yazar-53
Mal da yalan mülk de yalan…
Son günlerin en önemli en popüler konusu bizi yönetenlerin mal varlıkları.
Aslında bu olay beni çok ilgilendirmiyor.
Yıllardır bu ülkede yolsuzluk, rüşvet, adam kayırma, iş takibi, iş bitirme gibi terimler konuşulur. Bazı dönemlerde ise böylesi harareti yüksek anlara bile çıkılır.
Sonra…
Sonrasında yok bir şey.
İşler baştan bozuk. Bu seçim sisteminde insanlar bir yerlere gelebilme adına, seçim kazanabilme adına milyarlarca lirayı lafını sözünü etmeden harcıyor. Sonrada bu işler gelişiyor. Biri almıyorsa, diğeri alıyor. Bir güğüm süte bir bardak su karıştı mı, süt sulu oluyor, kalitesi düşüyor. Ondan sonra senin malın şu kadar benim ki bu kadar , şu şunu yaptı bu bunu götürdü söylentileri eksik olmuyor.
Neticesinde de bir şey olmuyor.
Kafalar karışıyor, sade vatandaş geriliyor.
Memura hediye nispetinde verilen şeylerin rüşvet sayılmadığı bir ülkede hediyeleşmenin oranı asgari ücretin on katı.
Buda yaklaşık dört bin yeni Türk lirası. On kişinin hediyesi bir araba, yirmi kişinin hediyesi bir ev yapar ki önemli bir konumdaysanız bu rakamlar hiçbir şey değil. Tabi bu usulüne göre çalışanlar için. Usulüne göre çalışmayanlar için alt limit üst limit olmadığı gibi veren verdikten sonra alanda aldıktan sonra her işe bir çözüm bulunur. İşte bununla ilgili güzel bir kıssadan hisse.
Rüşvetle hediye hep karıştırılmıştır.
Her hediye rüşvet midir?
Bu biraz da hediyenin değerine, ölçüsüne bağlıdır...
”Osmanlı devrinde rüşvet başını alıp giderken buna bir çare aranmak istenmiş, Tazminat'tan sonra bir yöntem konmuş: beş adet!
Beş adet yüzük, beş adet kıymetli taş, beş teneke peynir, beş koyun, beş inek gibi; bunlar hediye sayılacak, fazlası rüşvet...
Bir gün Beylerbeyi'ndeki bir paşa yalısının rıhtımına bir mavna yanaşır, içi koyun, kuzu doludur, mavnanın sahibi Paşa hazretlerine bir mektup gönderir:
"Paşa hazretleri bu koyunlardan beşi sizin, beşi muhterem birinci eşinizin, beşi ikinci eşinizin, beşi büyük kızınızın, beşi büyük oğlunuzun..."
Liste devam etmiş gitmiş, Paşa, mavnadan indirilen sürüyü pencereden seyretmiş...
Yeter ki biri rüşvet vermeye, biri de almaya razı olsun, mutlaka bir yolunu bulurlar.”
* * *
Enerjide dışa bağımlılıktan kurtulmalıyız
Geçtiğimiz hafta enerji ülke gündemindeki önemli bir konuydu. Rusya’nın Ukrayna’nın doğalgazını kesmesiyle başlayan endişe ve kaygı bir çok ülkede olduğu bizim ülkemizde de enerji politikalarının tartışılmasına neden oldu.
Yıllardır enerji konusunda yatırım yapmayan hükümetler. Hazırcılığın faturasının nerelere varacağını bu doğalgaz krizinde görmüş oldular. Enerji ihtiyacının dörtte üçünü doğalgazdan elde eden ülkemiz doğalgaz tedarikini Rusya ve İran’dan karşılıyor. Çok stratejik bir konuda iki stratejik ülkeden mal alan Türkiye’nin bundan böyle başının sıkça ağrıması doğal bir sonuç olacaktır. Nükleer enerji yatırımları nedeniyle Amerikanın hedefi haline gelen İran’ın belki bir gözdağı vermek amacıyla doğalgaz oranında kısıtlamaya gitmesi neticesinde sanayilerimizin ne duruma düşeceği tahmini çok zor bir soru değildir.
Yıllardır başı boş akan nehirlerimizden, yer altı zenginliklerimizden ve diğer doğal kaynaklarımızdan enerji üretiminde istifade etmeyen ülkemiz maalesef son on yıldır bu konuda adım atamıyor.
“Elden gelen öğün olmaz oda zamanında gelmez” demiş atalar. Acilen milli bir enerji politikasının belirlenerek enerjide milli üretime geçilmelidir.
* * *
Danimarkalı karikatüristlere hocadan cevap
Hoca Nasreddin’e sormuşlar: Hocam Avrupalı dostlarımız Peygamber Efendimiz’e hakaret eden karikatürler yayınlıyorlar, bu konuda ne diyorsun?
Hoca Nasreddin hiç düşünmeden cevabı kondurmuş: Ey oğul ben size gavurdan dost olmaz ayıdan post olmaz dememiş miydim. Siz tarihinizden ders almadığınız, kurtla kuzuyu ayıramadığınız müddetçe siz onları dost beller, onlarda sizleri düşman beller. Hakaret ve emellerine devam ederler.