Seyit Küçükbezirci
Konya’dan, dört hanım yazarımızdan dört kitap
-Bilen bilir… Bilmeyene de bu saatten sonra uzun uzun dil dökecek değilim… Ben “Konya” konusunda çok hassasım… Çok kıskanacağım… Konya’nın henüz sahip olmadığı herşeye imrenirim. Değerli herşey benim şehrimde de olsun isterim.
- Bana bazen de “yüzüme karşı”, “Konya kolik” diyorlar… Hatta rahmetli Sefa Odabaşı benim için “Konya perest” derdi. Umurumda bile değil, ne derlerse desinler; elimde değil, bu bir “sevda”… “Sevda” deyince akan sular durur; değil mi?
- Bugün, “Konya’nın edebiyat iklimi”ndecevelan edeceğiz… Edebiyat ikliminde “Hanım sanatçılarımız”dan; romancılarımızdan, hikâyecilerimizden söz açacağız.
- Son on yıl; son onbeş yıla gelinceye kadar Konya’da hanım sanatçılarımız parmakla gösterilecek kadar azdı. Şimdi, şükürler olsun; peş peşe yayınlanıyor Konyalı hanım sanatçılarımızın kitapları.
- Konya’da olsun, yurt genelinde olsun, kitapçı vitrinlerinde, internette hanım yazarlarımızı görmemek hüzünlendiriyordu beni… “Büyük şehir”ler; İstanbul, İzmir, Ankara kum gibi hanım yazar edebiyat ürünlerini sunarken aşağılık duygusuna kapılıyordum.
- Düşünsenize… Sen, “Selçuklu Başkenti” olarak “Saltanat Bayrağı”nda, bayanı-bayı temsil eden “Çift Başlı Puhu Kuşu”nu sembol olarak alacaksın…
- Düşünsenize…Anadolu’yu vatan yapan 2. Kılınç Arslan’ın “şahsi arması”, “Çift Gövdeli, Tek Başlı Arslan” olacak, bunu “mühür” olarak kullanacak…
- Düşünsene… Sen, “Selçuklu Başkenti” olarak, 13. Yüzyılda, Anadolu’nun “İlk Türkçecileri” Sultan Veled’i, Şeyyad Hamza’yı, Ahmet Fakih’i yetiştireceksin; üstüne üstlük, “Türkçe’nin Başkenti” de olacaksın… Senin hanım sanatçıların, şairlerin, romancıların olmayacak… Akla ziyan bir durum.
- Neyse… Olan olmuş… “Dökülen süte ağlanmaz”… Bugün “Konya” olarak sevinebiliriz; sayıları onu geçen hanımımız edebiyat dünyamızda; Konya adı ile birlikte ürün veriyor.
- Kısa keseyim, bugünkü meramımageleyim.
- Dört hanım yazarımızdan dört roman sunacağım, size… Aşağıdaki tanıtım yazılarını okuduktan sonra; hanım yazarlarımızı, adlarını, kitapları ile internette bulmanızı; ilginizi çektilerse, özellikle “Rampalı Çarşı”daki kitapçılardan almanızı tavsiye ederim…
Konya’da yaşayan, Konya’da edebi ürünler veren dört hanım yazarımızın, biyografilerini burada, yer azlığından veremiyorum. Biyografileri, yaşam öyküleri hem internette, hem kitaplarında var. Hepsi iyi eğitim görmüşler“Bizi biz yapan değerleri” özümsemişler… Okuyunca “İyiki varlar” diyeceğinizden eminim.
DÖRT HANIM YAZARDAN İLÂHİ AŞKI, ADEM İLE HAVVA’YI, MEVLÂNA’YI, ŞEMS’İ, ROMAN TADINDA İŞLEYEN DÖRT KİTAPLA İLGİLİ ÖN BİLGİLER SUNUYORUM SİZE…
- İnsan hali… “Dünya telaşesi”nden dolayı, duymamış olabilirsiniz; alıp okumamış olabilirsiniz… İşte ben duyuruyorum, size… Kitapların arka kapaklarındaki tanıtım yazılarını size sunarak bilgilendirmeye çalışıyorum. Makbûle geçeceğini sanıyorum.
