Prof. Dr. Ali Akpınar
Tercihlerimizi doğru yapalım!
Yüce Yaratıcı, bizleri sınamak için bizlere irade ihsan etmiş. Bize düşen, bu irade emanetini en güzel şekilde değerlendirmek, yerli yerince kullanmaktır. Ve biz, bu irademiz ölçüsünce tercihlerimizden sorumluyuz ve ondan sorgulanacağız.
Hayatımız boyunca irademizle tercih ettiğimiz pek çok seçenek karşımıza çıkar/çıkacaktır.
İş seçimi, eş seçimi, arkadaş-dost seçimi, fizikî çevre seçimi… Bir de sorumlu/etkin olduğumuz kimselerin tercihlerindeki katkılarımız. Sözgelimi çocuğumuzun okul, iş ve eş seçimi gibi, arkadaşımızın çeşitli seçimleri gibi.
Müslüman tüm bu tercihlerinde, kendisine bu tercih imkânını bahşeden Yüce Allah’ı hesaba katmalı, hesabını hem dünya ve hem de ahirete göre yapmalıdır.
Tercihlerimizi yaparken şunları hep göz önünde bulundurmalıyız:
Bizi Yüce Allah yarattı, sınav için bizleri bu dünyaya gönderdi. Biz tüm yapıp ettiklerimizden öncelikle O’na karşı sorumluyuz.
O ki, sizin hanginizin iyi amel işleyeceğini belirlemek için ölümü ve hayatı yarattı.[1]
Sizi boşu boşuna yarattığımızı ve bize döndürülüp hesaba çekilmeyeceğinizi mi sandınız?[2]
Sınava çekilmeden, inandık demekle bırakılıvereceğinizi mi sandınız?[3]
Biz, her zaman ve her şartta O’na muhtacız, O’na borçluyuz. O’nu tanımaya, O’nu sevmeye, O’na inanmaya, O’na bağlanmaya, O’nun maddi ve manevî nimetlerine muhtacız ve O’na karşı sorumluyuz.
Ey insanlar, hepiniz Allah’a muhtaçsınız.[4]
Biz Allah’a aidiz ve sonunda O’na döneceğiz.[5]
Hayat ne sadece dünyadır ve ne sadece ahirettir. Bu yüzden plan ve programlarımızı, tercihlerimizi iki dünyaya göre yapmalıyız.
Her iki dünyanın adamı olmaya gayret etmeli, dünyaya dünya kadar, ahirete ahiret kadar değer vermeliyiz. Mademki dünya geçici ve sonlu, ona göre değer vermeli; mademki ahiret bizim kalıcı yurdumuz, ona da o kadar göre değer vermeliyiz. Bize ahireti kazandıracak bir dünyaya talip olmalı, bize ahiretimizi kaybettirecek bir dünya hayatından kaçınmalıyız.
Dünyayı putlaştırmadan, dünyevîleşmeden, dünya nimetlerinin içerisinde kendimizi kaybetmeden, ondan yararlanmaya, dünyayı ahireti kazanma adına kullanmaya çalışmalıyız.
Ey inananlar, size ne oldu ki: "Allâh yolunda topluca savaşa çıkın!" dendiği zaman yere çakılıp kaldınız? Ahirete karşılık dünyâ hayâtına mı râzı oldunuz? Ama dünyâ hayâtının geçimi, âhiretin yanında pek azdır.[6]
Bu dünyâ hayâtı eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Âhiret yurdu, işte asıl hayât odur (asıl yaşanacak yer orasıdır), keşke bilselerdi![7]
Büyük düşünmeli, büyük hedeflerimiz olmalı, bu hedeflere ulaşmak için çok çalışmalıyız. Hedeflerimizin başına, gayelerin en yücesi/Aksa’l-ğâye olan Yüce Allah’ın rızasını koymalıyız. Zaten en büyük emeliz, O’nun rızası olursa, O’nun yolunda olursak, O bize dünyevî ve uhrevî nimetlerini lütfedecektir.
Meşru hedeflerimiz olmalı ve bu meşru hedeflerimize doru ilerlerken, meşruiyet sınırları dışına asla çıkmamalıyız. Kem âlattan kemâlât beklememeli, kerahatten keramet ummamalı, meşru olmayan yollardan meşru hedeflere ulaşılmayacağını, haramlarla elde edilen şeylerin bize hayır getirmeyeceğini asla unutmamalıyız.
Bu esaslar çerçevesince yapacağımız iş seçimi, bize O’nun rızasını ve ahireti kazandırmalı, edineceğimiz meslek, O’nun ölçülerine aykırı işlere sebebiyet vermemeli.
Seçeceğimiz eş, Müslümanlığımızı layıkıyla yaşamada ve en büyük emelimize erişmede bize yardımcı olmalıdır. Dini yaşamada bize engel olacak, eş, arkadaş ve çevre tercihlerinden uzak olmalıyız.
Çocuklarımızın okul-meslek/iş/eş seçimlerini yaparken de tüm bu esaslara dikkat etmeliyiz. Onlara sadece dünyayı kazandıran, terlemeden ve kısa yoldan köşeyi dönmelerini sağlayan alanlar değil; onlara hem dünya hem ahiretlerini kazandıracak olan, onları her iki dünyada da mutlu edecek olan okul/iş/eş seçimlerine onları yönlendirelim. Bu konuda onlara yardımcı olalım. Onları, dünyanın küçük sınavlarına hazırlanırken, ahiretin büyük sınavını unutmalarından, o sınava aykırı hareketler içerisine girmelerinden koruyalım.
Sonuç olarak tedbirimizi alalım, bize düşenleri yapıp Allah’a dayanalım ve her zaman bol bol dua edelim. Ama önce duayı hak edelim, sonra O’ndan isteyelim. Elbette O, içten ve hak edilerek yapılan dualara cevap verecektir.