Prof. Dr. Caner Arabacı
Ne senaryosu, doğrudan komplo
Türkiye’nin nazar değecek kadar başarılı olmasa da son zamanlar iyi addedilebilecek bir gidişi vardı. Farklı kafalar farklı görebilir ama, genel ve mutlak anlamda fanatik olmayan içindir bu görüş..
Diyelim ki, Suriye, İran, Rusya ile -hatta Ermenistan’a uzatılan zeytin dalının reddi bir yana bırakılırsa- Gürcistan, Ukrayna, Yunanistan vb. komşu durumundaki devletlerle iyi denebilecek gelişmeler gözlenebiliyordu. Hatta hükümetin AB konusundaki tökezletilmeleri bir yana bırakılırsa en başarılı olduğu alan dış politika sayılabilirdi. Türkiye Cumhuriyeti’nin dış itibarı yerinde hatta son zamanlarda en iyi durumda sayılabilirdi.
Anayasa, hak ve özgürlükler, demokratik gelişmeler, YÖK vb. konularda ise, iki adım ileri bir adım geri ama iyileşme yönünde adımlar gözleniyordu. Özelleştirmeler, yatırımlar, ekonomik kalkınma konusunda tökezlemeler olsa da yine ileri adımlar gözden kaçırılmayabilirdi.
İç barışta da öyle iyimser tablolar çizilebilecek durumlar vardı. Diyelim ki, asker-hükümet başta olmak üzere, devlet kurumları arası ilişkilerde iç çatışmaya dönük tavırların yerini, daha medeni ilişkiler almış gözüküyordu. Bu türden gelişmeler, iç savaş denilen melun fitne konusunda önemli adımların atılmasını sağlamıştı. Diyelim ki, bölücülük furyasının çengel atmak istediği kitle, bölücülük aleti olan partiye değil de bir başka kitle partisine yöneliyor, bölme niyetlilerin çabalarını aksatacak bir iç barış ortamı yakalanıyordu.
Sonra bir şeyler oldu bu ülkeye..
Birden kılıçlar çekildi, gömülen baltalar sıyrıldı. Ana muhalefetle paslaşan bazı kurumlar öne çıktı ve içe dönük didişmeyi artıran, moralleri, iyi gidişi bozan, hatta kaos denilen kör dövüşü ortamını azdıran gelişmeler yaşanmaya başlandı..
Yatırımlar durma noktasına doğru gerilemeye başladı, “dur bakalım ne olacak” düşüncesinin yıkıntıları, ileri hamlelerin önünü kesmeye, gelirler kaçmaya, sermayeler tüy olmaya başladı. Açıklanan rakamlar dudak uçuklatacak düzeyde idi..
Neden oldu?
Türkiye kendi ayaklarına kurşun sıkar hale nasıl ve neden geldi?
Kaosu kimler, hangi mihraklar tetikledi ve hangi kurumlar onun kör bıçağı oldu?
Toplumun, eskiyen, yıpranan yüzleri ile iktidarları beğenmemesi, istediği zaman da onları alaşağı etme hakkı var. Ama bunun yolu belli: Sandık.. Milletin iradesini, yok sayarak iktidar değiştirme yöntemini, yeni darbe usulleri geliştirerek kimler istedi?
Soruyu şöyle soralım: Türkiye’nin nispeten iyiye gidişinden kimler rahatsız oldu? İç barış, kimleri rahatsız etti? Fesat hareketlerine karşı, başarılı operasyonlardan kimler darbe aldı?
Suriye, İran, Rusya vb. ülkelerle iyi ilişkiler, Türkiye üzerinde patronaj sahibi hangi ülkelerin “istemezük” duvarına tosladı? Haydi ABD, İsrail ve yandaşları bu durumdan rahatsız diyelim.. “Burdan vurdum kılıcı, Bağdat’tan çıktı bir ucu” misalindeki gibi, uç niçin yargıdan çıktı?
Türkiye’deki, siyasetin güçsüzleşme, parlamentonun sıfırlanma, halk iradesinin yok sayılma operasyonundaki planlı gidiş, şaşırtıcı bir şekilde demokrasimizi ABD Dışişleri Bakanının savunmasına nasıl muhtaç bıraktı? Rice’ın Türkiye’de demokrasiye sahip çıkması nasıl anlaşılmalı? Onlar, Irak’ta da demokrasiye sahip çıkmışlardı. Amerika’nın Irak demokrasisine sahip çıkışının, Irak halkına neye mal olduğu belli.. Yoksa Türkiye’deki gelişmeler, yeniden Amerika’nın, “Atlantis’in öte yanındaki iyi güç”, “mandası altına girilecek sömürgeci olmayan” devlet rolünü güçlendirmeye mi dönük?
Komplo teorileri, diye kafamızı şişirenler çok haksız.. Şimdi geldiğimiz noktayı, başka türlü izah etmek mümkün mü? Gelişmelerin teori ile alakası yok. Bal gibi komplo.. Ama dış, iç ilişkiler, çaprazları ile bir hayli karışık duruyor. Kim kimin aleti, yerel işbirlikçisi; kimin eli kimin cebinde bulmak sıkı takibi gerektiriyor. Ama sonuç açık.. Türkiye’nin kocaman, devasa kurumları, futbolcuları kadar basiretli değil. Ülkelerinin önünü açmak için yüksek unvan, kopkoyu cüppelerin içine gömülmüş simalar, futbolcuların ayaklarını kullandıkları kadar ülke için, kafa ve yüreklerini kullanamıyor gözüküyor.. Ne yazık ki, profesyonel sporcu gibi para ile yüksek bürokrat alamıyorsunuz. Birinci Dünya Harbi’nde aldıklarımız Almanya’ya, sonrakiler İngiltere ve ABD’ye çalıştı.. Dışarıdan telkin edilenler de güven verici değil.. Demek tıkanma burada. Aydın, bürokrat vb. adlarla öne çıkardığımız beyin takımlarını yerli, vatansever, millî çizgide yetiştiremiyoruz. Fildişi kulelere çıkardıklarımız, kafa ve kalpleri ile yerli olmayınca; benzeştikleri, bütünleştikleri yerlerle daha kolay emek birliği yapabiliyorlar..
Öyleyse yapılacak belli.. Milletin; bürokratlarını, aydınlarını da siyasetçi kadar seçme, eleştirme daha önemlisi iyi yetiştirme hakkını iyi kullanması gerekiyor. Değilse, devasa seçim dönemleri yaşayıp güçsüz iktidarlarla, seçilmiş bürokratlar elinde millî iradeyi de milleti de oyuncak etmenin önüne geçmek hayal olacak..
Peki, millet; fildişi kuledeki bürokratlarını ne zaman kendisi belirler hale gelecek?