- Buyurun, lütfen…
FATMA POLAT/AŞK GÜNEŞE BENZER
Kapısı örümcek ağlı Mağarada, meyletmiş topuğu sokmaya yılan,
Işınlan adamın dizinde uyumuş Yâr'in yanağına düşen gözyaşı.
Gözleri toprakların önünden geçip giden Sevgili,
Örttüğü kapının ardında yatan yiğit adam.
"Elhamdülillah, bizim her söze, her suale yüz binlerce cevabımız vardır.
Lakin bize dair söz işittiğimizde önce söylenen lafa bakarız 'kelam'mı diye, sonra söyleyene bakarız 'adam' mı diye." (Aşk Güneşe Benzer'de, Mevlânâ'nın itiraflara cevabı)
Aşk Güneşe Benzer, 'adam'larınromanı. Başadamlar: Mevlânâ, Şems-i Tebrizî, Kimya Hatun, Roma Elçisi Marcos, Patıma, Bahaeddin Veled, Emir Karatay, Şövalye Nicolas, Gülnihal, Sarhoş Abbas... Karşılarında adam olamayanlar: Emir Fülâneddin, Sadeddin Köpek, Tahir Ağa, Hasan Sabbah Fedaileri... Fatma Polat, ilk romanında Mevlânâ ve Şems-i Tebrizî aşkının kimyasını anlama ve anlatma yolculuğuna çıkıyor. Yabancının şehre gelmesiyle başlayan ve dönemin en büyük dünya başkentlerinden Konya'yı alt üst eden, sıradışı bir hikâye... Aşk Güneşe Benzer'de, Polat: Selçuklu, Bizans ve Moğol üçgenindeki sosyal-siyasal arka planı ve kadın faktörünü ihmal etmeyerek alt öyküleri ve kurgusuyla farklı, özgün bir roman ortaya koymayı başarıyor.
Selçuklu Sarayı'na düzenlenen iç darbe, heyecan verici Sufi-Molla tartışmaları, Şems ve Kimya'nın evlilikle sonuçlanan aşkı, Roma Elçisi Marcos'un imparatoru tayin edecek vasiyeti Mevlânâ'nın
evinde bulma girişimleri, Tapınak Şövalyesi Yahudi İzakAlgeri'nin Süleyman Mührü'nü Şems'te araması, Anadolu'daki kadın teşkilatları! Moğol-Selçuklu Savaşı, Mevlânâ'nın Şehrin ortasında taşlanması, tüneller, kuyular, muammalı Şems Cinayeti veYunus Emre'nin Mevlânâ'ya misafirliği gibi önemli sorular barındıran temalarıyla Aşk Güneşe Benzer, akıcı, çarpıcı ve realist bir tarihî roman.
HÜZEYME YEŞİM KOÇAK/HİCAZ YAPRAKLARI
"Seneler sonra bile bu ânı hatırlayacak.
Dağlar, ovalar, çöller, asırlar, yıldızlar aşacaklar.
Durdurulamazlar, duramazlar.
İn, cin, şeytan, nefis, dağ her kimse,
Ne olursa olsun bentleri yıkacaklar.
Önlenemez bir hızla mesafeleri deviriyorlar.
Yürümeyecek, koşacaklar.
Bir yerden davullar, kösler çalmıyor. Neyler üfleniyor.
Gök ordularının sesleri, cengaverlerin avazeleri duyuluyor.
Bir "soluk" aldılar belli. Nefes'lendiler.
Sema'nın göğsü, bahtiyarlıkla kabarıyor.
"Bahtiyarlık" işte, tünelin birini aştı.
