeye çalıştım. O da olmadı. En azından bir şirketin reklam, kurumsal iletişim departmanı olsun dedim. Ama üstünüze bir uzmanlık yapıştı mı sektör değiştirmek çok zor. Satışçı olarak başladığım kariyerimi telekom sektöründe satışçı olarak devam ettiriyorum. Satış dışındaki hangi işe başvursam bir tane bile dönüş olmuyor. Çalıştığım yerde yükselmem çok zor. Beni de benim bu işten mutlu ve tatmin olacağımı hiç düşünmeden almışlar. O dönem çok ihtiyaç varmış. Kurban olmuşum. Senaryo, şiir yazıyorum. Bundan 3-4 ay önce Cüneyt Özdemir'in Televizyonculuğun 5N1K'sı eğitim programına katıldım. Ben televizyon izlerken, kameranın çekiş açılarını düşünüyorum. O sırada yönetmen, reji odası, yapımcı, editör her şey geliyor aklıma. Bu işin içinde olmak en büyük hayalim gerçekten.
İş tanımım net değil
Ç.K (25): Bilişim sektöründe çalışıyorum. Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum mesleği icra edemiyorum, ülke şartları nedeniyle. Ekmek parası deyip herhangi bir sektörde çalışmaya başlamak zaten oldukça sinir bozucu. Hayallerinizden ve emeklerinizden uzaktasınız. Nasıl mutlu olacaksınız ki? İş tanımının firma içinde net olarak yapılmaması ve iş verenin kendi iş alanındaki işleri aksatması nedeniyle, diğer birimlerdeki işlerin yürümemesi beni rahatsız ediyor. Sürekli olarak müşteri memnuniyetsizlikleri ve geciken işler söz konusu. İşi öğrendikten sonra yapılamayacak bir şey değil, ancak iş yerindeki işleyiş bozuklukları sorun üstüne sorun doğuruyor. Bu da sizi hem işten soğutuyor, hem iş yerinden. Ekonomik ihtiyaçlar nedeniyle iş değiştiremiyorum. İş değiştirmek bu ülkede kumar oynamak gibi! İmkanım olsaydı anaokulu öğretmeni olurdum!
İmkanım olsa tarımla uğraşırım
A.Y (25): İletişim sektöründe halkla ilişkiler uzmanı olarak çalışıyorum. Şirketin küçüklüğü ve size gelecek vaad etmiyor oluşu işimi sevmememin nedenleri arasında. Yanlış meslek seçmedim, istediğim mesleği yapıyorum, fakat şu anda çalıştığım yerden dolayı iş değiştirmeyi düşünüyorum. Doğru bilinen yanlışların çok olduğu bir sektörde çalışıyorum. Farklı eğitimler alıp, bu sektörde çalışan birçok insanın yanlış iş yapış biçimleri hem sektörü, hem işimizi zorlaştırıyor. Yani, yapılan işin kime göre doğru olduğu bilinmiyor. Her iletişimci farklı iş yapıyor. Şirketlerin ve kamuoyunun halkla ilişkiler mesleğini tanımıyor oluşu da bir diğer problem. Asıl problem iş yeri ve arkadaşlar. Bence iş yeri ve arkadaşlar, hangi meslek olursa olsun, size işinizi sevdirebilir veya nefret ettirebilir. İmkanım olsaydı, tarımla uğraşır, ceviz yetiştirir ve ihraç ederdim. Bu işte kalmamın nedeni henüz kısa bir süre olması. Mesleği en iyi şekilde öğrenmek. Başarılı işlere imza atmak. Daha sonra akademik kariyeri tamamlayıp, akademiye geçmek istiyorum.
Nereye gitsem aynı sorunlar olacak
D.Y (30): Reklam ve satış alanında çalışıyorum. İşimden değil de iş yerimden ve patronlarımın, çalışanların davranışlarından şikayetçiyim. Ödüllendirme ve övgüyü bırakın, hak edilen saygıyı dahi alamıyoruz. Çalışanlar arasında garip bir elektrik var ve sürekli tartışma çıkıyor. Patronlar arasında dahi sürekli sesler yükseliyor, patron sinirlendiği zaman çalışanlarına bağırarak hakaret edebiliyor. Hem müdürlerimize yaranamıyoruz hem de iş tanımımız kesin değil. Dahası kadın çalışanların hepsine sekreter muamelesi yapılıyor. İşimi seviyorum ama iş ortamımı ve birlikte çalıştığım insanları bu şartlar altında sevmem mümkün değil. İmkanım olsa kendi yaratıcılığımı, üretkenliğimi ortaya koyan küçük bir dükkan açardım arkadaşlarımla beraber. Başka bir yere gittiğimde farklı da olsa yine başka sorunlarla karşılaşacağım. İşimi seviyorum ve maaşım her zaman zamanında yatıyor. Tek sorunumuz insanlar arası ilişkiler. Çalışanlarına değer vermeyen ve sözünü tutmayan, sürekli çalışanlarının arkasından iş çeviren ve çalışanlarına saygılı davranmayan iş verenler ne kadar maaş verirlerse versinler o iş yerinde huzur ve kazanç olmuyor pek.
Asıl sorun mesleğim değil iş yerim
K.N (26): Makine sektöründeyim. Şirketteki altıncı ayım. Meslekte ise 5 yıl oldu. Mutsuz olma nedenlerim nezaket kurallarından bihaber yöneticilerim ve gündüz müzik dinleyip, dizi izleyip, her gece mesaiye kalan, bunu da kendilerini akşamları bile çok yoğun çalışıyormuş gibi göstermek için yapan iş arkadaşlarım. Ben sabah 08:30 akşam 18:30'a kadar tuvalete bile gitmeden çalışıyorum ama akşam olunca kendime vakit ayırmak, gezmek, evde kafa dinlemek için mesaiye kalmamam tembellik olarak algılanıyor. Aslında işimi çok seviyorum. Kurumsal iletişim uzmanıyım, yaratıcılığımı ve zevkimi kullanabildiğim bir işim var ama aynı paralelde olmadığınız kişilerle çalıştığınızda fikirleriniz yaratıcı veya farklı değil, saçmalık olarak değerlendiriliyor. Asıl sorun iş yerim. İşimi seviyorum ve şu anda devam eden iş arayışımı yine aynı meslekte yapıyorum. Ben işimi iş saatinde yapmak, akşam da özel hayatımı yaşamak istiyorum ama şirket çalışanlarının büyük çoğunluğu özel hayatı olmayan veya buna ihtiyaç duymayan insanlardan oluşuyor. Yöneticiler de ne kadar iş yaptığına değil, ne kadar mesaiye kaldığına bakıyor. İmkanım olsa mutfak atölyesi açıp dünya mutfaklarından eğitimler vermek isterdim. Özel sektör hep aynı, birinde maaşını zamanında vermiyorlar, birinde gece gündüz çalışıyorsun, birinde evde kalmış manyak bir yöneticin oluyor.
KAYNAK: Zeynep Mengi