Hüseyin Altunbaş
Markalaşma için omurgalı olmak
Önce sporla başlamak lazım. İmkansızı başaran Bursaspor’a tebrikle başlayalım. Böyle gelmiş böyle gideri durdurduğu için Bursaspor, Türkiye’de bir devrim yaptı. Bu devrimi herkes kendi işinde yapabilmeli. Demek ki imkansız başarılabiliyormuş. Bursaspor modelleri pek çok işte kendini gösterecek. Bursaspor’a ne kadar teşekkür etsek az.
Değişim için çalışmak, planlamak, inanmak lazım. Bunları yapabilmek için omurgalı olmak lazım. Omurga çok geçişli doğurgan bir kelime! “Bu Topraklardan Dünya Markası Çıkar mı” isimli kitabın yazarı marka danışmanı Güven Borça yeni kitabı “İleri Dönüşüm Kutusu”nda Türkiye’deki markalaşma, pazarlama ve reklamla ilgili şu cümleleri sarfediyor. Dikkatle okuyalım.
“…Tezgahtar zihniyeti çoğu zaman kafasını karıştıracak bir şekilde mal satma üzerine kuruludur. Tezgahtar net bir vaatte bulunmayı, ilkeli olmayı, sürekliliği düşünmez. Tek bildiği içerideki müşteriyi mutlu etmek ve fiyata yönelik operasyonlardır. İçeri daha fazla insan sokacak fikirler üzerine kafa yormaz. Müşteriyle ilişkide omurgasızdır. Ticarette değiştirmemiz gereken kafa da budur.”
Türkiye’de yapmamız gereken işte budur aslında. Ne güzel söylemiş Güven Borça. Özellikle tekstil sektörü üzerinden inanılmaz bir tespit ve tanımlama yapıyor. İleri Dönüşüm Kutusu’nu okumanızı çok tavsiye ederim.
Mesela üç büyükler aynen bahsedilen tezgahtar mantığıyla yaklaştıkları için başarısız oldular. İlke, süreklilik, vaat nerede! Kafa karıştırma üzerine kurulu iletişimle ancak buraya kadar. Bursaspor diğer pek çok sektöre doğruları yapmak anlamında örnek olacak. Doğruları üst üste koyacaksınız, inanacaksınız, çalışacaksınız ve başarı size doğru gelecek. Koşarak gelecek. (Anadolu’nun uyanışı!)
Bu örneği iş dünyası kendine model olarak alabilir. Spordaki takımdaşlık, inanmışlık aynen firmalara uyarlanabilir. Sizce uyarlanabilir mi?
Tezgahtar mantıklı reklamcıdan, siyasetçiden, spor adamından… Allah hepimizi korusun.
Biz Türkiye’de pazarlama ile satışı yıllarca hep aynı şey olarak bildik ve büyük ölçüde bundan dolayı da markalaşamadık. Markayı hep daha çok satış yapmak olarak algıladık. Firma da çok satış yaptıkları dönem kendini marka oldum zannetti. Sonra bir sallantıda güm! altta kalıverdi, ölüverdi. Biz de marka çöplükleri bundan dolayı çoktur. Kriz çıktı mı o şirket battı, batıyor deniyorsa o şirket marka olamamış demektir. (Mal mısın? Marka mısın?)
Pek çok sektörde marka olabilecek potansiyele sahibiz. Ama marka kimliği yaratmamız lazım. Markalar için yol haritaları çıkartmamız lazım. Marka kılavuzları hazırlamamız lazım. Bilimsel pazarlama planları aramamız lazım. Yani omurgayı oluşturmamız lazım.
Pazarlama odaklı düşünen omurgalı, düzgün reklam ajanslarının da bu sistemi kurması lazım. Marka adaylarının doktoru pazarlamayı bilen reklam ajanslarıdır.
Bel Fıtığı 05..8923982379845
Pazarlama, satış, reklam, halkla ilişkiler ve marka konularında bilgisi olanlarla fikri olanları ayırmak lazım.
Bilgi sahibi olmak, fikir sahibi olmak…
Niye markalaşamıyoruz? Çünkü fikir sahibi insanlardan hizmet alıyoruz.
Doktor ve bel fıtıkçı ayrımını düşünün!
