Kapatma defterini kapatın sayın savcım
Özkök, Başsavcıya adeta yalvardı: Kapatma defterini sonsuza kadar kapatın sayın savcım..
Hürriyet gazetesi eski genel yayın yönetmeni ve yazarı Ertuğrul Özkök, bugünkü köşesinde Çevik Bir'le yaptığı konuşmaya yer verdi. Son sözlerini ize Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Abdurrahman Yalçınkaya’ya söyledi. Tabir yerindeyse yalvardı..
KAYITLAR HALA DURUYOR OLMALI
28 Şubat’ın en sıkı günlerinden birinde dönemin güçlü adamı Çevik Bir’le yarım saat kadar süren bir telefon konuşmam oldu. Genelkurmay’daki bütün telefon konuşmalarının resmi olarak kaydedildiğini duymuştum. Doğruysa, bu konuşmanın kayıtları orada hâlâ duruyor olmalı. Konuşmamızın konusu Fethullah Gülen’di.
GÜLEN'E HAKSIZLIK ETTİKLERİNİ DÜŞÜNÜYORUM
Ben o günlerde askerlerin Fethullah Gülen’e haksızlık ettiklerini düşünüyordum. Bu görüşümü de Çevik Bir’e aynen aktardım. Hatta askerlerin Fethullah Gülen’le konuşup, ondan yararlanabileceklerini bile söylemiştim. Çevik Bir benimle aynı fikirde değildi. Cemaat okulları konusu tartışılıyordu. Gülen’e yakın bir isim olan Alaattin Kaya, bu konuyu gidip bizzat Çevik Bir’e anlatmak istiyordu. Onun bu arzusunu Çevik Bir’e ben iletmiştim. Yani bir anlamda aracılık yapmıştım.
GÜLEN'LE İLGİLİ GÖRÜŞLERİM HALA DEĞİŞMİŞ DEĞİL
Şimdi içimde çok kuvvetli başka bir duygu var. Fethullah Gülen’le ilgili görüşlerim hâlâ değişmiş değil. O dönemde kendisine haksızlık yapıldığına inanıyorum. İşte bu nedenle, bugün, Fethullah Gülen adına yapılanlar veya ona atfedilenler beni çok şaşırtıyor. Merak ediyorum. Acaba kendisi bütün bu olup bitenler hakkında ne düşünüyor? Tanıdığım Gülen’in bunlardan çok mutlu olacağını sanmıyorum. Ben mi yanılmıştım, yoksa o mu değişti. Veya ne ben şaşırdım, ne o değişti; ama birileri onun arkasına geçip, oradan ateş açıp kaçıyor. Herkes o tarafa bakınca sadece Gülen’i görüyor. Fatura da ona kesiliyor.
28 Şubat döneminde ona yapılan bazı haksızlıkların daha ağırını, şimdi birtakım insanlar, onun adını kullanarak yapıyor. O nedenle, Çevik Bir’le yaptığım konuşmanın bir benzerini bugün Fethullah Gülen’le yapmayı çok isterdim. Çevik Bir’e karşı nasıl onu savunduysam, bugün haksızlıklara uğrayan, aşağılanan, hatta hayatını kaybeden insanlarla ilgili duygularımı ona aktarmak geliyor içimden. Ergenekon davasının nasıl, postmodern otoriter bir rejime dönüştüğünü bütün kalbimle anlatmayı arzu ederdim.
28 ŞUBAT BU DEFA TAM TERSİNDEN DOĞMAKTA
Erzurum’da olup biteni, yaşadığım Türkiye tarihinin ışığında, derin bir endişe ile izliyorum. Artık açıkça görülüyor ki, Ergenekon davası, darbe soruşturması olmaktan çıkıp, bayağı bir hesaplaşma, bir intikam operasyonu haline dönüşmüş. Bir 28 Şubat alışkanlığı, bu defa tam tersinden doğmakta. Birtakım insanlar, “durumdan hem vazife, hem de ikbal çıkarma” hevesinde. Benim yaşımda olan insanların önünden akan sular bizlere şunu öğretti. Bu ülkede herkesin olması gereken kurumlar, “şunun”, “bunun” tarafı, fanatik taraftarı haline geldiği, ortalık güce tapan eli sopalı rövanşist holiganlara kaldığı zaman, kader ülke için ağlarını örmeye başlıyor.
SEL SULARI HEPİMİZİ ALIP GÖTÜRECEK
Nehrin kenarında oturan adam figürü tuttu. Son iki haftadaki gözlemim şu. Bir tarafta nehrin kenarında oturan insanlar var. Öteki tarafta ise gladyatörler. Türkiye’de nehrin kenarında oturan insanların sayısı hızla çoğalıyor. Buna karşılık sayısı zaten az olan çığırtkan gladyatörlerin nüfusunun ne olduğu açıkça ortaya çıkıyor. Önümüzden akan nehir taşıyor, sel haline dönüşüyor. Barajın kapakları patladı patlayacak. Artık nehrin kenarında oturabilmek bile mümkün değil. Sel suları hepimizi alıp götürecek.
'BAŞSAVCIM ALLAH AŞKINA KARIŞMAYIN'
Son sözüm Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Abdurrahman Yalçınkaya’ya. “Sayın Başsavcım, lütfen, Allah aşkına, ne olur karışmayın. Ne olur siz de durumdan vazife çıkarmayın. Parti kapatma defterini sonsuza kadar kapatın. Bırakın; kapatılacak veya açılacak bir şey varsa, seçmen yapsın bu işi.”
Ne olur bir defa da bunu deneyelim...