yazar-104
Manifesto!..
Evlat acısı! Acıların en büyüğü, en tarif edilmez olanı. Bunda şüphe yok. Allah hiç kimseyi bununla imtihan etmesin ama hayatın bir realitesi ki bazılarımızın başına mutlaka gelir, bu istenmeyen kayıplar. Hükümetin tarihi “Açılım” politikası ile evladını yitirenlerin acıları bir daha depreşti, bir kez daha kalpleri hüzün, gözleri yaş doldu. Kolay değil evladının ölümüne sebep olanların, elini kolunu sallayarak dönüşünü izlemek. Kaybımız olmadığı halde bizim bile tüylerimiz diken diken oluyor.
“Bizim evladımız boş yere mi öldü,” diye feryat ediyor analar-babalar. İşin duygusal bölümüne diyebileceğimiz hiçbir şey yok ama şu da bilinmeli bu topraklar için verilen hiçbir can boşa gitmez. Herkes yaptığının karşılığını Büyük Mahkeme’de görecektir. Dünyada verilen payeler, övgüler, yergiler gelip geçicidir. Bizim çocuklarımız tüm ülkede barış ortamının sağlanması ve herkesin kardeşçe yaşayabilmesi için canlarından oldular. Şimdi böyle bir fırsatın eşiğine gelmiş bulunuyoruz. Ya yüreğimize taş basarak bunu başarabileceğiz ya da duygularımıza mağlup olup ıskalayacağız.
Şu da bir gerçek ki bizim çocuklarımızı sadece teröristler öldürmedi. Geçmiş hükümetlerin bölgede uyguladığı politikalar ve G.kurmay’ın yanlış müdahaleleri olayı bu noktalara taşıdı. Yılanın başını küçükken ezmek yerine, masum insanlar üzerine oynanan oyunlarla, terörü bir canavar haline dönüştürenlerin suçluluğu şüphe götürmez bir gerçekliktir. Evet niyeti kötü olanlar, birilerinin maşası olanlar, şerefsiz olanlar vardı. Zaten oyunu da bunlar tezgâhladı. Ancak bunları bertaraf edecek tedbirler yerine, binlerce köy yakıp yıkıldı, halk soğuk, çamurlu günlerde yere yatırıp sabaha kadar bekletildi, asit kuyularına atıldı, Kürt işadamları Diyarbakır Cezaevi’nde işkence edilerek öldürüldü, dışkı yedirildi, arama bahanesiyle mahremiyetleri ihlal edildi. Bunun sonucunda suçsuz olduğu halde zulüm gören bölge gençleri, çaresizliğin, kinin girdabına itilerek dağa çıkarıldı.
Bölgede güvenlik sağlanamadığı için gece terör örgütünün, gündüz devlet tedbirlerinin şamar oğlanına çevirdiği halktan bazıları çareyi dağa çıkmakta buldu. Çünkü böylece birini karşısına aldığı, diğerinin yanına geçtiği için gelen giden kendisine vuramayacaktı. Cebine de üç-beş kuruş girecekti. Genellemiyorum ama içlerinde dağda olmaktan pişman olan, bir an önce barış ortamının gelmesiyle evine-barkına dönmek isteyen sayısız genç var. Çocuklarının terörist olmasından, askere, devlete silah sıkmasından dolayı yüreği parçalanan çaresiz anneler var. Şimdi böyle bir imkân doğdu ve bu onları sevindiriyor. Ancak sevinç, şenlik haline dönüşmemeli, çünkü hâlâ bazı annelerin yüreği yanıyor. Birde olayı prokatif hale getirmeye çalışan namussuzlar var ve her zaman olacaklar. Parçalanmış hareketlerinin, barış sağlanması ile yerle bir olacağını biliyorlar ve onun korkusunu yaşıyorlar. Ortalığı bulandırıp halkı birbirine düşürerek kalıcı ayrılık tohumlarını ekmeye çalışıyorlar. Halkımızın damarına basıyorlar. Çünkü bu son umutları, son çırpınışları…
Bizim çocuklarımız boş yere ölmedi! Niyetleri vatanın bütünlüğünü korumaktı ve verilen canlar hedefini buluyor. Evet can acıtıyor ama bunun başka bir yolu yok. Ya iki tarafta geçmişe sünger çekecek ya da bu iş kıyamete kadar devam edecek. Biliyorum hiçbir şehit anası teröristlerin rahatça dönmesini istemiyor. Ancak bütün hepsine sorsanız, bir tane daha asker ölmesine razı mısınız? Kuşkusuz içlerinden tek ana evet demez. Öyleyse bu işin başka bir yolu yok. Siz dağdan inenlere, hepinizi öldürelim ya da hapsedelim barışalım diyemezsiniz, böyle hiç biri dağdan inmez. Az önce belirttiğimiz gibi çoğu da devletin, pkk’nın zoruyla dağa çıkarılmışlar.
Kimse şehit ailelerinin duyguları üzerinden tekere çomak sokmaya kalkmasın. Ey şehit yakınları, eğer çocuğunuzun şehit olduğuna inanıyorsanız iyi bilin ki onların mükâfatı Allah’tandır. Daha fazla gencimizin ölmesine engel olabilecek bir hareketi sükûnetle karşılayın. Benim derdim ne hükümet ne de muhalefet! İkisinin de canı cehenneme(!) Derdim bir ailenin daha yanmaması…
Şehidimiz var, acımız var; ancak çok daha acıları da var. Bitlisli bir anne, oğlunun biri şehit olmuş, diğeri terörist dağda. Bu anne oğullarını askerde vurulsun diye de, terörist olsun diye de büyütmedi. Çocuklarının birini asker olarak canından eden, diğerini dağa çıkartan ve kardeşi kardeşe kırdıran politikaları, zihniyetleri lanetlemek gerek. Şimdi bu annenin tek umudu dağdaki oğlunun sağ salim yanına dönmesi, askere silah sıkmaması. Bunu mu engellemeye çalışıyoruz? Bakmayın siz hamasi nutuklar atanlara, bağırıp-çağıranlara; sonuçta hepsi bir kenara çekilir, bu toprağın çocukları, bizim çocuklarımız ölmeye devam eder.
Geçmişi kaşımak hiç kimseye yarar getirmez. Ya kan davasını bitirmek isteyenler gibi yüreğimiz yanarak bağrımıza taş basarız, geçmişe sünger çekeriz. Ya da Allah korusun daha fazla can yanar, daha fazla yuva yıkılır, daha fazla ekonomik kayıp olur. Bunun başka bir yolu gözükmüyor.