Doç. Dr. Murat Kayacan
Kur’an’ın Kitaplaşma Süreci
İslami literatürde Kur’an’ın korunması, “cem” ile ifade edilir. Bu korunma, Kur’an’ın ezberlenmesi ve(ya) yazılması şeklinde de anlaşılabilir. Bu yazıda, Rasulullah döneminde zaten ezberlenerek korunmuş olan Kur’an’ın, iki kapak arasındaki haline gelene kadar yaşadığı aşamaları Kur’an Tarihi[1] ve Kur’an İlimleri[2] adlı eserler bağlamında ele alacağız.
Alimlerin çoğunluğuna (cumhur) göre, Hz. Ebubekir’in Kur’an metnini “toplama” ve “yazma” görevini verdiği Hz. Ömer ve Zeyd b. Sabit, getirilen metinlerin hem “yazıldığına” hem de “ezberlendiğine” dair iki şahit istemekteydi.
Yaklaşık bir sene içinde, Zeyd b. Sabit, Kur’an metnini “toplama” ve “yazma” işini bitirmiş ve Abdullah b. Mesud’un teklifiyle bu yazılan sayfalara “Mushaf” ismi verilmiştir. Bu sayfalar, vefatına kadar Hz. Ebubekir’in, daha sonra yine vefatına kadar Hz. Ömer’in ve en sonunda da Halife Ömer’in kızı Hafsa’nın yanında kalmıştır. Hz. Ömer’den sonra Mushaf’ın Hz. Osman’ın kontrolüne geçmemesinin sebebi, Hz. Ömer’in yeni halifeyi seçme işini, teşkil edilen “şura”ya bırakmasıdır. Subhi Salih, Mushaf’ın Hafsa’ya verilmesini şöyle izah etmektedir: “Hafsa’da kalması daha uygundu çünkü Hz. Ömer öyle tavsiye etmişti. Ayrıca Hafsa, tüm Kur’an’ı ezberlemişti ve okuma-yazma biliyordu. Bunlara ek olarak, Rasulullah’ın (s) eşi ve müminlerin annesiydi.”
Hafsa annemizin vefatının ardından, Abdullah b. Ömer’den safyaları alan Mervan b. Hakem, Halife Osman Mushaflarıyla surelerin tertibinde çelişme ve fitneye sebebiyet verme ihtimalini ortadan kaldırmak amacıyla bunları yok etmiştir. Kaynaklarda “Mushaf”ın en önemli özelliklerinin; çok dikkatli bir yöntemle “toplanması” ve “yazılması”, ümmetin tevatüren nakledildiği hususunda “icma” etmesi ve Hz. Peygamber dönemindeki yazmalarda olduğu gibi Kur’an’ın üzerine indirildiği “yedi harf”i kapsaması olduğu ifade edilmektedir.
“İmam Musfahları” diye şöhret bulan “Osman Mushafları”nın hareke ve noktalardan arınmış olarak yazılmış ve çoğaltılmıştır. Bazı alimlerce “tevkifi” (şeriatın bildiriği/değiştirilemez) olduğuna inanılan Mushafların bu yazım şekli, Kur’an’ın farklı kıraat biçimlerine de imkân sağlamıştır. Bu durum, Kur’an’ın dil zevkine vakıf olan ilk dönem Müslümanları açısından problem oluşturmamıştır. Ancak Arap asıllı olmayanların büyük kitleler halinde İslam dinine girmeleriyle birlikte, kelimelerin harekesiz ve noktasız olmasından kaynaklanan “yanlış okumalar gibi” ciddi sorunlar görülmüştür. Doğru okumaya yardımcı olacak bazı şekillerin belirlenmemesi durumunda bunun, Kur’an metninin tahrifine kadar gidebileceği düşünülmüş ve Ubeydullah b. Ziyad (ö. 67/686) ile Haccac b. Yusuf (ö. 95/714) yönetiminde bazı düzenlemelere gidilmiştir. Kur’an’ın yazım şeklini daha okunaklı hale getirme ve güzelleştirilmesiyle ilgili çalışmalar uzun süre devam etmiştir. Kur’an’ı kimin önce noktaladığı hususunda ihtilaf edildiyse de sırasıyla Ebu’l-Esved ed-Düelî (ö. 69/688), Yahya b. Ya’mer (ö. 89/708) ve Nasr b. Asım el-Leysî’nin (ö. 89/708) öne çıktığı görülmektedir. Bu üç kişiden sonuncusu hakkında Subhi Salih şöyle demektedir: “Nasr b. Asım el-Leysî’ye gelince, Kur’an’ın noktalama işinde onun payı, üstadları olan Ebu’l-Esved ile İbn Ya’mer’in çalışmalarıın bir devamı olmaktan öteye geçmez.”
Kur’an’ın yazımında, harfleri ayırt etmek amacıyla noktalamaların yapılmasının ardından, Arap olmayan Müslümanlara okuma kolaylığı sağlamak amacıyla harekeler de konuldu. Hem noktalama hem de harekeleme başlangıçta muhalefetle karşılaşsa da zamanla kabul gördü. Karşı çıkanlar, meseleyi muhtemelen bir bidata karşı durmak olarak gördüler. Ancak noktasız ve harekesiz Kur’an metnine kıyasla, noktalı ve harekeli olan Mushaflarda, okuma hatası en alt düzeye indiği için, alimler bu tür bir yazımı “müstehab (güzel)” görmeye başladılar.
Zamanımıza gelindiğinde, Subhi Salih’in ifadesiyle büyük bir olay gerçekleşti: 1923 yılında Ezher ulemasının gözetiminde Kahire’de Allah’ın Kitabının mükemmel bir baskısı gerçekleştirildi. Bu baskı, Hafs’ın rivayeti ile Asım’ın kıraatine göre idi. İslam dünyası bu baskıyı güzel bir kabul ile karşıladı ve milyonlarca nüsha basıldı, neredeyse mütedavil tek nüsha durumuna geçti.