Bel fıtıkçılarda merdiven altı doktorlar olarak sizin bel fıtığı sorununuzu yollarda telefon numaralarını yazarak ve dedikodu ağıyla yaymaya çalışırlar. Balığı belime koydu valla geçti… Yumurtayı belimde kırdı fıtık mıtık kalmadı…
Doktor bunun bilimini yapacak. Testlerden geçecek, eğitilecek, öğrenecek, her belin aynı özelliklerde olmadığını, farklı farklı tedavi yöntemleri olduğunu öğrenecek, analiz edecek, tedaviyi ince ince planlayacak, bizim bel fıtıkçı gelecek yumurta sarısıyla sizi şip şak iyileştirecek…
Çok sağlıklı olursunuz!
Bel fıtıkçı, üfürükçü, kırıkçı çıkıkçının verdiği sağlık!
Doktordan kaçan ve bel fıtıkçıdan medet umanın sonunda yaşayacağı piyango bizim marka sürecimizdeki piyangoya çok denk gelmektedir.
Ya tutarsa diyerek merdiven altı reklamcılardan, halkla ilişkilercilerden, marka uzmanlarından hizmet alınırsa markanıza yumurta kırmış oluyorsunuz.
Adamın reklamla ilgisi televizyon kumandası mesafesi kadarsa, halkla ilişkiyi halk ve ilişki anlamındaki sadelikten çıkartıyorsa, markayı herkes tanıyor kardeşim ukalalığı olarak görüyorsa, satışı kakalamak olarak uyguluyorsa… Bel Fıtıkçı reklam ajansına hoş geldiniz…
Parayı kolay kazanmadığını düşünen, daha fazla para ve değer kazanmayı isteyen firmalarımıza bir tavsiyede bulunalım. Çalıştığınız reklam ajanslarınızda yani bütünleşik hizmet aldığınız reklam ajanslarınızda kaç kişi çalışıyor ona bakın. Size ne kadar önem verdiklerini gösterir. Az kişiyle sizin muhteşem işlerinizi çıkartmalarını bekliyorsanız kendinizi kandırırsınız. Haa bir de ajansların güneş enerjisiyle çalışmadıklarını hatırlatayım. Çok kişinin çalıştığı ajans bulduysanız onlara ücret ödemekten kaçmayın. Kazanacaksınız onlarda kazanacak çünkü. Senin işlerini büyütecekler onlar da büyüyecek. (vın vın değil win-win)
2-3 kişilik yerleri de reklam ajansları olarak görmeyin. Onlar grafik ofisleridir çünkü. Grafik çözümlerinizi almayı umut edin oradan. Stratejinizi, taktiklerinizi, kampanyanızı, hedeflerinizi, ölçümlerinizi oradan almayı beklemeyin. O tür yerler kısa çözüm yerleridir. Onlar da olmalıdır, lazımdır. (Laboratuar, kan merkezi, röntgen merkezi gibi…) Ama sizin önce pazarlama temelli bir stratejiye ihtiyacınız vardır. Omurgaya yani…
Biz tek kişilik dev ajansız palavralarına maruz kalıyorsanız o bir şakadır inanmayın. (Ata Demirer’in tek kişilik dev kadro sloganından hatırlayın)
Reklam Pazarlama Blogları
İnternette reklamla ilgili bloglara ödül verildi. Reklam pazarlama bloglarında marketoloji.com, hergunkampanya.com ve adamlaryapiyor.blogspor.com ilk üç sırada yer aldı. Reklama gönül verenlerin takip ettiği bu blogları ben de sizlere hatırlatmış olayım.
Reklam Kurulu Filli Boya reklamını durdurdu.
Reklam haberiyle bitireyim bu haftayı. Her zaman söylediğim gibi reklamda yalan yoktur. Olmamalıdır. Olursa er ya da geç cezalandırılır. Filli Boya’nın “Türkiye’nin en büyüğü” reklamı Reklam Kurulu’nun 13 Nisan 2010 tarihinde aldığı kararla durduruldu. Şikayette bulunan Polisan, Filli Boya’nın Türkiye’nin en büyüğü olmadığını, pazarın en büyüğünü pazarın kendisi ve tüketicilerin belirlediğini, bu reklamın haksız rekabet yarattığını söyleyerek bu başvuruyu yaptı ve haklıda çıktı.
Etik, omurga, edep, terbiye, değer üzerine uzun vadeli çözümlerin konuşulduğu şampiyonlukları konuşmak dileğiyle…