Salih Sedat Ersöz
Malazgirt Meydan Muharebesi (2)
Selçuklu ordusunun hızlıca çekildiğini gören Romen Diyojen, Türklerin saldırı gücünü yitirdiğini ve sayıca fazla olan Bizans ordusundan korktukları için kaçtıklarını düşündü. En baştan beri Türkleri yeneceğine inanmış olan İmparator, bu bozkır taktiğine kanıp, kaçan Türkleri yakalamak için ordusuna “saldır” buyruğu verdi.
Çok az zırhları olduğu için hızlıca geri çekilebilen Türkler, zırh yığınına dönüşmüş Bizans süvarilerinden çok daha hızlıydı. Buna rağmen Bizans ordusu Türkleri kovalamaya başladı. Yan geçitlerde pusu kurmuş Türk okçuları tarafından ustaca vurulan ama buna aldırmayan Bizans ordusu saldırıya devam etti. Üstlerindeki ağır zırhların etkisiyle çok yorulan Bizans ordusunun yorulduğunu anlayamayan Romen Diyojen takibe devam etti. Ancak bulundukları mevziden çok ileri gittiklerini ve çevreden saldıran Türk okçularını görüp kuşatıldığını çok geç anlayan Romen Diyojen ne yapacağını bilemez haldeydi.
Kaçan Türk süvarilerinin de geri dönerek Bizans ordusu üzerine saldırıya geçmeleri üzerine tam olarak kuşatıldığını anlayan Diyojen, paniğe kapılarak “geri çekil” emri verdi. Ancak, kendilerini çevreleyen Türk hatlarını yarmaya çalışırken saldıran Tük ordusunun ana kuvvetleri, Bizans ordusunda tam bir panik başlattı. Kaçmaya kalkan generalleri görüp daha da paniğe kapılan Bizans askerleri zırhlarını da atıp kaçmaya çalıştı ama ustaca kılıç kullanan Türk kuvvetleri karşısında yok oldular.
Bizans ordusunda yer alan ve Türk soyundan gelen Uzlar, Peçenekler ve Kıpçaklar; Selçuklu ordusundaki Afşin Bey, Artuk Bey, Kutalmışoğlu Süleyman Şah gibi komutanlar tarafından verilen Türkçe emirlerden etkilenerek soydaşlarının yanına katılınca Bizans ordusu süvari gücünün önemli bir kısmını böyle kaybetti.
Sivas’ta soydaşlarına yaptıklarının acısını çıkartmak isteyen ermeni askerleri de her şeyleri bırakıp savaş alanından kaçınca; Bizans ordusu için ölüm sel gibi yağmaya başladı. Ordusunun dağıldığını ve komuta etme olanağının kalmadığını gören Romen Diyojen, yakın birlikleriyle kaçmaya kalktıysa da artık bunun imkânsız olduğunu gördü. Sonuçta tam bir bozgun havasına giren Bizans ordusunun büyük bir bölümü akşam hava kararıncaya kadar yok edildi.
Kaçamayıp sağ kalanlar teslim oldular. Sonuna kadar savaşan imparator omuzundan yaralı olarak ele geçirildi. Alparslan, İmparatorun huzuruna getirilmesini emretti.
Malazgirt Savaşından ağır bir yenilgiyle çıkan mağrur imparator, Sultan Alparslan’ın huzuruna geldiğinde utancından başını kaldıramıyordu. Alparslan, onun bu haline nezaketle karşılık verip oturttu ve teselli etti. Diyojen, savaş öncesi muazzam ordusuyla Türkleri yeneceğinden emin olduğunu, aksi bir ihtimali hiç düşünmediğini açıkça dile getirdi.
Sultan Alparslan kendisine, “Eğer zafer sizin olsaydı bana ne yapardın?” sorusunu sordu. Diyojen, “işkence yapardım” cevabını verdi. Alparslan “Benim size ne yapacağımı düşünüyorsunuz?” sorusuna ise, “Ya öldürtürsünüz, yahut İslam ülkelerinden birine esir gönderirsiniz. Mümkün görmüyorum ama belki de affedersiniz” şeklinde cevap verdi. Sultan Alparslan, imparatoru aşağılamadan ağır şartlarla bir antlaşma imzalattı ve serbest bıraktı.
Antlaşmaya göre imparator kendi fidyesi için 1.500.000 dinar, vergi olarak ise her yıl 360.000 dinar ödeyecek, ayrıca Antakya, Urfa, Ahlat ve Malazgirt’i de Selçukluya bırakacaktı.