"Bahtiyarlık" dağa kazmayı salladı.
"Bahtiyarlık" taş değil kayaları savuruyor kükreyen ama çökmüş şerre.
Yürüyen Bahtiyarlık, dev Pervanelerin peşinde vuruyor benliğe yüz kerre.
"Kimin havasındasın ha? Kimin kanatlarındasın"
Kafilenin önüne geçtiler. Bayrak onlarda. Gerilerden tanıdık bir erkek sesi ve itiraz eli kalkıyor.
Seneler sonra bile bu ânı hatırlayacak."
MELÂHAT KIYAK ÜRKMEZ/ŞEMS-İ TEBRİZİ
Bu kitapta, zahiri ilimlerde zirveye ulaşmış bir müderrisi, bilginler bilginini önünde diz çöktürerek öğrenci yapan, geleneksel tasavvufa başkaldıran, anlaşılması ve açıklaması güç, tehlikeli görülen davranışlara götüren, Şems-i Tebrizî'yi tanıyacaksınız.Kimdi bu celalli, sivri dilli, garip, tahammül edilmez, esrarengiz yabancı?.. Neye inanıyordu, ne istiyordu?..
Mevlâna gibi bir bilgi cevherinin şahsında, o bilgi cevherinin aracılığı ile bütün dünyaya duyurmak, anlatmak istediği sırrın ana konusu neydi?.. İnsanlığa nasıl bir mesaj, nasıl bir insan-Allah ilişkisi öğretmek istiyordu?..
İnancın zirvesinden Hakikatin özüne ulaşan müstesna tefekkür insanı Şems-i Tebrizî'yi okurken, hiç farkında olmadan onun gizemli dünyasının eşiğinden adım attığınızı hissedecek, özellikleriyle dolacak, adeta tılsımlı bir âleme girip büyüleneceksiniz. İçinde bulunduğunuz zamanın dışına kanatlanıp, onun muhteşem dünyasına yelken açacaksınız,
Onun kişilik çemberine girmeye,
Aşk taşıran terennümlerine ortak olmaya,
Onunla yanmaya...
Onunla coşmaya...
Onunla savrulmaya...
Ölümde ölüm(süz)lüğü Onunla bulmaya...
SAHURA YAĞMUR ARICAN/AŞKIN KANATLARI-ADEM İLE HAVVA
Sana adını ben verdim. Havva dedim sana. Bu yüzden bendendin, benimdin, çocuğumdun, sevgilimdin.
Al senin olsun tüm kelimeler, gözlerine bakarken bestelediğim sukutum senin olsun. Bana gözlerini bırak yalnızca.
Seni bulmalıyım çünkü gözlerimden başka memleket bilmezsin sen.
Kumlardaki suretin bir dalga boyunda; oysa sen içimde kâinat kadarsın
Gökyüzündeki bulutları yüzüne benzetiyorum. Onlar yer değiştirdiği zaman senin yüzün de silinip gidiyor ama gözlerin kaybolmuyor
Dolunayı görmüş bir mehtap hilal olarak kalmayı kabul edebilir mi, ben sensizliği kabul edebilir miyim Havva?
Ben ufuklar gibi bekledikçe sen sonsuzluk kadar geleceksin.
Sana olan hasretimin bir ölçüsü olsaydı keşke. Sular kadar, dağlar kadar diyebilseydim. Oysa bir ölçüsü yok bunun. Ölçüler kalbimin ağırlığını değil yükümün ağırlığı gösteriyor.
Senin kapının tokmağıyım ben. Sana dokunacak el önce Beni tutmalı.
Ben aşkı bulabilmek için cenneti feda ettim.
Anladım ki herkes kendi cennetini yanında taşır.
Kelimelerin nerede, diyorum; oysa biliyorum ki kelimeler aşk ve ateş gibidir bizimle mesafeler arasında. Kelimeler, uzaktan ısıtsa da dokunduğunda yakıyor kalpleri.