Derviş Argun
Konuşmanız gerekmiyor mu?
Bin yıl süreceğini iddia ettikleri 28 Şubat nereye kadar gitti ya da gidecek bilmiyoruz. Bildiğimiz şey, süreci çıkaranların bir bir öleceği. Hiç birisi kendisini toprakla buluşmaktan ve hesap vermekten kurtaramayacak. Sürece ve süreçteki iğrenç uygulamalarına dönük hesaplarını illaki verecekler. Hem de hiçbir şeyin üstü örtülü kalmayacak. Dahası bir şey saklamayı da beceremeyecekler. Tüm olaylar hem de detaylarıyla açığa çıkacak. Ve zulüm yaptıklarına kendileri de inanıp tatmin olmuş bir şekilde Allahın (cc) o müthiş azabına gönderilecekler. Bu durum ölümden sonraki dirilişe inanıp 28 Şubat sürecine itiraz eden tüm mü’minlerin rahatladığı bir durum. Eğer onların yaptığı zulümler karşılıksız kalsa idi bu zulmün mağdurlarını daha bir perişan eder hatta kahrederdi. Ama Allah’a sonsuz şükürler olsun ki ahiret ve hesap var. Her ne kadar dünyada zulüm görülmüş, haklar gasp edilmiş, bireysel ve toplumsal kazanımlar ellerinden alınmış, insanlar haksız yere oradan oraya sürülmüşse de ölümden sonra hayat var ve bunların hesabı görülecek. İmanımız o ki bu hesap, sürece katkı sağlamış kimseyi atlamayacak. Bu süreci planlayanlar, uygulayanlar, eşlik edenler, süreci kendisine eş edinenler herkes hesap verecek.
İnanıyoruz ki bu ve benzer süreçler bin yıl sürmeyecek, sürdürülemeyecek. Ama uygulayıcıların ömrü ile de sınırlı kalmayacak. Çünkü mağdur taraf, mağdurluğunu bile haykıramadıkça, zulme uğramışlığının faturasını zalimlerin suratına yapıştırmadıkça, zalimlerin tarafından farklı höykürmelerin çıktığını duymaya devam edeceğiz. Halkının düşmanlarını kahredici çoğunluğu Müslüman olan bu millet, bu vatanın neyine sahip olup neyine sahip olamadığını öğrenmek zorundadır. Hangi alanlar kendisine uygun görülmeyen alanlar tanımak zorundadır. Ve bunu bize yasaklayanlar gerekçelerini ortaya koymak durumundalar. Bizler tüm hücreleriyle sahip olmamız gereken bedenin kölelik yapan kol ve bacakları olmayı kabul ettikçe, yiyip yiyip semiren karınlar ve bu semirmenin keyfini yaşayan azgınlar hep çıkacaktır. Bu azgınlara karşı dumanın zorluğunu herkes çok iyi biliyor. Ama bu zorluğa rağmen ne zamanki bu millet aslında olmayan suçluluğun psikolojisini üzerinden atıp pazusunu hizmetine verdiği kanalları sorgulamaya başlar, işte o zaman rahatlamanın da işaretleri gelmeye başlamış olur.
Bu sorgulamanın başlangıç işaretini tabiî ki olayların içerisinde bir taraf olarak yakın temas duranların vermesi daha uygun olur. Hatta uygunluğun ötesinde hem bir bireysel arınma hem de topluma karşı bir ödevin yerine getirilmesi anlamı taşır. Bu sebeple başta dönemin hükümet üyeleri olmak üzere tüm mağdur tarafların toprakla buluşmadan, bu ince ve derin bilgileri halkla buluşturmaları gerekiyor. Tartışılmayan mağduriyet ve deşifre edilmeyen zulümden milletin menfaatine katkılar çıkması mümkün değil. Mağduriyet, ancak mağdur tarafın mağduriyete sebep olanları ortaya çıkartması ile anlam kazanır. Bu millet, 28 Şubat sürecinin üç beş kişiden ibaret olmadığını bilmeli. Kurumsal karşılıkların ve bu karşılığa katkı sağlayan desteklerin ne anlama geldiğini öğrenmeli. Çünkü bu bilgiler sürecin devam edip etmediğini edecekse ne kadar süreceğini ortaya koyan ipuçları taşıyor.
Bu millet kendisine düşman olanlarla, el yordamı ile mücadele etmekten yorulmuştur. Bir türlü görmeyi beceremediği aktörlerin öne sürdüğü iğrenç mazeretlerle boğuşup durmaktadır. Geliştirilen reflekslerin hiç birisi yerli doku taşımamaktadır. Yerli olduğu söylenen insanların millet menfaatine ürettiği uygulamalar artık yorgunluk ve bezginlik oluşturmuştur. Bu millet bundan önceki üç benzer müdahalenin de aynı sonuçları verdiğini gördü. Planlayanların, seyredenlerin ve müdahale edenlerin aynı ejderin vücudundan çıkmış başlar olduğunu biliyor. Bu başların bayağılıklarını ve başın sahibi vücudun temel anlayışını ortaya koymak kimin gücü içerisinde ise yapmalıdır. Halkın oyuyla halka hükümet edenler halka rağmen halka zulmedenlerin deşifresini gecikmeden yapmalıdır. Bu bilgilerin kendileri ile birlikte toprağa taşınması mağdur olmuş bu millete fayda vermediği gibi, toprağa taşıyanlara da bir katkı sağlamayacaktır.
28 Şubat sürecindeki hükümetin Başbakanı Necmeddin Erbakan’la birlikte her kim bu süreci derinlemesine yaşamış ise, sürece ait dayatmalar kimden ve hangi formatta gelmişse halkla paylaşmalılar. Bu sürecin sanki bir insan hayatıymış gibi biyografilerinin çıkartılması gerekir. Meselenin masa başı mağdurları toprakla buluşmadan konunun otobiyografisini yazmaları gerekiyor. Dost musun, düşman mısın ikileminde kalan vatandaş dostunu ve düşmanını el yordamı ile değil dost ve düşmanları tanıyanların bilgilendirmesi ile öğrensin. Düşmanlara karşı hep dostun yanında durma gayretinde olan bu milletin bu kadar bilgilenme hakkı olsa gerek.