Fahri Kubilay
Marjinal kimmiş?
Özelleştirme döneminin en hareketli zamanları idi… Memleket gazetesinin Seydişehir’de hem muhabirliğini hem köşe yazarlığını ve dağıtımını ben yapıyordum.
O günlerde gazetemizin birinci sayfasından şöyle bir haber çıkmıştı: “Marjinal gruplar olayları provoke ediyor.”
Olağan üstü bir dönemde böyle bir başlık esas olarak hukuk işleri ile uğraşan aynı zamanda da siyasetle içli bir şahsiyetin dikkatini çekmiş… İlk karşılaştığımız yerde bana marjinal kelimesinin anlamını sormuştu. Soru imalıydı, farklı bir arayış vardı… Aklınca küçümsüyordu… Marjinal kelimesini onun anlayacağı dilden anlatmıştım, bir de köşemden açıklama ihtiyacı hissettim zevatın hukukçu kişisine…
Marjinal; var olan güncel değerlerin haricinde veya karşıtında bir düşünceye sahip olan insanlar. Örneğin Atatürkçü Düşünce Derneği lokalinde bir aczimendi, ateistlerin arasında bir haham, hahamların arasında bir imam gibi…
Başlık neydi “marjinal gruplar olayları provoke ediyor”. “Sattırmayız, çalıştırmayız, almayız, vermeyiz, çalışmayacağız” sloganları üzerine kurulmuş figüranları belli eylem planları…
Özelleştirme süreci başlayıp da Seydişehir’e karargâh kuranlar ne zaman fabrika satıldı, Ce-ka teslim aldı ve o zamana kadar ilçemizi terk etmediler. Ta ki provoke edilecek kişi veya kişilerin ayakları yere değdi ve onlar da provoke edemeyince ister istemez şehri terk etmek mecburiyetinde kaldılar.
Ergenekon davası tutuklularından Doğu Perinçek’e bile “Başbakan Perinçek” sloganları atıldığını hatırlıyor ve hayretimi hala gizleyemiyorum.
Amacım ne özelleştirme taraftarı, ne özelleştirme karşıtı sınıflandırması yaparak kimseyi yaftalamak değil, ama aradan geçen bu kadar zamandan sonra insanların nasıl provoke edilip olayların nasıl speküle edildiğini bugün daha net görebildiğimizi ortaya koymak…
Konumuza dönersek; köprülerin altından çok sular aktı. Şu an fabrika çalışıyor. O zamanki fabrikada çalışan işçiler çalışmıyor. Özellikle provokasyonların en önde gidenleri, öne sürülenleri gurbetteler çoğunlukla…
Şu an CEKA bünyesinde çalışanlar bugünün çile çekenlerini gaza getirip, tehdit boyutuna kadar giderek eylemin baş aktörlüğünü yapanlardı…
Hepsi de mağdur durumda ve aldığı ücretin üçte biri kadar gelirleri düşmüş Seydişehir dışında başka yerlerde çalışmak mecburiyetinde kalmışlar, statüsü değişmiş birinci sınıf usta, müstahdem olmuş, yuvalar yıkılmış psikolojileri bozulmuş, olmuş da olmuş. Derin konu…
Provokasyon ne pekâlâ; kışkırtmak, kızdırmak…
Şimdi sormak istiyorum o dönemde işçileri, ailelerini, esnafı kışkırtanlar-kızdıranlar, provoke edenler nerede?
Provoke ederek mağdur ettikleri insanların derdine neden çare olmuyorlar-olamıyorlar. Ne oldu, hani sattırmıyorlardı. Hani vatandı, vatan satılamazdı… Şu an itibariyle ne yapıyorlar acaba! Kendileri de mi mağdur pozisyondalar yoksa başka bir yerleri mi provoke etmekle meşguller?
Tüm bu olanların sorumlusu kim? Yaşanan bu süreçte, gelinen noktada mağdur olanlara karşı kim hesap verecek? Tabii ki tüm bu sorulara cevap verebilmek oldukça zor. Çünkü cevap verecek muhatap yok… Onlara gazı vererek kendi gazlarını giderdiler ve görünmez oldular…
Türkiye’de her grup, her parti, her sivil toplum örgünün demokrasinin kendine verdiği nimetleri sonuna kadar kullanma hakkını hiç kimse engelleyemez.
Taraf olmak çok kolay...
Taraf olduğun tarafın taraftarlarına gaz vermek kolay…
Ama eylemlerin en önüne itilen ve bu gün kendi kaderlerine terk edilen onca insanın vebalini taşımak o kadar kolay değil…
Şimdi soruyorum hukukçu kardeş…
Marjinallik ne ve kim marjinal düşünmüş?