Fatma Şeref
Konu Davutoğlu Değil ...
Sultan 2. Kılçaslan'ın on bir oğlundan biri 1.Gıyaseddin Keyhüsrev'in taht mücadelesi tarihimizdeki farklı bir örnek olarak oldukça ilginçtir.1192 de Kılıçaslan aniden rahatsızlanınca ölmeden önce yanında bulunan Gıyaseddin'i tahta çıkarır. Diğer şezadeler çeşitli eyaletlerin meliki olarak oldukça uzaktadır. Bu avantajla tahta çıksa da ileride yapacağı işlerden çok net anlaşıldığına göre en az dört dil bilen ve üstün yetenekleri, adını Deli Gıyaseddin'e çıkaracak pervasızlığı ile çok başarılı bir Selçuklu Sultan'ı olur. Kardeşlerinin iç siyasi dengelerini kullanarak batıya yönelik hamlelerle halkın sevgisini kazanır.
Ancak Ağabeyi Tokat Meliki Rükneddin Süleymanşah içeride kesin üstünlük sağladıktan sonra Konya'ya yönelir ve en büyük kardeş olarak tahtın kendi hakkı olduğunu iddia eder. Takvimler 1196 yılını gösterirken Konya Süleymanşah tarafından kuşatılmıştır. İki tarafın emir ve beyleri de acımasız bir çatışmayı önermektedir.
Konya'daki Gıyaseddin taraftarları Sultan'a koşulsuz biatlerini yenileyip babası tarfından tahta oturtulduğundan saltanatın onun hakkı olduğunu iddia ederler. Kuşatmanın başındaki Süleymanşah'ın tarftarları ise Kılıçaslan'ın yanında bulunsa onun Sultan ilan edileceğini sadece bu avantaj ile kimsenin tahtta oturmaya hakkı olmadığını...
Kuşatma uzar , dört ayı geçer direniş. Herkes başkenti tutan Gıyaseddin'in daha şanslı olduğunu düşünmektedir. Süleymanşah öfkesinden şehrin mesire yeri olan meram bağlarını yaktırıp yıktırmıştır. Kanlı bir savaş kaçınılmaz olarak yaklaşmaktadır. Bu gerilim içerisinde de elçiler gider gelir.
Ancak emir ve beylerin hiçbiri uzlaşma taraftarı değildir. Kardeşlere her türlü kışkırtma yolu denemektedir. Bu günlerdeki uykusuz gecelerden birnde Sultan Gıyaseddin Alaeddin Tepesindeki Kılıçaslan Köşkünden şehre bakarken ani bir karar verir. Adamlarını çağırır. Ve :
- Biliyorum, hepiniz şimdiye kadar kazandıklarınızı ,makamlarınızı, mallarınızı hatta canlarınızı kaybetmekten korkuyorsunuz. Ben de insanım ben de korkuyorum. Ama buna rağmen haklı bir savaşa girecek olsak ki girdik defalarca nasıl olsa bir gün öleceğiz deriz ve korkmayız. Bana defalarca bağlılık yemini ettiniz sabah savaş kararı versem gerekeni yapacağınızdan hiç şüphem yok. Ama benim şüpheli olduğum şey bu savaşın haklı olup olmadığı...
Sözün burasında emirler yine söz alıp Sultan'ın kesinlikle haklı ve üstün durumda olduğuna dair fikirlerini ve bağlılık yeminlerini tekrar ederler. Buna rağmen Sultan Gıyaseddin konuşmasını sürdürür.
