Mustafa Yiğit
“Kürt açılımı” mı, “Kürt çıkmazı” mı?
“Kürt açılımı” mı, “Kürt çıkmazı” mı?
Son zamanlarda çok önemli bir konu gündemi meşgul ediyor.
Hükümet ve bir kısım medya yazarları “Kürt açılımı”nı devreye sokmuş durumdalar.
Hatırlayacağınız gibi bundan önce de “Ermeni açılımı” piyasaya sürülmüştü.
Bazı yazarlar gazetelerde, bir kısım aydınlar internet sitelerinde “özür” kampanyalarıyla bu açılımın fitilini ateşlemişler, Milli maç münasebetiyle Cumhurbaşkanımız Ermenistan’a gitmiş ve bir “açılım” sağlamıştı.
Ancak Ermenistan Cumhurbaşkanı maçın rövanşına Türkiye’ye gelmeyerek, bu “açılım”ı yeterli görmediğini dünya âleme duyurmuş oldu.
Cumhurbaşkanımızın Ermenistan ziyaretinin de, uluslararası ilişkilerde var olan karşılıklılık esasına dayalı olarak yapılmadığı da böylece gün yüzüne çıkmış oldu.
Bu, hem Türk dış politikası açısından, hem de Türkiye’nin itibarı açısından oldukça zedeleyici ve onur kırıcı bir durumdur.
Anlayacağınız “açılım” tek taraflı bir iyi niyet gösterisinden öteye gidememiş, elimiz böğrümüzde kalmış bir şekilde bu faslı kapatmıştık.
Şimdi yeni bir “açılım” peşindeyiz.
Bu açılımda bir “özür” kampanyası olacak mı bilmiyoruz.
Ancak eski solcu, yeni liberal yazarlar bu konuda öncüler.
Hatta son zamanlarda iktidarla kanlı bıçaklı olan Doğan Medya’nın yazarları bile savaş baltalarını gömmüş durumdalar.
Varsa yoksa “Kürt açılım”ı.
İktidar karşısında her konuda muhalif olan CHP lideri Baykal’ın bile bu konuda bir cümle eleştiri dahi getirmemiş olması ise bizi şaşırtmış değil.
Nihayet siyaset kendi gerçek rotasını bulmuş, mecrasına girmiş.
Herkes eteğindeki taşı döküyor, rengini ortaya koyuyor.
****
Başbakan, Parti Grubunda yaptığı konuşmada “Kürt açılımına” ilişkin iki önemli açıklamada bulunmuş.
Bu konuşmasıyla meselenin iki ucundaki partiye ilişkin çok ilginç bir değerlendirmeye de imza atmış.
Birincisi MHP liderinin “Kürt açılımına” getirdiği sert eleştirilere karşılık olarak, “ Onlarla da ( MHP) görüşmeyi düşünüyorduk ama, bize ‘vatan haini’, ‘bölücü’ diyenlerle konuşmanın ne anlamı olabilir?” şeklinde bir yorumda bulunmuş.
Bunu söylerken muhtemelen dili sürçmüş diye düşünüyorum.
Çünkü MHP olmadan bu meselenin bırakın çözülebilme ihtimalini, çözüme ilişkin bir adımın bile atılamayacağını herkes gibi Başbakan da çok iyi biliyor aslında.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “ Kürt açılımı” konusundaki görüşleri, eleştirileri iktidar tarafından tenkit edilebilir, yanlış da bulunabilir, ancak herkesle diyalog peşinde olan Başbakanın “MHP”yi muhatap kabul etmemesi anlaşılabilir bir durum değildir.
Başbakan, MHP’nin “açılım”a ilişkin değerlendirmelerine kızarak, bu partiyle köprüleri atmış.
Ancak başbakanın böyle bir lüksü yok, olamaz.
Sayın başbakan, her kesimle konuşacak, onları muhatap alacak, Şeyh Edebali’nin “Osman Bey” için söylemiş olduğu uyarıları bir kez daha bu vesileyle yeniden okuması gerekecek ve buna uygun davranacak.
Hep başkalarının alttan almalarını beklemeyecek, kendisi de alttan alacak
Madem bu kadar önemli bir mevzuu, bu konuda “küskünlüğe”, “dargınlığa”, “seninle oynamıyorum” şeklinde tavırlar takınılmasına gerek yok.
Fakat, sayın başbakan maalesef böyle bir tutum sergilemekten uzak duruyor.
Hem de bu tavrını, MHP Genel Başkanı olduğundan itibaren, “ülkücü” tabanı her türlü şiddet olayının ve operasyonun dışında tutan, sokaktan çeken, hatta bu nedenle hareketin “aksiyonerliğini yitirttiği” şeklinde kendi tabanı tarafından da çoğu defa acımasız bir şekilde eleştirilen ve sahneye konulmak istenilen Kürt-Türk çatışması oyunlarına gelmeden “kadim kardeşlik” üzerine siyasetini oluşturan, tabanını bu konuda sürekli uyaran Devlet Bahçeli’ye karşı gösteriyor.
