Doç. Dr. Murat Kayacan
Kur’an’da “emrimiz geldiğinde” ifadesi
Kur’an’da “emrimiz geldiğinde (lemmâ câe emrunâ)” ifadesi bir Mekki surenin dört ayetinde geçmektedir. Bu yazıda söz konusu ayetler, sırasıyla ele alınacaktır.
Âd toplumu kendilerine gönderilen elçi Hz. Hûd’un uyarılarını dinlemedi. İsyanlarının sonu ağır oldu. Peygamber ve ona inananlar ise kurtuldu: “Emrimiz geldiğinde Hûd'u ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık, onları ağır bir azaptan kurtuluşa erdirdik.” (Hud 11/ 58). Ayette geçen “emrimiz” ifadesinden kastedilen şey, ilahi azaptır. Müminler ise Allah’a teslim olmuşlukları nedeniyle ilahi rahmete kavuşmuş ve azaptan kurtarılmışlardır. Ayette müminlerin kurtulmalarından iki defa söz edilmesi, birinin dünyadaki diğerinin ahiretteki kurtuluş olması da mümkündür. Kıssanın sonunda gerçekleşen olay, inkârcılar için bir umutsuzluk, müminler için ise bir tesellidir.
Âd toplumunun uğradığı azaptan Hz. Hûd ve inananlar nasıl kurtulduysa Semûd kavminin azaba uğradığı sırada da Hz. Sâlih ve inananlar kurtarılmıştır: “Nihayet emrimiz gelince Sâlih'i ve beraberindeki iman edenleri bizden bir rahmetle o günün aşağılığından kurtardık. Muhakkak ki senin Rabbin güçlü ve üstün olandır. (Hud 11/ 66). Allah’ın güçlü ve üstün oluşundan söz edilmesi, kâfirlerin kibirlerinin zayıflığını göstermektedir. Onların gösterişçi kibirleri değil, Allah’ın üstünlüğü merkeze alınmalıdır. O zaman şeytanın vesveselerinin ve bu vesveselere kapılıp hak yoldan sapan ve saptıran tağutların ne kadar zayıf bir etkiye sahip olduğu net bir şekilde görülecektir.
Lût kavmi, sapkın zevklerin peşine düştü. Onların da cezası ağır oldu: “Emrimiz geldiğinde oranın altını üstüne getirdik ve üzerlerine (balçıktan) pişirilip istif edilmiş taşlar yağdırdık. (Hud 11/ 82). Anlaşıldığı kadarıyla Lût kavminin bulunduğu yerde bir yanardağ patladı. Onlar adeta ahirette uğrayacakları azabın bir örneğini dünyada gördüler. Onlar toplumun temeli olan aileyi alt üst eden bir ahlaksızlığa yönelmişlerdi. Cezaları da onların bulunduğu yerin altının üstüne getirilmesi şeklinde oldu.
Hz. Şuayb, İslam’ı anlatmış ama Medyenlilerin tutum ve tavırları olumsuz olmuştu. Bunun üzerine ilahi emir gereği inananlar kurtulmuş ve inkârcılar da azaba uğramıştı: “Emrimiz geldiğinde Şuayb'ı ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık; zulmedenleri ise korkunç bir çığlık yakaladı da yurtlarında diz üstü çöke kaldılar. (Hud 11/ 94). İsyanları nedeniyle Allah tarafından azap edilmesine hükmedilen Medyenlileri kurtaracak kimse olmamıştır. O toplumun kibirli ileri gelenleri, Hz. Şuayb’ı ve inananları, İslam’ı terk etmezlerse ülkeden çıkarılmakla tehdit etmişlerdir (el-A`raf 7/88). Medyenliler hem bir çığlık ile (Hud 11/94) hem de deprem ile cezalandırılmıştır (el-A`râf 7/91). Kur’an, onların cezalandırıldığı güne “gölge günü” demektedir (eş-Şuarâ 26/189). Söz konusu çığlık ya deprem sırasında duyulan bir uğultu ya da azaba uğrayan kavmin çığlıklarıdır. Cezalandırıldıkları güne “gölge günü” denilmesi hem onların ümitsizliğine hem de binalarının çöküşüyle ortaya çıkan toz bulutuna işaret ediyor olsa gerektir.
Görüldüğü gibi “emrimiz geldiğinde” ifadesinin yer aldığı ayetler, Allah’a isyan eden ve peygamberlerini yalanlayan dört toplumun feci akıbetinden söz etmektedir: Âd, Semûd, Lût ve Medyenliler. Şeytanın saptırdığı, hakikat karşısında kibirlerine yenik düşen bu toplumları ilahi azaptan kimse koruyamamıştır. Vahye karşı benzer tutum takınanlar, onların kıssalarından ibret almalıdır. Müminler de toplumsal yasalara (sünnetullah) uygun hareket edip, zalim toplumlara karşı gerekli tedbirleri almalı ve Allah’ın yardımından asla şüphe etmemelidir. Müminlerin kurtulanlardan olacağı ilahi bir vaattir (el-Müminun 23/1).