Fatıma Nur Mücevher
Namaz canını acıtmaz ki..
Uzun uzun derdini anlatan arkadaşım, gözleri kan çanağına dönmüş halde, yaralı bir serçenin bakışlarından farksız bakışlarıyla;
“-Bana yardımcı ol. Ben bu sıkıntıdan bu buhrandan nasıl kurtulacağım? Ellerimi görüyorsun, ellerim dahi titriyor. Bu ayrılık, bu ayrılık acısı, iliklerimi eritiyor.” Dedi.
“-Ne yapmalıyım? Nasıl davranmalıyım.” Canının acıdığı ve canından can çıktığı her haliyle belliydi.
“Namaz kıl.” Dedim.
“Namaz kıl. Kıl ki, Senin sahibin, seni sahiplenen bu sıkıntıdan bu, beladan kurtarsın.”
Muhabbet böyle başladı,namaz üzerine…
Namaz nedir?
İbadet,kulluk görevi, beş vakitte huzura davet edilmek, heyecan, aşk, vuslat..?!
Namaz;
Allah’a çağıran, ilahi bir davet. Bir nizam. Bir eylem. Bin diriliş. Rabbimizin merhameti, ne kadar da geniş…
Namaz, bizi görünür kılan Rabbe, bize değer verip var eden Allah’a, tek güç ve kudret sahibine yakin olmadır.
O bizi var etmeye layık gördü ise bizim ona yakin olmamız gerek mi?
Namaz;
Güç sahibi kişilerin gücünü ispat etmesidir. Misal ki, nefsini sollayıp, şeytana uymayıp alnını seccade ile buluşturup ruhunu semavi ülkelerde gezintiye çıkarmadır.
Namaz Allah’ın sayısız ikramlarına, beli büküp, ruhu doğrultmadır.
Namaz; Allah’a olan samimiyetin/sevginin ispatıdır. Allah’ı sevdiğini iddia edenlerin, ispatıdır.
Namaz bedene güçtür, ruha şifadır.
Öyle ki namaz;
Kişinin insanlığını, özümseyerek kılmasıdır.
Okunan ezan-ı Muhammedi bizi namaza davet ediyor. Bu ne güzel bir çağrı. Çok kişi duyuyor bu çağrıyı, çoğu kişiye duyuruyor Rabbim. Ama o çok kişinin arasında “SEN GEL!” diyor. Seni istiyor. Hani diyor ya bazılarımız; “Kendimi hazır hissetmiyorum.” Hayır! Düşünmeliyiz! Allah beni neden huzuruna kabul etmiyor. Davet neden benim gönlüme dokunmuyor..! Ezan’la ben o dirilişi neden fark edemiyorum? Yoksa öldüm mü?! Kalbim öldü mü? Titremeyen kalbim, nefessiz mi kaldı?
Kalplerimizi öldürmeyelim. Kalplerimizin titremesi geçmesin.
Zira Allah Hadid Suresinde;
“Allah'ın zikri ile ve Hakk'tan inen şeyle (Allah'ın nurları ile),
Allah'a ulaşmayı dileyenlerin, kalplerinin ürperme zamanı gelmedi mi?
Kendilerine daha önce kitap verilip de böylece üzerinden uzun zaman geçince, artık (zikri unuttukları için) kalpleri katılaşan kimseler gibi olmasınlar.”
(Hadid Suresi_16) buyurmakta.
Eğer ezanları Bilal’i Habeş’i okuyormuş gibi hissedebilirseniz, namazları Rasullullah kıldırıyormuş gibi kılarsınız. “Uydum imama!” derken, iki cihanın imamını düşünün.
Vakit varken, davet edildiğiniz o kapıyı aralayın..!
O kapıya koşun.
O kapı sizi hasretle bekliyor.
Kalpleri beşere kiralayarak heba etmeyin. Asil sahibine verin. Yüce sahibine.
Bir defasında öğrencim,minik yüreğine koyduğu sevgiyi anlatırken; “Abla kalbim nasıl atıyor onu görünce bir bilsen demişti…” Biz de kendisine;
“Kalbin de Allah’ın yeri var sen ise O’nun yerine başka birini,bir beşeri almaya çalışıyorsun. Bir bilsen kalbin nasıl deliye dönüyor. Burası Allah’ın yeri yapma! Diye…” demiştik.
Ağlamıştı sonra hatta ağlamıştık.
Biz asil ve asıl ev sahibini unutup kiraya verdiğimiz için çektik cehennem azabını.
Şimdi, o yöne dönelim. Unutmayalım ki bizim ilk ve yegane mescidimiz,kalbimiz.
Hiçbir sebeple kirletmeyelim.
Hem biz namaz kılarsak canımız da acımaz. Canımız, can olur cansız yanımıza. Ufkumuza,umudumuza.
O halde, bu kadar uzak kalmamız gafillik alameti değil de nedir?..
Namaz, kalbimize verilmiş benzersiz bir şifa iksiri.
Mevla namazlarımızı ve gönlümüzü kabul etsin.
Selam ve dua ile…