Hem de iktidar için çok büyük bir şans olan, “cumhurbaşkanlığı seçimi” gibi, “başörtülü öğrencilerin üniversiteye girmesi” gibi pek çok konuda toplumsal birlik beraberlik adına iktidarın yanında yer alan, hatta iktidarın önünü açan MHP’yi “Kürt açılımı” gibi ülkenin geleceği açısından hayati derecede önemli olan bir konuda diyalogun dışına çıkarmaya, hatta hatta yok saymaya çalışıyor.
Bu durum, mevcut sorunun çözümünde belki de en büyük engeli oluşturacak gibi gözüküyor.
Çünkü muhatap almadığı parti ve lideri eğer, art niyetli davranmış olsa, mevcut terörü Kürt meselesi olarak algılasaydı bunu siyasi ranta, oya dönüştürmeye çalışsaydı bugün bu tarz siyasi söylemler ve talepler gündeme dahi gelemez, ülke barışı çoktan elden giderdi.
Ancak, iktidar adeta gözüne perde çekilmişçesine bunu görememekte, ya da görmek istememektedir.
Bütün bunlar göz önüne alındığında; bize kendi siyasi tarihinin belki de en uzlaşmacı, en ılımlı MHP’siyle bile oturulup konuşulamayacak olması bu “açılımı”ın çok da makul olmadığını düşündürüyor.
Bu şüphe sadece milli hassasiyetler taşıyan insanlarda değil, toplumun diğer kesimlerinde de giderek artıyor.
Burada ilginç olan bir şey var ki, MHP’ye karşı böyle bir tavır içinde yer alan iktidar, parlamentoya girdiğinden bu yana adeta İmralı’nın ağzından çıkan cümleleri kamuoyuyla paylaşmak görevini üstlenmiş olan DTP ile görüşeceğini söylüyor.
Grup konuşmasında sayın başbakan, daha önce randevu talebini yanıtsız bıraktığı DTP için, “Uygun bir zamanda görüşeceğim” diyor.
Ve belki de bu açılımın en önemli cümlesini, hatta daha doğru bir deyimle “çıkmaz”ını bilerek ya da bilmeyerek ifade ediyor.
DTP’ye daha önce randevu vermeme gerekçesini, “Bizden randevu istedikleri dönemde 10 şehidimiz vardı. Görüşmemiz uygun olmazdı” diye ifade ediyor.
Burada şu düşünceler aklımıza geliyor hemen.
“10 şehidimiz vardı, görüşmemiz uygun olmazdı” şeklindeki bir cümle tam anlamıyla aslında DTP’yi karşı cephede, terör cephesinde algılayan ve konumlandıran bir cümledir.
Peki hükümet DTP’yi terör cephesinde gören bir anlayışa sahipse -ki bu cümleden Türkçesi iyi olan herkes aynı şeyi anlar- ağızdan ağza dolaşan “Kürt açılımı”nı bu partiyle nasıl konuşacaktır?
Allah korusun, yarın 10 şehidin daha gelmeyeceğini kim garanti edebilir?
Sizin “Kürt açılımı” dediğiniz şey, şehit sayısının azlığıyla ya da çokluğuyla değişebilecek, ertelenebilecek, rafa kaldırılabilecek bir proje mi?
Ya da bundan sonra şehit de gelse göze alacağız ve biz “Kürt açılımı”nı gerçekleştireceğiz, gerekirse bölücü başı Abdullah Öcalan’la da , Zana’yla da görüşeceğiz mi diyeceksiniz?
Mesela, “açılım”ı sadece etrafınızdaki eski Marksist yeni liberal gazeteci yazar takımıyla mı görüşmeye devam edeceksiniz?
Bu meseleyi yanlızca onlarla mı çözmeyi düşünüyorsunuz?
Neden milliyetçi muhafazakar kesimle oturulup konuşulmuyor, ya da bu ülkede binlerce yıl birlikte aynı değerler uğruna savaşmış, aynı ülkede birlik ve beraberlik içinde yaşama bilinci taşıyan, Kürt kanaat önderleriyle, köylüsüyle, akil adamlarıyla oturulup konuşulmuyor da yıllardır bu ülkede milliyetçi mukaddesatçı değerlerle çatışmış bir takım aydın(!)larla görüşülüyor, onlar muhatap alınıyor?
Korkarım ki, hükümetin bu tavrı sürdüğü sürece, toplumsal mutabakat sağlanmadıkça, özellikle de MHP ihmal edildikçe, medya tarafından allanarak, pullanarak piyasaya sürülen Kürt “açılımı” kısa zaman içinde “çıkmaz”a girecektir.
Çünkü bilinen bir gerçek vardır ki, MHP ve tabanı bu ülkenin birliği ve bütünlüğünün en önemli harcını oluşturur.