Şenol Metin
Tek devlet, tek millet, tek bayrak!
20. yüzyılın başları…
Sömürgeleştirilemeyen tek islam devleti Osmanlı Devletine karşı sömürge savaşı yılları…
İngiltere başta olmak üzere Fransa, Almanya, İtalya ve Rusya’nın tüm güçleri ile Osmanlı’ya saldırdığı yıllarda ümmetin, tek devletini yaşatmak için her türlü fedekarlığı yapan islam kimliğinin inşa ettiği abidevi şahsiyetleri vardı.
Ümmet coğrafyasının her karesinde bu abidevi şahsiyetleri bulmak mümkün.
4 Eylül Tarihli yazımızda Şeyh Şamil ile Şeyh Taha’l Hakkari’nin Şam’da nakşi tekke-medresede başlayan kader arkadaşlığının Kafkas cıhadında cephe arkadaşlığı olarak devam eden hayatlarından birkaç kesitle bir ümmet olma bilincinin, islam kardeşliğinin zirve örneklerini sizlerle paylaşmıştık.
Bugün ise Altınoluk Dergisinin 2002-Haziran sayısında Mehmet Niyazi Bey’in bizlere tanıttığı Sudanlı bir zenci, Zenci Musa’nın yaşamından birkaç kesit vermek istiyorum.
Milli Şairimiz Mehmet Akif’in
‘Eşref beyin emir eri Zenci Musa,
İsa Peygambere omuzlarını ödünç verir,
Ve Peygamber bu sayede göğe tırmanabilir.’
Dizelerinde övgüye mazhar bir kimlik…
Zenci Musa, bugünde tartışmaların merkezinde yeralan Milli İstihbarat Teşkilatının çekirdeğini oluşturan Teşkilatı Mahsusa Reisi Kuşçubaşı Eşref’in emrinde çalışan bir gönüllü…
Trablusgarb’ta Şeyh Sunusi önderliğinde İtalyanlara karşı verdiği savaşlarla ilk kez ismini duyduğumuz Zenci Musa, Komutanı Kuşçubaşı Eşref ile birlikte Balkanlarda, Kudus’te, Necid çöllerinde ve nihayetinde Yemen’de savaşan bir mücahid…
Zenci Musa, Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte İstanbul’a döner. Gidecek hiçbir yeri yoktur. Üsküdar’daki Özbekler Tekkesine yerleşir. İstanbul henüz resmen işgal edilmemiştir ancak İtilaf Devletleri subayları İstanbul’dadır. Bunlardan biri olan İngiliz general Harrington, Arab yarımadasındaki savaşın kaderini değiştiren 300.000 Osmanlı altınının İngilizlerin eline geçmesine engel olan kişinin Zenci Musa olduğunu öğrenir. Musa’yı buldurur, sorar:
‘Mısır ve Sudan artık İngiltere Devleti’nin mülküdür. Bundan sonra İngiltere Devleti adına hizmet etmen gerekir. Ayrıca eğer benim mahiyetime girersen, seni altına boğarım.’ der.
Musa buna tokat gibi bir cevap verir:
‘Her teklif herkese yapılmaz. Bu sözleriniz beni ancak rencide eder. Benim bir devletim var: Devleti Ali Osmani, bir bayrağım var: Ay-Yıldızlı bayrak ve bir de kumandanım, Kuşçubaşı Eşref…’
Zenci Musa İstanbul günlerinde Üsküdar’daki Özbekler Tekkesinde kalıyor, hamallık yaparak maişetini temin ediyor, Ankara Hükümeti’nin ihtiyacı olan silahları İstanbul’daki İtilaf Devletleri’nin depolarından çalarak Anadolu’ya kaçıran ekipte görev alıyordu. Ancak bu yoğun yaşama bir de İstanbul’un işgal edilişinin moral bozukluğu eklenince Musa’da daha önce mevcut olan verem hastalığı ilerler ve İstanbul’un istiklalini göremeden Hakk’ın rahmetine kavuşur.
Bavulundan bir kefeni bir de ümmetin tek devleti, Devleti Ali Osmani’nin haritası çıkar.
Zenci Musa şimdi Üsküdar’da Özbekler Tekkesinde görevini yapmış olmanın huzuru ile yatıyor.
Aynı Yemenli kabile reisi Şerif Mehmet gibi,
Libyalı Şeyh Sunusi gibi,
Iraklı Uceym Sadun Paşa gibi,
Kafkasyalı Çerkez Kuşçubaşı Eşref gibi,
Arnavut Mehmet Akif gibi,
…..
“Rabbin meleklere ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.’ Demişti. Onlar, ‘orada bozgunluk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın?’ demişlerdi de… Allah da, ‘Ben sizin bilmediğinizi bilirim.’ Demişti.”. ayetinde müjdelenen halife ancak bunlar, islam kimliğinin inşa ettiği abidevi şahsiyetler olabilirdi. Meleklere secde emredilen Adem ancak bunlar olabilirdi.
Onlar için millet, ümmet demekti.
Etnik mensubiyetleri hucurat süresinde çizilen çerçeve ile (tanışıp, bilişmek) sınırlı idi.
Hepsinin tek devleti vardı: Devleti Ali Osmani,
Tek bayrağı vardı: Hilali ile yıldızı ile al bayrak,
Tek milletleri vardı: İslam milleti…