Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Lâ ilâhe İllallah Demek Yeterli midir?
Hz. Peygamber (a.s)’dan gelen birçok rivayette: “Lâ ilâhe illallâh” diyen kimsenin canının ve malının dokunulmaz olduğu (Buhârî “Cihâd” 102); velev ki savaşta düşman saflarında yer alsa bile “Lâ ilâhe illallah” diyerek İslam’a girdiğini söyleyen kimsenin öldürülemeyeceği (Ebû Davud “Cihâd” 95); ölmek üzere olanlara “Lâ ilâhe illallâh” sözünün telkin edilmesinin gerektiği (Ebû Davud “Cenâiz” 15-16) ve son sözü “Lâ ilâhe illallah” olan kimsenin cennete gireceği (Ebû Davud “Cenâiz” 15-16) bildirilmektedir. İslam kelam âlimleri diğer iman esaslarına da temel teşkil etmesi sebebiyle “Lâ ilâhe illallâh” cümlesini icmâli iman olarak isimlendirip “asılların aslı” kabul etmişler, kelime-i tevhidin içinde otomatikman Hz. Peygamber’i kabul ve tasdik etmenin var olduğunu söylemişlerdir.(Bkz. İbn Ebi’l-‘Izz, Şerhu’l-Akideti’t-Tahâviyye, Beyrut, 1984, 351). Ayrıca onlar, fetret döneminde yaşayan insanların ahretteki durumlarıyla ilgili olarak İslam’a ait sahih bilgiye dayalı bir çağrıyı ve Hz. Muhammed (sav)’in peygamberliğini duymadan ölen kimselerin sadece kelime-i tevhidde dile getirilen Allah’ın varlığına iman etmelerini mü’minlik için yeterli görmüşlerdir. (Bkz. Aliyyü’l-Kârî, Şerhu’l-Fıkhı’l-Ekber, Beyrut, 1984, s. 207-208). Yukarıdaki rivayetler bu kimselerle ilgilidir.
Bilindiği gibi İslam dininin özü ve temeli, Allah’a imandır. Bu ilkenin ifadesi ve Müslüman olmanın ilk şartı: “Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Resûlüh/Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in (sav) Allah’ın kulu ve Resûlü olduğuna şâhitlik ederim” anlamına gelen şehadet cümlesini inanarak söylemektir. (Müslim “İman” 1). Kelime-i şahadetin; “Lâ ilâhe illallâh” bölümü tevhidi, “Muhammedun Resûlullah” bölümü ise, Hz. Peygamberin risâletini ve O’nun Yüce Allah’tan getirdiği ilahi esasların tümünü ifade eder. Kelime-i şehadetin bu iki kısmı, aynen İslam ve iman gibidir, biri diğerini içinde barındırır. (Ebu’l-‘Izz, a.g.e., s. 350-51). Kaldı ki “Cibril Hadis”i (Buhârî “İman” 37) başta olmak üzere pek çok rivayette “Lâ ilâhe illallah” ile birlikte “Muhammedün Resûlullah” ifadesi yer almıştır. Örneğin Hz. Peygamber (sav), Muaz b. Cebel’i Yemen’e Ehl-i Kitap’tan bir topluma vali olarak gönderirken: “Oraya vardığında önce onları, Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Allah’ın resûlü olduğuma (inanmaya) çağır” (Buhârî “Zekât” 1) talimatında bulunmuştur. Yine bir gün Ebû Saîd el-Hudrî’ye (r.a) hitaben: “Ey Ebû Saîd! Her kim rab olarak Allah’a, din olarak İslâm’a, peygamber olarak da Muhammed’e râzı olursa, cennet ona vacip olur” (Müslim, İmâre, 116) buyurmak suretiyle Allah’a iman ile birlikte kendisine imanı şart koşmuştur. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de geçen birçok âyette iman esasları içinde peygamberlere de iman sayılmıştır. Bu konuda bazı âyetler şöyledir: “Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur.” (4/Nisa 136). Nitekim bir başka âyette de: “Her biri, Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler” (2/Bakara 285) buyrulur. Demek ki mü’min olmanın asgari şartı, Allah’a ve Hz. Muhammed (sav)’e ve onun getirdiklerine topluca iman etmektir. (Bkz. 49/Hucurât 49). Bile bile kasıtlı olarak sadece Allah’tan başka ilah olmadığına inanıp da Resul-i Ekrem’in risâletine inanmamak kişinin mü’min olmasına engel olur. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de Allah’a inanıp peygamberlerine inanmayarak ayrımcılık yapmak küfür olarak belirtilmiştir. (Bkz. 4/Nisa 150).