'Müfrit Âlim'

'Müfrit Âlim'

Zaman Gazetesi Yazarı Mümtazer Türköne, köşesine modern batı ifadeleriyle zedelenmek istenen İslam dinini taşıdı

Bedeviler şehri ele geçirdikten sonra kapıya nöbetçiler diktiler. Zaman zaman Ali Bulaç gibi badiyede yaşayan biri çıkıp, "ey içeridekiler, zarardasınız!" diye seslendiği zaman, nöbetçiler ayaklanıyor.

İçeridekilerin umurunda değil; lakin nöbetçiler biraz da fırsattan istifade kendilerini göstermek için işlerini gürültülü şekilde ifa ediyor. Olan söylenen söze oluyor; gürültüde kaynayıp gidiyor.

Bu sefer kaynamadı. Dünkü yazısı ile Ali Bulaç sözü yeniden mecraına yerleştirdi. İtiraz ederken bile aydınlanıyoruz. Hûşû içinde Ramazan'ı geçirirken, memleketimiz alnı secde gören emir sahiplerinin taht-ı nezaretindeyken Müfrit Âlim bizi uzak sınırlara götürüyor. Her şeyi yeni baştan düşünmemizi ve yeniden kapsamlı bir ihya hareketine girişmemizi öneriyor.

"Müfrit Âlim", Bediüzzaman'ın Ali Suavi için kullandığı bir tabir. Ali Suavi gibi kabına sığamayan, yerinde duramayan ve hep uçlarda dolaşan gerçek bir âlimi niteleyecek en doğru sıfat. İslâmcılığı modern çağlara özgü ve Batı ile rekabet eden bir İslâmî düşünce birikimi ve bir siyasî hareket olarak kabul edersek, bu düşüncenin ilk öncüsü ve kurucusu sıfatını hak eden iki kişiden biri Ali Suavi'dir (1839-78). Uzun bir izahata girmeden özetleyeyim: Modern İslâmî düşüncenin içine, Batı'nın demokrasi ve özgürlükler dünyası ile rekabet etmek kastıyla "Hâkimiyet Allah'ındır" düsturunu bir anahtar olarak koyan odur. Fıkıh ve fetvayı, Batılı kanunların karşısına sağlam argümanlarla yerleştiren de odur. Egemenlik tabirinin Latincesini kullanarak soruyor: "Souverain kimdir?" Cevap "El Hakimu Huvallah"tır. Yeterli mi?

Modern zamanlarda İslâmcı düşünce, Batı'da üretilmiş sorulara verilen cevaplar etrafında oluştu. Bundan önce İslâmî Medeniyeti, Yunan, Roma ve Yahudi-Hıristiyan üçgeninde gelişen birikime vâkıftı ve İslâm felsefesi, tasavvufî düşüncesi, Kadim Yunan felsefesinin her türü ile diyaloğa girerek (İşrakî ve Meşşaî felsefesinden, Kelamcıların uğraştıkları problemlere kadar) ve zaman zaman içselleştirerek gelişti. Üstelik Batı'yı Yunan felsefesi ile tanıştıranlar da Müslümanlar olmuştu.

18. yüzyıl sonları ile 19. yüzyıl başlarında gelişen ve günümüze kadar Batı'nın dünya üzerindeki hâkimiyetinin maddî ve fikrî temellerini oluşturan modernlik, aynı zamanda geleneksel İslâmî birikimin bir anti tez olarak diyaloğa girdiği dünyanın adıdır. Kısaca Batı modernliğini referans alan modern çağlara özgü bir İslâm düşüncesi ortaya çıkmıştır. Şayet bu düşünceyi, kitleleri peşine takıp sürükleyen, acil siyasî sorunlara çözüm getiren ve modern dünyanın sorularına cevap olarak İslâm'ı topluma ve siyasete yeniden hâkim kılmayı amaçlayan bir ideolojiye dönüştürürseniz, bunun adına İslâmcılık diyoruz.

Ali Bulaç'ın "İslâmcılık bir teoloji mi?" sorusuna verdiği cevap, Mevdudi ve Kutup ekolüne uygun. Peki, yine modern İslâm düşüncesi içinde Suruş ve Arkun'u referans alıp başka cevaplar verilemez mi? Bulaç, "İslâm teoloji değildir" cevabını verirken "Zatın bilgisi ve tabiatı üzerine tartışma Hıristiyanlığa aittir" hükmüne ulaşıyor. Ya Kelamcıların ve İslâm filozoflarının ciltler dolusu tartışmaları? Ali Bulaç'ınki sadece bir rey. Pekâlâ, Teolojiyi de içeren bir İslâm düşüncesinden bahsedilebilir. Bizim kadim geleneğimizle, modernliğin etkisindeki İslâmî düşünce veya İslâmcılık arasındaki fark burada ortaya çıkıyor. Kadim zamanların âlimi verdiği benzer hükmü; "doğrusunu Allah bilir" diye bitirirdi. İslâmcılar, modernliğin ezici tahakkümü altında tek ezeli ve ebedi hakikate sahip olduklarına inandıkları için, böyle bir ihtiyat payı bırakmazlar. Modernliğin içinde tonlarca birbiri ile rekabet eden düşünce ve ideoloji vardır. Her biri tek hakikat olduğunu ve o hakikatin de onların tekeline girdiğini iddia eder. İslâmcılar da öyle.

Ali Bulaç, "İslâmiyet'in işi bu dünya ile, mesela adalet, özgürlük, sömürü, zulüm ve yoksullukla uğraşmaktır." diyor. Ben de tam olarak bu iddiayı kastederek, İslâmcılığı "cenneti bu dünyada inşa etmek" olarak tanımlamış ve kaynağının Batılı ideolojiler olduğunu söylemiştim. "Bu dünya bir imtihan yeridir" sözü, Bulaç'ı çürütmek için yeterli mi? Elbette hepimize düşen görev adaleti tesis etmek, zulmü engellemek. Peki nasıl? Bütün sorunlara tek ve mutlak cevaplar bulursanız modernliğin ve dolayısıyla İslâmcılığın dar sınırlarına hapsolursunuz. Yeryüzünde tek hakikatin sahibi olarak kibirle ve azametle dolaşan küçük ilahlardan birine dönüşürsünüz. Hâlbuki söz nasıl bitmeliydi? "Allahu'l âlim bi'ssavab". Peki, bu sözü İslâmcılardan duyma ihtimaliniz var mı?