Prof. Dr. Caner Arabacı
Karikatürden kriz üretmek...
Karikatür, çizginin fablı gibi bir şey.. Düşünceyi açmada, yanlışları iğnelemede, kalemin sivri yanı ile hatalara bir dokunuş.. Ama her araç, her sanat gibi karikatür de yanlış yerlerde kullanılabiliyor.
Hatalar, kötülükler vurulacağına, yürekler vurulup, en hassas yerlerinden insanlar yaralı hale getirilebiliyor.
Suç, karikatürde değil elbet.. Karikatürü kullananda.
Yüzlerde hoş bir tebessüm uyandırarak, yanlışa gülünmesini sağlayan çizgiler, nasıl oluyor da milletler, medeniyetler arası bir krizin sebebi olabiliyor?
Avrupa’nın yeni bir başarısı ile karşı karşıyayız.
İslâm dünyası, böylesine bir ‘başarıya’ asla imza atmaz, atamaz. Çünkü başta, kriz konusu olan alanda eli kolu bağlıdır. Hz. Meryem, ona “ana”dır. Hz. İsa, ona Peygamberdir. Daha ilerisi, İslâm dünyası, İsa’yı Peygamber kabul etmeyi, “İman’ın Şartı” görür. Değilse, İslâm’dan çıkacaktır çünkü.. Onun için, İsa’ya, Meryem’e dil uzatamaz, uzatanın diline iyi bakmaz.
Peki kriz neden çıkıyor?
Herhalde durduk yerden olmamalı. 2005’te gösterilen gerekçe, ikiz kulelerin yıkılması.. Dört yıl sonra.. Olay örgüsü genelde bilinmektedir. Danimarka gazetesi Jyllands Posten, İslam Peygamberi’ni terörizmle ilişkilendiren 12 karikatür yayınlar (10 Eylül 2005). Çeşitli ülkelerde bazı sınırlı protestolar gelir. Sonra bir İsveç, bir Norveç gazetesi derken Avrupa’da başka gazeteler güya dayanışma niyetiyle aynı karikatürleri yayınlarlar. İtalyan, İspanyol, Fransız, Hırvatistan, Romanya, Alman gazeteleri bu kervana katılır. Bunu yaparken gayet pişkindirler. Fikir, basın özgürlüğünü savunmaktadırlar. Siyasileri de kendi ülkelerinde basın özgürlüğünün bulunduğunu, dolayısıyla yayınlara karışamayacaklarını belirten açıklamalar yaparlar. Tepkiler artmaya başlar. Protesto gösterileri, Danimarka mallarını boykota, hatta Suudi Arabistan gibi Danimarka’daki büyükelçisini çekmeye, Libya gibi Kopenhag büyükelçiliğini kapatmaya kadar uzar. AB’nin Gazze bürosu silahlı saldırıya uğrar. Birçok İslâm ülkesinde tansiyon yükselir. Suriye ve İran’da Danimarka ve Norveç büyükelçilikleri yakılır. Provokasyona elverişli bir ortam oluşmuştur. 2006'da üç Danimarka büyükelçiliği boşaltılmış, toplam 50 kişi ölmüştür. Bütün bunlardan sonra krizi çıkartan gazete (Jyllands Posten), Müslümanlardan özür diler. Fransa’da yayıncı gazetenin (France Soir) ,yayın yönetmeninin görevine son verilir.
Ama belli bir hava oluşturulmuşken durulur mu? Karikatüristlerden birine saldırı “planı” yapıldığı gerekçesi ile Danimarka’nın beş gazetesi birden, hakaret karikatürlerini yeniden yayınlar (13 Şubat 2008, Jyllands-Posten, Politiken, Berlingske Tidende, BT ve Ekstra Bladet). Teröre karşı dayanışmaktadırlar.
Bu tavır, masum bir dayanışma, yangına körükle gitme, ateşe benzin dökme mi yoksa meydan okumanın daniskası mıdır?
