Doç. Dr. Murat Kayacan
Kur’an’da “birinize ölüm geldiğinde/gelip” ifadesi
Kur’an’da “Birinize ölüm geldiğinde/gelip” ifadesi, gelmek anlamına gelen üç değişik fiil ile dört ayette أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ ortak lafzıyla yer almaktadır. Bu yazıda biri Mekkî diğerleri Medenî döneme ait surelerde geçen söz konusu dört ayeti nüzul sırasına göre değerlendireceğiz.
“Oysa sizin üzerinizde koruyucular vardır.” (İnfitar, 82: 10) ayetinde olduğu gibi şu ayette de muhtemelen meleklerden söz edilmektedir: “O, kullarının üstünde tek hâkimdir. Size koruyucular gönderir. Nihayet birinize ölüm geldiğinde elçilerimiz (görevli melekler) onun canını alırlar. Onlar vazifede kusur etmezler.” (Enam, 6: 61). Hiçbir şey, “her şeyden üstün olan Allah’a” rağmen, muhtariyetinden söz edemez. O, her şeyi zıddıyla karşı karşıya getirerek onların acizliğini ortaya koyar. Yokluğu varlıkla, geceyi gündüzle, zulmü hak ile… Ayetteki “koruyucular” meleklerse onların, insanların hayır ve şer içerikli yaptıklarını kayda geçiren melekler olduğu söylenebilir. Yapılan iyi ve kötü şeylerin kayıt altına alınıp, ahirette değerlendirilmek üzere korunduğu inancı, insanı kötülükten alıkoyar. Bu ayette görüldüğü gibi, yaygın kanaatin aksine Kur’an, sadece bir ölüm meleği olduğunu söylemez. Kendisine bu görevin verildiği melek, falanca büyük zatın emrine uyup da ona dair Allah’ın verdiği vefat emrini uygulamayı terk etmez. Allah kimin ölümüne hükmettiyse, o kişi ne kadar büyük bir zat olursa olsun görevli melek, o zatın keyfini değil, ilahî emri dikkate alır. Melek, vefat etmesine hükmedilen zatın ecelini ertelemek amacıyla, “Ben şimdi gelmek istemiyorum.” demesine bakmaz. Kimin ne zaman öleceği konusunda karar mercii, bu görevin verildiği melekler değil, Allahu Teala’dır.
Eceli geldiğini hissedenin vasiyetine dair bir belirlemede bulunması gerekir: “Birinize ölüm geldiğinde, eğer bir mal bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyet etmek, -Allah’tan korkanlar üzerine bir borç olarak- üzerinize yazıldı.” (Bakara, 2: 180). Ayetteki vasiyet etmenin, tavsiye niteliğinde olduğu söylense de “üzerinize yazıldı” ifadesi vasiyetin farz olduğu görüşünü haklı çıkarır niteliktedir. Ayette mirasçılara da vasiyette bulunmayı yasaklayan bir durum olmamasına rağmen, “Mirasçılara vasiyet yoktur.” hadisini sahih kabul eden ve daha çok kabul gören anlayışa göre, mirasçılara vasiyette bulunulamaz. Vasiyetten diğer yakın akrabalar en fazla 1/3 oranında faydalanabilir. Böylece ihtiyaç sahibi olup mirasçı olamayan yakınlar da gözetilmiş olmaktadır. Ayette “uygun bir biçimde” denilerek, yakın akrabalara ne ölçüde vasiyette bulunulacağının kesin olarak belirtilmemiş olması, vasiyet edene bir genişlik sağlamaktadır.
Rızık Allah’tandır. İnananlar mülkiyetlerini kendi becerilerine bağlamamalı ve Allah’ın verdiklerinden O’nun yolunda harcamalıdırlar: “Herhangi birinize ölüm gelip de, ‘Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!’ demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan harcayın.” (Münafikun, 63: 10). Anlaşılan, ölüm meleğiyle karşı karşıya gelen kişilerde ihtiyaç sahiplerine iyilik duyguları birden kabarmaktadır. Ancak ecel kişilerin değil Allah’ın belirlemesiyledir.
Müminlerden birisinin ölüm vakti gelip de vasiyet edeceğinde şahit bulundurması gerekir. Müslümanlardan şahit olacak kimse yoksa o zaman gayr-i Müslimlerden de olsa şahit edinilmelidir: “Ey iman edenler! Birinize ölüm geldiğinde vasiyet esnasında içinizden iki adalet sahibi kişi, aranızda şahitlik etsin. Yahut seferde iken başınıza ölüm geldiğinde sizden olmayan, başka iki kişi (şahit olsun). Eğer şüpheye düşerseniz o iki şahidi namazdan sonra alıkor, ‘Bu vasiyet karşılığında hiçbir şeyi satın almayacağız, akraba (menfaatine) de olsa; Allah (için yaptığımız) şahitliği gizlemiyeceğiz, (aksini yaparsak) bu takdirde biz elbette günahkârlardan oluruz.’ diye Allah’a yemin ettirirsiniz.” (Maide, 5: 106). Şahitlerin çıkar ilişkilerini hakikatin üstünde tutup vasiyete hile karıştırdıkları endişesi oluştuğunda vefat eden kişilerin yakınları, vefat edenin cenaze namazını kıldıktan sonra şahitlere yemin ettirirler. Şahitler yeminden kaçınmazlar ve ayette belirtildiği gibi yemin ederlerse şahitlikleri geçerlidir. Bununla birlikte, o şahitlerin vasiyete hile karıştırdıkları tespit edilirse, vefat eden kişinin yakınlarından doğruyu bildiklerini iddia eden iki kişinin şahitliği gündeme gelir (Maide, 5: 107).
Ölüm vakti geldiğinde o vakti öteleme imkânı yoktur, görevli melek gelir ve emri yerine getirir. Pişman olmamak için Allah’ın verdiği rızıktan Allah yolunda harcamak gerekir. Ölüm mukadderdir. Bu nedenle vefat sonrası miras ve vasiyet konusunda ihtilaflara meydan vermeyecek şekilde tedbir almak kulluğun gereğidir. Bu konuda hakkın şahitliğini yapmak da sevaptır.