Doç. Dr. Murat Kayacan
Kur’ân’da “ümmü’l-kitâb” ifadesi
“Ümmü’l-kitâb (Kitab’ın esası)” ifadesi, ikisi Mekki biri de Medeni olmak üzer toplam üç surenin birer ayetinde geçmektedir. Bunlardan sadece birisi (ez-Zuhruf 43/4), bağlam gereği “ümmi’l-kitâb” şeklinde okunmaktadır. Bu yazıda söz konusu üç ayet, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.
Yüce Allah, Kur’ân’ın değerine şöyle dikkat çekmektedir: “O, katımızda bulunan Kitab’ın esasında mevcut, yüce ve hikmetle dolu bir kitaptır.” (ez-Zuhruf 43/4). Madem Kur’ân, Allah tarafından yüce ve hikmetli bir kitap olarak tanıtılmış o halde yapılması gereken şey, o kitabın gösterdiği yolda bir hayat sürmek ve bu sayede ahirette kazananlardan olmaktır. Kur’ân, Allah katında bulunan Kitab’ın esasından indirilmedir ve bu nedenle çağrılarının anlam çerçevesi aynıdır: Allah’ın birliği inancı ve şirk koşmaksızın O’na kulluk. Kur’ân değerli ve hikmet dolu ise ona muhalif olan dinler, ideolojiler vs. değersiz ve hikmetten uzaktır. Onların peşinden gidenler, ahirette kaybedenlerden olur. Bu tür haddi aşan kimseler için yapılacak şey, onları yanlışlarından vazgeçirmek için Kur’ân ile uyarmaya devam etmektir (ez-Zuhruf 43/5).
Kur’ân, ümmü’l-kitâb (Kitab’ın esası) ile eş anlamlı olduğu söylenebilecek levh-i mahfûz (el-Burûc 85/21-22), “kitâb” (el-En‘âm 6/38; el-Kāf 50/4), “kitâb mübîn (apaçık kitap)” (Yûnus 10/61; Sebe’ 34/3), “kitâb meknûn (saklı kitap)” (el-Vâkıa 56/78), “kitâb mestur (örtülü kitap)” (el-İsrâ 17/58; el-Ahzâb 33/6) ifadelerini de kullanır.[1] Muhtemelen müşrikler tarafından önceki kitapların hükmünün niye son bulduğu, Kur’ân’ı indiren Allah’ın önceki kitapları niçin korumadığı sorulmuş ve ümmü’l-kitâb’tan indirilmiş olan Kur’ân, onlara şöyle cevap vermiştir: “Allah dilediğini siler, (dilediğini de) sabit bırakır. Kitab’ın esası onun yanındadır.” (er-Ra`d 13/39). Allah, bir dönem bir kitap gönderir, sonra gönderdiği yeni bir risaletle onun hükmünü kaldırır; çünkü vahiy, sosyolojik değişimleri ve insanların farklılaşan ihtiyaçlarını görmezden gelmez. Ayrıca, Kur’ân öncesi gönderilmiş olan kitaplar, otantikliklerini de koruyamamıştır. Bu nedenle Kur’ân’ın onları neshetmiş olması normaldir ve yol gösterme açısından o kitapların ümmetlerine de bir rahmettir. Ek olarak dua eden kulun, Allah’a yönelişinin ödülü olarak başındaki belanın kaldırılmasının da “Allah’ın dilediğini silmesi” kapsamına girdiği söylenebilir.
Kur’ân, çoğu kısa sürede anlaşılabilecek (muhkem) ve azı da nispeten daha fazla düşünmeyi gerektirecek (müteşâbih) iki tür ayet grubu içerir: “Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun bazı ayetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab’ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Hâlbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise ‘Ona inandık. Hepsi Rabbimiz tarafındandır.’ derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar.” (Âl-i İmrân 3/7). Gayb ile ilgili konular, insanın anlama düzeyini aştığı için o konular insan zihnine yakınlaştırılarak anlatılır. Dolayısıyla bu tür ayetlerin de bir çırpıda anlaşılamaması gayet doğaldır. Az kullanıldığı ya da iki veya daha fazla anlama geldiği için müteşâbihlik nedeni olan kelimeleri içeren ayetler de müteşâbih kapsamındadır. Özlü anlatımlar ya da eksiltili ifadeler içeren ayetler de öyledir. Arapçada birbirine benzeyen iki şeyden her birine müteşâbih denilir. Bu anlam dikkate alındığında Kur’ân ayetlerinin güzel lafızları ve anlamlarıyla birbirine benzediği kastedilmiş olur. Yapılacak olan şey, müteşâbih ayetleri muhkem ayetlerle birlikte anlamaya çalışmaktır. İnsanların gayb ile ilişkili anlama sorunlarını matematik soruları çözer gibi çözmeye kalkmaları, insan takatini aşan bir çabadır, dinen teşvik de edilmemiştir. Kitab’ın esasını (ümmü’l-kitâb) terk edip müteşâbihlerle iman ve amel çabası içine girmek, temelsiz ev inşa etmek gibidir. Hatta bu tutumlarında ısrar edenlerde kötü niyet aranır. Hele hele ebced ya da cifr hesaplarıyla gayb bilgilerine ulaştığını sanmak, gaybı taşlamaktan (el-Kehf 18/22) öte bir şey değildir. Dinde derinleşmiş olanlar ise ayetleri anlamaya çalışır, anlayamadığı kısımlar gelince de durmasını bilirler.
Görüldüğü “ümmü’l-kitâb” ifadesinin yer aldığı ayetlerde Kur’ân’ın yüceliğine ve hikmetli oluşuna, Allah’ın dilediği kitabı, ayeti ya da hükmü yürürlükten kaldırabileceğine, açık anlamlı ayetlerin Kur’ân’ın temelini oluşturduğuna, hemen anlaşılamayan ayetlerin de bu ayetlere göre anlaşılması gerektiğine, tersini (muhkemleri mütaşabihleri merkeze alıp anlamak) yapmanın yanlışlığına ve muhkem ve müteşâbih ayetler konusunda âlimlerin ölçülü tutumuna dikkat çekilmektedir.
[1] Yusuf Şevki Yavuz, “Levh-i Mahfûz”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (Ankara: Diyanet Vakfı, 2003), 27: 151.