Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
İtikat
İtikat, İslam’ın temelini oluşturur
İslam’da inanç esaslarının dayandığı kaynak, doğrudan Kur’an ve mütevatir hadislerdir. Gerek Kur’an’da ve gerekse mütevatir hadislerde iman esasları açık ve net olarak ortaya konmuştur. Bu iki nakli delilin verdiği haberler kesin olduğu için kabul edilmesi imanı, inkâr edilmesi ise küfrü gerektirir. Kesinlik ifade etmediği için âhâd haberler itikatta delil olmaz, ancak amel ve ahlakla ilgili konularda delil olur. Eğer âhâd haberlerin metni Kur’an’a, akla ve tarihsel olgulara aykırı düşmüyorsa, itikâdi hükümleri açıklama ve desteklemede kullanılabilir.
İtikâdî meseleler zamana, mekâna ve kişilere göre değişiklik kabul etmez. Bütün zamanlar için geçerlidir. Bu açıdan Hz. Âdem’den Hz. Muhammed (a.s)’a kadar bütün peygamberler toplumlarını aynı inanç esaslarına iman etmeye çağırmışlardır. Çünkü akide, hayat, kâinat, dünya hayatının öncesi ve sonrası hakkında ve hayatın öncesi ve sonrası ile olan alakası hakkında bütünsel bir düşünce tarzıdır. Bu bakış açısı her akide için geçerli olduğu gibi İslam akidesi için de geçerlidir.
Akâid ya da Tevhid ilmi, İslam dininin temellerini oluşturur. İslam toplumlarının sağlam bir inanç ve derin bir mefkûre etrafında toplanmış olması, hem birlikteliği ve hem de varoluş bakımından tarihsel sürekliliği sağlar. Bu sebeple İslam âlimleri hicrî II. Yüzyıldan itibaren saf bir şekilde İslam inancını muhafaza etmek, gerek içten ehl-i bid’atın ve gerekse dıştan küfrün saldırılarından İslam toplumunu korumak için Ehl-i sünnet inancına bağlı akâitle ilgili çeşitli eserler kaleme almışlardır.
Nasıl ki geçmişte İslam âlimleri İslam toplumlarının bir inanç etrafında toplanmalarını sağlamanın yolunun saf ve sarsılmaz bir akîdeden geçtiğini vurgulamak adına sayısız eserler yazmışlarsa, aynı şekilde mevcut geleneğin yöntemine bağlı kalmak ve itikadî sorunları da göz ardı etmemek şartıyla çağdaş dönemlerde de İlm-i Tevhid’le ilgili eserler yazılmıştır.
Her ilmin gerçekleştirmek istediği bir gayesi vardır. Akâid ilmi de bu gayelerden müstağni değildir.
Bilindiği gibi Akâid İlminin en önemli fonksiyonu, kesin ve sağlam deliller kullanmak suretiyle şüpheye mahal bırakmadan dini akîdeleri ortaya koymuş olmasıdır.
Ehl-i sünnet akîdesine göre mukallidin imanı geçerlidir. Fakat eğer mukallid kimse, imanını sağlam temellere oturtmak adına nakli ve akli delillerle (bilgi açısından) kuvvetlendirme cihetine gitmezse, günahkâr olarak nitelendirilmiştir. Çünkü inanç esaslarını delillere dayalı olarak kavramak, imanı, yanlış yoldakilerin ortaya attıkları şüphelerle sarsılmaktan korur. Bundan dolayı, İslam âlimleri, delilleriyle İslam akaidi gibi kitaplar yazmışlardır.
Her Müslüman’ın akaitle ilgili bilgileri öğrenmesi inanç ve ibadet hayatında kendisine derin haşyet duygusu kazandırır ve Allah’ın denetimi altında olduğu inancını güçlü tutmasını sağlar.
Öte yandan İslam akâidi, İslam’ın fikrî yönünü iyi kavramış ve itikadî hükümleri çağın isteklerine göre ilmi düzeyde yorumlama becerisi kazandıran mütefekkir insanların yetişmesini de amaçlar. Ayrıca akâid ilmi, davranışlar alanında insanın niyet ve inancını kuvvetlendirir. Elbette bu ilmin nihaî amacı dünyada mutluluğu ve ahrette de kurtuluşu elde etmektir.