Romen Diyojen affedilmişti ancak ülkesine döndüğünde Türklerden görmediği hakaretlere uğrayıp işkencelerle öldürüldü.
Diyojen’in yerine geçen VII. Mikhail Dukas, Romen Diyojen’in imzaladığı antlaşmanın geçersiz olduğunu ilan etti. Bunu haber alan Alparslan da ordusuna ve Türk Beylerine Anadolu’nun fethi emrini verdi. Bu emir doğrultusunda Türkler Anadolu’yu resmen fethe başladılar.
Bu saldırılarla birlikte sonu Haçlı Seferleri ve Osmanlı İmparatorluğu’na dayanan bir fetih süreci başlamıştır. Bu savaş, Anadolu’nun Türklerin eline geçmesi için, savaşçı olan Türklerin, eski Akınlarını tekrar başlatacağının göstergesiydi. Anadolu’yu ele geçiren ve Hıristiyan Avrupa ile Müslüman Ortadoğu arasında tampon bölge oluşturan Bizans devletinin çok büyük bir güç ve toprak kaybına neden olan Türkler, aradaki bu bölgeyi ele geçirerek Avrupa’ya başlayacak yeni akınların habercisi oluyordu.
Ayrıca İslam dünyasında büyük birlik sağlamış olan Türkler, bu birlikteliği Hıristiyan Avrupa’ya karşı kullanacaktı. Bütün İslam dünyasının Türklerin önderliğinde Avrupa’ya akın başlatmalarını önceden gören Papa, önlem olarak Haçlı Seferleri’ni başlatacak ve bu da kısmi olarak işe yarayacaktı. Ancak yine de Türklerin Avrupa’ya yaptığı akınları durduramayacaktı. Malazgirt Savaşı, Türklere Anadolu’nun kapılarını açan savaş olarak bilinir.
Diyojen’in yerine geçen yeni Doğu Roma İmparatoru 7. Mihail, Selçuklular ile yapılan anlaşmayı kabul etmese de, Malazgirt Savaşı Selçuklulara Anadolu’nun tapusunu vermişti. İlerleyen 20 yıl içerisinde hızla Anadolu içlerine göç hareketleri başlatılarak Türkleştirilen Anadolu, İç Asya’daki diğer Türk devletlerinin de göçleriyle bir Türk yurduna dönüştü.
Selçukluların Anadolu’ya yapılan akınlarla kurduğu Anadolu Selçuklu Devleti, Türklerin Anadolu da Malazgirt Meydan Muharebesi ile kazandıkları başarının en büyük sonucudur. Anadolu Selçuklu Devleti, Oğuz Türklerinin Üçoklu Kınık boyuna mensup Selçuklu hükümdar ailesinden Süleyman Şah tarafından Anadolu’da kurulmuştur.
Malazgirt Zaferiyle Anadolu’nun kapılarını Türklere sonuna kadar açan Sultan Muhammed Alparslan, bu savaşa katılan kumandan ve Türkmen reislerine Anadolu’yu Türkleştirme ve İslamlaştırma görevini verdi. Bu kumandanlardan biri olan Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Selçuk Bey’in oğlu Arslan Yabgu’nun torunu olup, Anadolu’daki fetih hareketinden sonra Antakya’dan Anadolu ya girdi. 1074 yılında Konya ve havalisini mahalli Rum despotlarından alarak, fetihlere devam ederek İznik önlerine kadar geldi. Sadece 3 yıl içinde 700 km’lik bir hat üzerinde ilerleyerek 1075 senesinde İznik’i fethetti ve burayı emrindeki kuvvetlerin merkezi yaptı. Böylece Türkiye Selçuklu Devletinin temeli atılmış oldu.
Sultan Alparslan’ın Anadolu’ya vurduğu bu mühür, Türk ve dünya siyasi tarihindeki dengeleri değiştiren bir süreç başlatarak Türklere yeni bir vatanın anahtarlarını sunmuştur. Türk-İslâm tarihindeki millî ve manevî değerlerimizden biri olan ve 1000. yıldönümüne doğru ilerlediğimiz Malazgirt Zaferi ile Çanakkale ve Büyük Taarruz gibi Türkiye’nin kuruluş mayaları ön plana çıkarılarak sanat, edebiyat, basın, televizyon, tiyatro ve sinema yoluyla milletimizde milli şuur inşa edilmelidir.