Prof. Dr. Ali Akpınar
Nebevi disiplinle yaşamak
UNUTULAN SÜNNETLERİMİZDEN III:
NEBEVÎ DİSİPLİNLE YAŞAMAK
Hayırlı, yapıcı işlere sağdan başlamak. Söz gelimi sağ ayakla eve, mescide girip sol ayakla evden mescidden çıkmak. Sağdan giyinmek… Abdestte sağdaki organları önce yıkamak… Namazda önce sağa, sonra sola selam vermek… Sağ elle yiyip içmek… Sağ elle alıp vermek… Meclise ikrama sağdan başlamak, musafahaya sağdan başlamak… vb.
Tuvalete, banyoya sol ayakla girip, sağ ayakla oralardan çıkmak… Sol el ile sümkürmek… Sol el ile taharetlenmek… vb
Turizm okullarında okutulan çatal-kaşığı sol tarafa, bıçağı sağ tarafa koyma kuralını önemseriz… Kadın giysilerinde düğmeleri sol yakaya, erkek giyimlerinde sağ yakaya dikilmesini kaçınılmaz görürüz de Peygamberimiz ve İslam büyüklerinin yukarıda sıraladığımız yönlendirmelerini hafife alır ve uygulamayız. Hatırlatanlara da -siz ayrıntılara takılıp kalmışsınız, bırakın bu küçük şeylerle uğraşmayı gibisinden cevaplar veririz.
Bir defasında görünürde hiç bir mazereti yok iken sol eli ile su içen bir kardeşimi uyarmıştım da, -Hocam bırakalım şu küçük şeylerle uğraşmayı diye tepki göstermişti.
Ben de cevaben –madem bunlar küçük ve basit şeyler, yapıverelim de problem olmaktan çıksın deyivermiştim. İyi düşünüldüğü zaman bütün bu uygulamaların insanı başıboşluktan ve keşmekeşlikten kurtarıp hayatını disipline ettiğini görürüz.
Peygamberimiz, Veda Hutbesinde şunları söyler:
Ashabım!
Bugün şeytan sizin su topraklarınızda yeniden tesir ve hâkimiyetini kurmak gücünü ebedi surette kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!
Bu konuda bir imam kardeşimiz şu hatıratını anlatmıştı: Bir murakıp, teftiş için yatsı namazı vakti bir camiye misafir olur. Namaz öncesi yapılan kısa sohbette söz arasında, Peygamberimizin ayakkabısını/çarığını giymeden önce ters çevirip sonra ayağına giydiğini hatırlatan cami görevlisine müfettiş şunları söyler: Efendim o uygulama, o zamana özgüdür. O günün şartlarında ayakkabı içerisine haşerat yahut toz toprağın girmesi muhtemeldir. Bugün böyle bir uygulamanın anlamı yok…
Derken vakit olur, ezan okunur, namaza başlanır. Sünnetler kılınıp farza durulacağı sırada elektrikler kesilir. Müezzin telaşla ayakkabılıkların bulunduğu pencereden lambayı indirir, yakmak isterken camı kırılır, nihayet mumlar ışığında namazlar kılınır. Çok geçmeden de elektrikler gelir.
Namaz çıkışı murakıp, her zamanki gibi ayakkabılarını giyer. Yanlışlıkla ayakkabılarının içerisine dökülen cam kırıkları, hart diye ayağına geçer. Kanlar içerisinde kalan ayağını tutan murakıp gayr-i ihtiyari olarak şunları söyler:
Demek ki Peygamberimizin sünneti eskimezmiş, günü zamanı geçmezmiş. Bundan sonra aklımızda olsun da ayakkabılarımızı ters çevirip öyle giyelim, tıpkı Peygamberimizin yaptığı gibi!
Bir zamanlar, sarığın dinden olup olmadığı ile ilgili şöyle bir değerlendirme okumuştum: Evet, sarık sarmak bir âdettir, ama peygamberlerin ve Salihlerin âdetidir. O âdeti yaşatmak ne güzeldir!
O halde, günlük hayatımızdaki Nebevî ölçüleri ne kadar yaşayıp yaşattığımızı bir kez daha gözden geçirelim.