Muhtaç olduğun kadar itaat et

Muhtaç olduğun kadar itaat et

Adamın biri yolda giderken, kavga eden iki çocuk görür. Kavganın sebebi, buldukları bir cevizdir.

Mehmet Şeker

"Siz bunu paylaşamayacaksınız, verin de aranızda taksim edeyim" der.

Cevizi kırınca bakar ki içi boş.

O sırada bir ses duyar: "Eğer taksim yapan ve kısmet dağıtan biriysen, şimdi bunu da taksim etsene."

O adam, Ebû Bekr-i Şiblî Hazretleri olarak bilinen Yunus oğlu Cafer'dir.

***

Cüneyd-i Bağdadî'nin talebesi.

Hocası onu çok sever, ziyade önem verirdi. Onun için: "Her kavmin bir tâcı vardır. Bu kavmin tâcı da Şiblî'dir. Ona, birbirinize baktığınız gözle bakmayın" buyururdu.

***

Tasavvufa girmesine sebep olan hâdise şöyle anlatılır:

Devamend emîri iken bir gün, aksırdıktan sonra halifenin verdiği hil'atın kolu ile ağzını burnunu sildi. Bu durum halifeye bildirildiğinde, o da hil'atın çıkarılması ve emirlikten azledilmesi emrini verdi.

Ebû Bekr-i Şiblî "Bir kulun hil'atını mendil yerine kullanan bir kimse, görevden alınırsa, acaba Allahü teâlânın hil'atını mendil olarak kullanan kişi hangi muameleye müstehak olur" diye düşündü.

Hemen halifenin huzuruna çıkıp hiçbir vazife istemediğini bildirdi.

***

Cüneyd-i Bağdadî hazretlerine gittiği zaman, ilk iş olarak çıra satması buyruldu.

Bir sene çıra satıp huzura vardığında "Daha düşüncelerinde dünyaya muhabbet var" denildi ve başka bir işle görevlendirildi.

Bir sene sonra tekrar huzurlarına çıktığında "Bir sene de burada hizmet et" buyurdular.

"Artık kendimi insanlardan üstün tutmuyorum" diyecek hale gelene kadar çeşitli hizmetlere koşuldu.

Ancak o zaman derslere kabul edildi ve gözde talebelerden biri oldu. Tasavvufta yüksek mertebelere kavuştu. Cüneyd-i Bağdadî hazretlerinden sonra onun yerine geçip, yüzlerce talebe yetiştirdi.

***

Şiblî hazretleri şöyle söylemiştir: Dört yüz hocadan ders okudum. Bunlardan dört bin hadis-i şerif öğrendim. Bütün bu hadislerden bir tanesini seçip kendimi ona uydurdum, diğerlerini bıraktım. Çünkü kurtuluşu ve ebedî saadete kavuşmayı bunda buldum ve bütün nasihatleri hep bunun içinde gördüm:

"Dünya için, dünyada kalacağın kadar çalış! hiret için, orada sonsuz kalacağına göre çalış! Allahü teâlâya muhtaç olduğun kadar itaat et! Cehennem'e dayanabileceğin kadar günah işle!"

***

Ebû Bekr-i Şiblî, takva sâhiblerinin tacı, birçok riyâzetleri ve kerâmetleri ile evliyânın reîsi, akıl âleminin meş'alesi idi. Pekçok âlimden hadîs-i şerîf dinlemiş ve nakletmiştir.

Öğrenmek hususundaki şiddetli arzusu tükenmek bilmezdi.

***

Şiblî hazretleri edeb bahsinde üç kişiden aldığı dersten bahseder.

Bir gün saçı başı dağınık bir kadın gelir yanına ve onu terk eden kocasına kavuşması için yardım ister. Şiblî hazretleri önce o dağınık halini düzeltmesini isteyince kadın şaşırır ve der ki "Ben kocamın aşkından halimi göremez durumdayım. Senin için Allah dostu dediler. Nasıl oluyor da içinde Allah aşkı varken benim halimin dağınıklığını görüyorsun?"

***

İkinci hadisede ise Şiblî hazretleri bir çocuğa "Şu yanan mumun ışığı nereden geliyor?" diye sorar.

Çocuk muma üfler ve söndürür. "Şimdi nereye gittiyse oradan geliyor."

***

Üçüncü hadisede yine hocalarından birinden değil, halktan birinden bahseder Şibli hazretleri.

Bir gün yolda giderken sarhoş birine rastlar.

Adam çamurlar içinde kalmıştır.

"Evladım niye böyle içip kendine zarar veriyorsun? Bak çamura bulanmışsın!" diye nasihatta bulunmak ister.

Sarhoş adam onu tanır.

"Şiblî Baba" der, "benim çamurum bir kova su ile temizlenir. Ya sen nasıl arınacaksın? Allah dostu olduğun halde etrafındakilerin kusurlarını görüp yüzlerine vuruyorsun!"

Yeni Şafak