Mustafa Yiğit
Konya’da Tarihe sahip çıkabildik mi?
Üç haftadır yoğunluğum nedeniyle yazılarımı gönderemiyordum. Bugün yeniden Bismillah dedik.. Okuyucularım maazur görsün. Kısa bir aradan sonra yazılarımıza Konya’yla başlayalım istedim...Konya’nın tarihi eserleri ve bunları sahiplenişi ya da sahiplenemeyişi üzerine kısa bir değerlendirme yapmakla işe başlayabileceğimizi düşünüyorum…
İnsan bir şehir yazısı yazıyorsa hem de bu şehir Konya gibi pek çok sultan, alim, evliya görmüş bir şehirse muhakkak ki, o şehrin tarihi geçmişine göz atmak adeta farzdır. Biz de öyle yapıyor ve tarihte kısa bir yolculuğa çıkıyoruz. Konya milattan Önce 7000’li yıllarda neolitik devirlerden başlayarak Hititler, Frigler, Lidyalılar, Doğu Roma, Selçuklular, Karamanoğulları ve Osmanlılar döneminde hep önemli bir merkez olmuş. Özellikle Selçuklular ve Karamanoğulları döneminde en parlak günlerini yaşamış. Uzun yıllar Selçuklulara başkentlik yapması nedeniyle Anadolu'nun en büyük ilim irfan yuvaları, medreseler Konya'da açılmış, o dönemde Konya aynı zamanda Anadolu'nun kültür başkenti de olmuş. Pek çok etkenin yanında bu medreselerin, Konya kültürünün oluşmasında büyük etkileri olduğu bilinen bir gerçek. Bu tarihi birikimler ve oluşumlar bugünkü Konya’yı ve Konyalıyı da şekillendirmiş, baskın bir Konyalı tipinin de oluşmasına katkıda bulunmuş; gelenek, görenek ve dinine bağlı, ama hoşgörülü, mütevazi karakterini günümüze kadar taşımış. Ünlü seyyah İbn-Batuta Konya’yı tanıtırken Burası büyük bir şehir çok güzel inşa edilmiş, nehirleri, bağ-bağçeleri ve meyveleri boldur. Kamereddin adlı kayısı yetiştirilir. Mısır ve Şam’a gönderilir. Rivayete göre bu belde İskender tarafından kurulmuş. Konya’da ehli tarik olan bir grup şalvar giymekle tanınırlar. O dönem hamam bulunmaktadır. Mevlana Celaleddin Rumi’nin türbesini gördüm. Bu zata alimlerin kutbu diyorlardı. Halkın bir kısmı ona mensub olup celaliye adı verilir.” demektedir.
Evet, Konya her şeyden önce bir Selçuklu şehri. Selçuklulara uzun süre başkentlik yapan şehirdeki mimari yapılardan Alaaddin Camii, Ulu Camii, İnce Minare bu imparatorluktan kalan önemli eserler olarak göze çarpar. Osmanlının izleri ise Kapı Camii gibi birkaç eser dışında daha çok sivil mimaride gözlenir. Mesela günümüzde sayıları gittikçe azalmış, geniş hayatlı, cumbalı evlerinde bunu rahat bir biçimde görebiliriz. Sayıları azalmış diyorum, çünkü ülkemizin pek çok yerinde olduğu gibi, Konya da tarihi eserlerin korunması bakımından sınıfta kalmış bir şehir. Millet olarak, tarihine sahip çıkan bir millet görünümündeyiz, ancak tarihi eserlerimize de bir o kadar ilgisiziz. Hatta bırakın ilgilenmeyi, bu eserlerin günümüze kadar ayakta kalmamasının baş sorumluları yine bizleriz. Koskoca Alaaddin sarayından elimizde kalan bir yıkık duvar. Yıktıklarımızın, harabeye çevirdiklerimizin haddi hesabı yok gibi. Bunların ne uğruna yapıldığı ise malum. Tarihe düşmanlık değil, tarih bilincinden yoksunluk bunun adı.
Tam da, bu bilinç yoksunluğuna işaret eden Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Şubat 1931 tarihli söz konusu telgrafına burada değinmekte yarar var diye düşünüyorum. Mustafa Kemal Atatürk’ün İnönü’ye gönderdiği telgrafta, son inceleme gezilerinde çeşitli yerlerdeki müzeleri, eski sanat ve medeniyet eserlerini gözden geçirdiğini belirterek, "İstanbul'dan başka Bursa, İzmir, Antalya, Adana ve Konya'da mevcut müzeleri gördüm. Bunlarda şimdiye kadar bulunabilen bazı eserler muhafaza olunmakta ve kısmen de ecnebi mütehassısların yardımı ile tasnif edilmektedir. Ancak memleketimizin, hemen her tarafında emsalsiz defineler halinde yatmakta olan kadim medeniyet eserlerinin ilerde tarafımızdan meydana çıkarılarak ilmi bir surette muhafaza ve tasnifleri ve geçen devirlerin sürekli ihmali yüzünden pek harap bir hale gelmiş olan âbidelerin muhafazaları için müze müdürlüklerinde ve hafriyat işlerinde kullanılmak üzere arkeoloji mütehassıslarına kat'i lüzum vardır. Bunun için Maarifçe harice tahsile gönderilecek talep eden bir kısmının bu şubeye tahsisi muvafık olacağı fikrindeyim." diyor.
Mustafa Kemal Atatürk aynı telgrafta, Konya'daki incelemelerine de özel bir yer vererek, "Konya 'da, asırlarca devam etmiş ihmaller sebebiyle büyük bir harabe içinde bulunmalarına rağmen sekiz asır evvelki Türk medeniyetinin hakiki şaheserleri sayılacak kıymette bazı mebâni vardır. Bunlardan bilhassa Karatay Medresesi, Alâeddin Camii, Sahip-Ata medrese, cami ve türbesi, Sırçalı Mescit ve İnce Minare, derhal ve müstacelen tamire muhtaç bir haldedirler. Bu tamirin gecikmesi, bu âbidelerin kamilen inkırazını mucip olacağından evvelâ asker işgalinde bulunanların tahliyesinin ve kâffesinin mütehassıs zevat nezaretiyle tamirinin temin buyrulmasını rica ederim" ifadelerine yer veriyor. Bu çağrıya yeterince kulak verilmediğini, son zamanlardaki kurtarma çalışmaları hariç, eski tarihi yapıların bırakın tamiratının yapılmasını hepten yıkıldığını söyleyebiliriz.