Normalde, yanlışta ısrar, aklî, insanî değildir. Bazı gençler, yayında sorumlulukları olmadıkları halde o ülke vatandaşı oldukları için rahatsızlık duyarak “Özür dileriz Hz. Muhammed” diye bir site açıp yanlışa tepkilerini ortaya koyarlar. Avrupa halkından insan olan, o özü yakalayanlar da var, dedirten bir erdemli tavrı gösterenler bulunur. Gönül, bu tiplerin baskın gelmesini istiyor. Ama etkin olan öbürleridir..
İslâm Peygamberinden ne istiyorlar? İslâm âleminden ne istiyorlar?.
Bu saatten sonra, işin bir sanat, estetik algı farkı olmadığı açık..
Krizcilerin, başka alanda da benzerleri var. 45 yıldır AB aşkı ile yanıp-tutuşan Türkiye’nin üyeliği önünde, Fransa’nın aile içi ilişkilerinde sabıkalı Cumhurbaşkanı ile Almanya’nın Doğu Alman kökenli “mazbut” Hıristiyan Başbakanı engel.. Kriz başa güreşen bu iki ülkede değil de zurnanın daha alt deliklerinde çıkıyor. Bir paslaşma var. Amerika’nın, kendi eylemi olduğunu sağır sultanın bile duyduğu kule yıkımı ve insan katliamı bahanesi ile dünyada tetiklediği İslâm düşmanlığı, farklı coğrafyalarda farklı filizleniyor.. Halk içinde destekler buluyor veya üretiyor.
Sokak sataşmaları ile ünlenen dazlaklar, Neo-Nazilerin kundakçı versiyonları devreye giriyor. Çoluk-çocuk masum gurbetçilerin yaşadığı evler ateşe veriliyor. Bir defada dokuz can alınıyor. Ama bir defa ile bitmiyor. Başka evler, başka şehirlerde Türklerin kaldığı binalar kundaklanmaya devam ediyor. İnsan yakma eylemine, Alman polisi, hükümeti soğuk duruyor. Yalnız itfaiyeleri ilk defakinde olduğu gibi yavaş değil, o kadar. Aynı ülkede, Neo Kölncüler, adıyla sanıyla bir ilke imza atan Anti İslâm Partisi gibi siyasal oluşumlar ortaya çıkıyor. Üzeri çarpı işareti ile iptal edilmiş cami posterleri ile toplum önüne çıkıp faaliyet gösterenler çıkıyor.
Bütün bunlardan sonra, geriye dönüp bakın, kafaları okumaya çalışın; terörist olanlar yine Müslümanlar.. Kendi kulelerini indiren ABD öyle diyor, Avrupa medyası o kanaatte çünkü.. O anlayışın şekillendirdiği kafalar, İslâm’ın kutsalına saldırıyor, masum çocukları, gurbetçileri yakıyor, uykuda insanların evini kundaklıyor. Nasıl değerlendirilmeli bu durum?
Avrupa geçmişte, törenle insan yakmaya alışkın.. Engizisyon mahkemelerinde otuz iki bin insanı, Hıristiyanlık aşkı ile üstelik ilahiler okuyarak, et cızırtıları, yağ kokuları içinde dönerek yakma geleneğinden geliyorlar.. Şimdilerde, medya ve siyasileri ilahilerini okurken, kundakçıları fiili saldırıları gerçekleştiriyor.
İslâm dünyası özellikle Türkler, Avrupa’nın ön yargılı kafa ve ruh yapısına henüz nüfuz edemedi. Batı tutkusunun gerisindeki Orta Çağ karanlığını görmek istemedi..
Avrupa, sömürge topraklarında doğurduğu çocuğu ABD; siyasetçisi, medyası ile Haçlılığını sürdürüyor. Yalnız burada eksik bir taraf var. Haçlı kökenden gelenler yine “Haçlı”. Ama karşılarındaki Hilâl, “Hilâl” değil.. Hilâl’in ucunda da haç asılı artık.. Hilâl’in yüreğine de haç saplanmış durumda..
İnsanlığın ana sorunu da bu işte.. İnsanlık, tek kutuplu kalışın, tek kutup saldırısının nobran, acımasız tavrı karşısında..
Artık, karanlığın aydınlanma, Hilâl’in ışığının parlatılma devridir.