Prof. Dr. Ali Akpınar

Prof. Dr. Ali Akpınar

Kur'an eğitimi, gönül eğitimi...

Kur’ân Eğitimini Gönül Eğitimine Çevirmek - I

 

Yaz kursları başlıyor. Her yıl olduğu gibi camilerimiz, kurslarımız cıvıl cıvıl çocuklarımızla dolup taşacak. Her yaştan, her seviyeden çocuklar gelecek bize. Bir kısmı bir yılın stresini atmak için gelecek, bir kısmı anne babasının belki de dede-ninesinin zoruyla gelecek, bir kısmı Kur’ân eğitimi ve temel din eğitimi almak için gelecek, bir kısmı boş durmayayım, evde yaramazlık yapmayayım diye gelecek. vs.

Bu gelenlere karşı hocalarımızın uygulayabileceği bir yaptırım da gözükmüyor. Yani onlar, bak devam etmezseniz devamsızlıktan sınıfta kalırsınız, çalışmazsanız karnenize kırık not gelir, yarın veliniz kursa gelsin görüşelim deme lüksüne/imkanına sahip değiller. Zamane çocuklarını dayakla yahut başka bir ceza ile disiplinize etme alternatifi de yok. Artık çocuklar, hocam, çocuğumun eti senin kemiği benim diye verilmiyor kursa!

Bu yüzden kurs hocalarına büyük görevler düşüyor. Şu veya bu sebeple kendilerine gelen bu çocuklar dinlerinden bir şeyler öğrenmek için onları bekliyorlar. Seviyeleri farklı olduğu için, iki aylık bu kısa süre içerisinde belki iyi bir Kur’ân eğitimi alamayacaklar, ama onları iyi bir gönül eğitiminden geçirmek mümkün. Sevgi temelli, gönül eğitimi. Belki Kur’ân okumasını öğretemeyebiliriz, ama Kur’ân sevdasını onlara verebiliriz. Kur’ân eğitiminin yalnızca yaz kurslarında, çocuk yaşlarda değil, ömür boyu devam etmesi gereğini onlara anlatabiliriz.

Allah’ın evlerine konuk olan o yavrularımızı, Rahmanın misafirleri olarak bağrımıza basabilir, Allah’ın evinde onları en güzel şekilde ağırlayabiliriz. Hani peygamberimiz, Kur’ân, Allah’ın kullarına sunduğu bir ziyafet sofrasıdır, buyurmuştu ya. İşte bu çocuklarımız Allah’ın evine misafir oldular, Allah’ın ilahî sofrasından gıdalanmak için geldiler. Böyle kutlu bir misafiri incitmek, onları üzmek, onarı ürkütmek caiz olur mu, elbette olmaz.

O halde onları kırmadan dökmeden, incitmeden, ürkütmeden kursa ısındırmalı. Onlara camiyi sevdirmeli, Kur’ân’ı sevdirmeli, ibadeti sevdirmeli, namazı sevdirmeliyiz. Hiç olmazsa onların bir vakit namazı kılma imkanı sağlayarak onlara görsel olarak namaz provası yaptırmalıyız. Unutmayalım ki her seviyeden insana Kur’ân okumak ve öğretmekle görevli lan Peygamberimiz, bu görevini layıkıyla yerine getirmiş ve o asla ne bir kadını, ne bir çocuğu ve ne de bir hizmetliyi dövmemiştir.

Bu konuda şu ayet bizim gönlümüzü ve beynimizi aydınlatmalıdır:

Ey insanlar, sizler Allah’a muhtaçsınız. (35/15) Siz hepiniz O’na inanmaya O’nu sevmeye, O’nun maddî ve manevî gıdalarına muhtaçsınız. O’nunla iletişim halinde olmaya, O’nun vahyine/kitabına muhtaçsınız.

Kur’ân bizim hayat kitabımızdır. Bi,z ömür boyu onsuz olamayız. Bizim bir ömür boyu onu okumaya, anlamaya ve gereklerini yerine getirmeye ihtiyacımız var. Çünkü biz insan olarak Rabbimizle iletişim halinde olmalıyız, O’ndan ayrı ve gayrı olamayız. Olursak dünya ve ahiretimiz sıkıntıya düşer. O’nunla irtibatı ise en güzel şekilde Kur’ân ile sağlarız. O yüzden O’nun kitabını okumayı öğrenmeliyiz. İşte bu ruhu çocuklarımıza kavratmalıyız.

Allah’ın evleri camiler, hocalarımıza emanettir, cemaat de öyle, camiye gelen çocuklar da öyle. Hem de onlar ilahî emanettir bizlere. Emanete hıyanet etmemek için çaba sarf etmeli öyleyse.

Çocuklar çam sakızı çoban armağanı da olsa ödüle pek düşkündürler. Bu yüzden hocalarımızın özellikle yaz kursları döneminde ceplerinden şeker, çikolata, sakız, balon vb. şeyler hiç eksik olmamalıdır.

Onlara Kur’ân’dan seçeceğimiz kısa ayetleri, hadisleri ezberletilmeli. Hani sahabe konuşmaya başlayan çocuklarına ilk olarak İsra suresinin şu son ayetini ezberleterek onların beynine tevhidi kazırlardı.

Asla çocuk edinmeyen, egemenlikte asla eşi ortağı olmayan, acizlikten dolayı asla bir yardımcıya ihtiyacı olmayan Allah’a hamd olsun… Hani onlar yine konuşma çağındaki yavrularına Âmentü billah ve kefertü bittağût/Allah’a inandım, O’na karşı olan her şeyi reddettim cümlesini ezberletirlerdi. Oysa bu çocuklar, konuşma yaşını çoktan geçmiş çocuklar.

Unutmayalım camiler bize emanet, cemaat bize emanet, camiye gelen herkes bize emanet. Hepimiz de Allah’a emanetiz. O halde emanete riayet edelim, emaneti en güzel şekilde koruyalım. Onu, emanet sahibinin ölçüleri doğrultusunda en güzel şekilde değerlendirelim. Madem ki bir kinin elimizle hidayete ermesi, hakikatla tanışması dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Buna göre bir kişiyi kazanmak bir dünya dolusu dünyalığı elde etmek, iki kişinin gönlüne Kur’ân sevdasını düşürmek de en azından iki dünyayı kazanmak demektir. Olaya böyle bakarsak, yorgunluğumuzu hissetmeyeceğiz, yavrularımızın ufak tefek yaramazlıkları gözümüze gözükmeyecek demektir. Tertemiz gönülleri, tertemiz gerçeklerle dokuyan/kuran gönül erlerine, gönül dolusu selam ve saygılar!

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.