Öcalan'ı kenara iten kim?
Başbakan ve Leyla Zana'nın görüşmesi fevkalade önemli ve isabetliydi.
Fakat bu görüşmenin etkileyici ve belirleyici olmadığını düşünüyorum.
Zira Zana, KCK/BDP ekseninden ayrı hareket etti.
Arkasında PKK/BDP olmayan bir Zana'nın BDP tabanında ciddi bir karşılığı olmadığı açıktır.
Leyla Zana'nın yaptığı görüşme BDP, Kandil veya Öcalan adına değil.
Şahsı adına.
Zana Kürt siyaseti içinde barış isteğini temsil etse de BDP'nin PKK vesayetindeki siyasetinde bu tür şahsi inisiyatiflerin karşılığı yok.
Murat Karayılan silahların susmasında BDP'nin bile rol oynamasının mümkün olmadığını gazeteci Avni Özgürel'e açıkça ifade etti.
Zana'nın sadece Başbakan'ın sorunu çözeceğine inanması bile BDP'nin onu dışlaması için yetti.
BDP Başbakan'dan başka bir muhatap peşinde mi bilinmez.
Zana bu tavrını seçim öncesinde gösterseydi, kuşkusuz arkasında BDP'nin oy potansiyelini bulamaz ve seçilemezdi.
Kanaat önderi vasfı da olmayan Leyla Zana'nın terör sürecinde bireysel bir olumlu efekt yapması mümkün değil.
Zira BDP ve Kandil'in dışladığı bir görüşme.
BDP'nin Zana'yı dışlaması istikrar arz ederse, belki o da Osman Baydemir gibi sessizliğe bürünecek.
Öcalan bitti mi?
Sabah'a göre Öcalan, Adalet Bakanlığı'na gönderdiği mektupta, PKK'yı ve BDP'yi kendini aldatmakla itham ediyor ve ziyaretçileriyle görüş yapmamayı kendi istiyor.
PKK ve BDP'yi tamamen ters köşeye yatıran bu iddia doğruysa, Öcalan kendisinde PKK adına müzakere ve pazarlık inisiyatifinin olmadığını bizzat kendi ağzıyla itiraf etmiş oluyor.
KCK üzerinde hiçbir etkisi kalmamış bir Öcalan'la devletin müzakere etmesinin hiçbir manası kalmaz.
Acaba terör örgütü Öcalan'ı "ev hapsi" formülüyle ikna edip "sen kenarı çekil" mi dedi?
Çünkü KCK üzerinde etkinliği olmadığını ifade eden bir Öcalan'ın görüşme inisiyatifi kalmadığı gibi İmralı'dan kurtulma şansı da kalmaz.
BDP/KCK cephesi "ev hapsi" vaadiyle Öcalan'ı aradan çıkarmış demektir.
3 ihtimal
3 ihtimal üzerinde durmak gerekiyor.
1- Öcalan'la Kandil, Oslo sürecinin amacı sebebiyle ayrıştı.
Öcalan silah bırakma şartları üzerinde konuşurken, Kandil silah bırakmanın mümkün olmadığını ısrarla belirtiyor.
Çünkü PKK'nın amacı silah bırakmak değil, varlığını korumak ve bunu devlete kabul ettirmek.
2- Öcalan, KCK açısından kazanımların daha fazla olması gayesiyle strateji gereği kendini örgütün bilgisi dâhilinde geri çekti.
Müzakere ve eylem sahasını tamamen Kandil'e bıraktı.
Eylemler arttıkça pazarlık gücünün artacağı düşüncesine yol verdi.
Böylelikle Zana'nın bireysel "barış inisiyatifi" PKK haritası dışında kaldı.
Zana, Başbakan'dan ne istedi ve BDP silahların susması için ne istiyor?
Zana, KCK operasyonlarının durdurulmasını, silahların susmasını, Öcalan'a ev hapsi sağlanmasını, Kürtçe anadilde eğitimi, devletin Kürtler'den özür dilemesini istedi.
Gördüğüm kadarıyla bunlar, "silahların ilk etapta susması" için BDP istekleriyle tamamen aynı.
Sadece "özerklik" yok.
BDP, sadece bunun için mi ateş püskürdü Zana'ya?
Hayır, örgütsel değil bireysel inisiyatifte bulunduğu için.
BDP, içinde terör örgütünün olmadığı ve cevaz vermediği hiçbir teması ve görüşmeyi tanımıyor.
İstek ve şartlar tamamen aynı olsa bile.
3-Bence en zayıf ihtimal, terör örgütünün Öcalan'ı mektubundaki söylemlerine paralel şekilde tamamen gözden çıkardığı düşüncesidir.
Bu noktada Karayılan'ın şu sözleri önemtaşıyor:
"Bilmeyen şöyle zanneder: Abdullah Öcalan bu hareketi örgütlemiş, talimatla yönetiyor, falan. Ama öyle değil.
O bizim önderimizdir. Fakat eskiden de kendisi yönetmiyordu. Kendisi stratejisttir. Çerçeve veriyor, biz yürütüyorduk zaten. Yine de yürütüyoruz işte. Önderliğin oluşturduğu emirle yürütüldüğü bir şey değildir yani..."
Sonuçta Öcalan'ın örgütü istediği stratejiyle ve tam hâkimiyetle yönetemediğinde kuşku yoktur.
Öcalan, PKK için azami randımanla kullanılması gereken ve örgütteki motivasyonun devam ettirilmesinde mesajları ve varlığının duruma göre değerlendirildiği bir stratejik kaynağa dönüşmüştür.
Bakalım BDP ve PKK Öcalan'ın "Beni ikisi de aldatıyor" ithamına ne diyecek?