- Bu kez durum çok farklı savaş kararı verirsem savaşacağım kişi öz ağabeyim dökülecek kan kendi tebaam ve müslüman kanı. Bu konuda haklı olmam için kadeşimin tümden haksız veya zalim veya devleti benden kötü yönetecek biri olması lazım en azından. Oysa günlerdir düşünüyorum. Ağabeyim saltanat iddiasında tümden haksız sayılabilir mi ? Hayır , belki burada olsa babam onu tahta çıkarırdı gerçekten. Peki ağabeyim zalim bir yönetici mi? Asla ! Peki ağabeyim devleti yönetme niteliklerinden yoksun bir insan mı benden kötü mü yönetir? Değil, benden iyi yöneteceğinden hiç şüphem yok. Öyle ise benim savaşım sadece nefsi ,şahsi, hırs ve emellerim için olacaktır. Görünür de kazansam bile gerçekte kaybetmiş olacağım.
Bu konuşmadan sonra etrafında ağlayan sızlayanlara aldırmadan hazırlanan Sultan kendi ailesi ve emirlerinin can mal güvenliği garantisini Süleymanşah'tan alarak Karaman üzerinden Adana'ya doğru yola çıkar.
Diğer kapıdan Konya'ya Sultan olarak giren Süleymanşah sarayda diviti hokkasına kadar hazır evraklar yapılacak işler ve devlet adamları ile ilgili tavsiye mektupları ve kardeşinin emaneti en güzel şekilde taşıması için duasını bulunca. Göz yaşlarına hakim olamaz. En hızlı ulakları gittiği güzegaha ondan önce ulaştırır. Emir şudur : Gıyaseddin gittiği her yerde Selçuklu Sultanı gibi karşılanacak , ağırlanacak, muamele görecek. ...
Bu emir diğer kardeşleri oldukça zora sokar. Çünkü Gıyasedin geldiğinde tahtı hemen ona bırakmak zorunda kalırlar. Bu şekilde kardeşlerine rahatsızlık verdiğini düşünen Gıyasadedin Eyyübü Sarayına konuk olması ile başlayan değişik olaylara konu olan 9 yıllık ilginç bir sürgün süreci geçirir. Ve kaderin cilvesi olarak yanlış hatırlmıyorsam 1205-6 yıllarında Süleymanşahın ölümü ile tekrar tahta geçer.
Geçen hafta bu sayfada Başbakan Davutoğlu'nun görevden ayrılma sürecini yazacağım demiştim. Ama bir hafta içinde o kadar şey yazıldı çizidi ki herkesin az çok bir fikri var artık. Ve kim ne derse desin değişmeyecek. Ben hala konunun açıklanmaya muhtaç çok yönü olduğunu ve siyasi tarihimizde bir dönüm noktası oluşturduğu inancındayım.
Yukarıdaki örnek tarihimizin tek tip olmadığı farklı ihtimallerin de tercih edilebiliceğine yönelik. Az bilinen olumlu bir numune. İki de olumsuz örnek var şimdi anlatmaya yerim olmayan. Kısaca söylemek gerekirse Sadettin Köpek ve Emir Pervane örneği...
Kişisel, nefsi , iktidar hırs ve hevesinin , halkın menfaatinin önüne geçtiği durumlar. Hani Mevlana'nın Emir Pervane'ye "Ne kadar hata etsen halkın güven huzur ve refahını kendi menfaatinden önde tuttuğun sürece bunca günahtan arına bilirsin. Ama artık senin şahsi hırsın menfaatin halkın önüne geçmiş. Artık Allah'tan bela oklarını bekle emir Allah'tan bela oklarını bekle !.." diye bağırdığı bir diyalog vardı. Burada daha önce yazmıştım. Olumlu veya olumsuz örnek önemli değil önemli olan senin kararında öncelik ne ?
İşte ölçü o nokta ; Liderler için de her kademedeki yöneticiler için de ve destekçileri kiteleleri içinde ...
Fikirler farklı olsa da ülke bizim her yangının içinde bizim de hasırımız var. Olaylara bir de bu ölçekle bakmakta fayda var...
Bu hafta İkindi Sohbetlerinde Mevlana'nın gözü ile Şems daha doğrusu bilinmeyen yönleri ile Şems'i anlatmaya çalıştım. Bakış açılarımızı biraz daha genişlettik sanıyorum . İlgi gösteren herkese teşekkür ediyorum.