Mustafa Yiğit
Merdiven…
Merdivenler uzarlar uzarlar uzarlar…
Çoğu zaman sonsuzluğa açılan kapı gibidirler adeta…
Sonunu göremediğimiz bir dünya hayatını anlatır, sembolize ederler kimi zaman…
Mesela, Fecr-i Ati döneminin sembolik şiir akımının en önemli şairlerinden biri olan Ahmet Haşim “Merdiven” şiiriyle özdeşleşmiştir…
Türk edebiyat tarihinin en önemli şiirlerinden biri olan bu şiiri pek çoğumuz muhakkak okumuşuzdur…
Ahmet Haşim “ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden” şeklinde başlayan bu şiiriyle hepimizi mest etmiş, derinden etkilemiştir…
Hatta Haşim’in bu şiirini lisede edebiyat dersinde okurken, edebiyat öğretmenimin göz yaşlarına tanıklık etmişliğim de vardır…
Oldukça duygulanmış ve ”Mustafa inanıyorum, büyük bir adam olacaksın, ancak o zamanda gel bu şiiri yine bu okulun merdivenlerinde oku benim için” demişti…
Sararan yapraklar, kızıl havalar…Tunca benzeyen mermerler…
Sadece Ahmet Haşim’in şiirini, bu mısraları okuyarak kendinden geçmişliğim yoktur, daha sonraları Bodrum Kalesinin sayısız merdivenlerini tırmanmışlığım, Roma’daki İspanyol Merdiven’lerinin üzerine oturarak poz vermişliğim de oldu…
Ancak o korkuyu içimden hiçbir zaman atamadım…
Merdivenler, basamak basamak yükselirken, içimde hep o korkuyu yaşamışımdır…
Her basamağa basışımda içimde bir ürperti hasıl olur…
“Bastonum ya kayarsa bu basamaklardan ve yuvarlanırsam aşağılara”…
Evet bu benim aslında çocukluğumun korkusu…
İlkokulumun ahşap merdivenlerinden yukarıya çıkarken ve aşağıya inerken hep bu korkuyu yaşadım….
Nerde, öyle bugünkü gibi okullara servislerle gitmeler…
Bizim tek aracımız vardı onlar da tabanvaylarımızdı…
Kışın karların içinde düşe kalka metrelerce, kilometrelerce yol aldığımız, ayakkabılarımızın ve bastonumuzun buz tuttuğu dönemlerden bahsediyorum…
Baston buz tutmuştur…
İlk önce okulun girişindeki mermerden kayar düşeriz… Dizimizde birkaç sızı, dirseğimizde belki birazcık deri yüzülmesinden kaynaklanan küçük kanamalar…Aldırmayız…
Sonra kalkarız, okulun içine arkadaşlara tutuna tutuna girer, iki katlı binanın ikinci katına çıkmamızı sağlayacak merdivenlerin başına geliriz…
Yukarıya bakarız, ahşap merdiven yeni ziftlenmiştir, buzdan kayan bastonumuz bu sefer ziftlenen merdivenlerden kaymaya başlar…
Merdivenleri çıkarken yine bir şekilde çıkarsınız, ancak inerken adeta uçurumdan yuvarlanacakmışsınız gibi bir his içinizi ürpertir…
Yirmi basamak vardır ancak ömrünüzün yirmi yılı gider, o basamakları inerken…
O an, Ahmet Haşim’in “Merdiven” şiirinin de, Roma’daki İspanyol merdivenlerin de cezbedici hiçbir tarafını aklınıza dahi getiremezsiniz…
Bir an önce ziftlerden kaymadan aşağıya, merdivenlerden aşağıya yuvarlanmadan giriş kapısına varmaktır tüm çabanız…
Her gün aynı korkuyla okula gitmek…
Okulu çok ama çok sevmeme rağmen en büyük korkum okulun o uzayan “Merdiven”leriydi…
Ya merdivenlerden kayar düşersem ve yine ameliyatlarla hayatımın bir kısmında okuldan, arkadaşlardan uzaklaşırsam, tekrar toparlayamazsam korkusuydu bu…
Belki de sadece bastonlu insanlar korkuyordur bu “merdivenler”den bilmiyorum…
Ve kış geldi yine çocukluğumun o korkusu yeniden içimi ürpertmeye başladı…
Hocamın o isteğini hala yerine getiremedim…Belki mühim bir adam olamadım belki de, buza çalmış, ziftlenmiş merdiven korkum hala devam ediyor…