yazar-43
"Organize İşler" ve Mevlana
Günlük koşturmalardan yorgun düştüğüm bir haftayı geride bırakarak şu haftanın başında gittim Organize İşler’e. Vizyondaki Yılmaz Erdoğan filmine. Tercihimiz her 45 dakikada bir salonları doldurup boşaltan sinema seyircisi gibi “Organize İşler” oldu tabii ki. “Organize İşler” haftanın en popüler filmiydi çünkü. “Klasik bir Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan filmi mi izleyeceğiz?” tereddüdü içerisinde bir başlangıç yapmış olsak da, gördük ki üzerimizdeki ağırlığı atmak için daha iyi bir seçim olamazmış. İzledik, hem çok eğlendik hem de çok dinlendik. Ve Yılmaz Erdoğan’ın bu işi bildiğine inandık.
Filmin karakter seçiminde isabet edilmiş. Ancak “Eşim dostum eksik kalmasın, varsın onlar da oynasın” diyerek senarist ve yönetmen Erdoğan’ın hayatında var olan herkese filmde ufak da olsa yer vermiş gibi olması, eleştiri konusu olabilir. Ebru Akel, İclal Aydın, Berrak Tüzünataç vb. figüran olarak yer almıştı, ama yine de bütün tipler oldukça başarılıydı.
Filmin insanı “Sadece şu kesim seyreder, bu kesime göre değil” havalarına sokmayan “light” bir kalitesi olduğu kesin. Bu yaklaşımla sağlığa zararı olmayan bir samimiyeti kastediyorum. Organize İşler gibi hiç olmazsa belli bir zeka seviyesine ve kaliteye sahip filmleri düşüncesizce eleştirirsek, Türk sinemasının yavaş yavaş toparlandığı şu dönemlerde yeniden batağa saplanmasına fırsat vermiş olacağız. Evet, tabii ki her film, her durumda eleştirilebilir ama “Türk sinemasının Organize İşler gibi en azından belli bir ortalamayı aşmış filmlere çok ihtiyacı var” düşüncesindeyim.
Seyir sırasında sanki helikoptere binmiş de İstanbul’un bütün güzelliklerini, bütün ihtişamını seyrediyormuşsunuz. İşte bunun için bile filmi izlemeye değer buluyorum. Masmavi denizle yeşilin iç içe olduğu manzaralar, sizi dinlendirmeye yetiyor. İstanbul dışında gösterime girdiğinde, İstanbul aşıklarını ikiye katlayacağı gibi turizme de önemli katkıları olacaktır. Harcanan paraya değmiş.
Film için Yılmaz Erdoğan’ın 6 milyon dolar harcadığını duyunca ister istemez, diğer yapımlar için harcanan paralar akla geliyor. Ramazan ayında gösterime girdiği için beklediği izleyiciye ulaşamayan 1 milyon dolarlık “The İmam”, yapımcılarının son iki bölümde 10-15 dakikalık oyunculukları için Sharon Stone ve Andy Garcia’ya ödedikleri 1 milyon dolarla, milyar dolarlık bütçeye sahip Kurtlar Vadisi… İki Holywood oyuncusuna ödenen parayı Polat Alemdar (Necati Şaşmaz) verse anlardık. Acaba Sharon Stone, olmasa da olur diyaloglar arasında Polat’a yaptığının aynısını (yani yanak dudak meselesi) yapımcıya da yapmış mıdır? Medyadan öğrendiğimize göre Sharon’un çalıştığı ajans, bizimkileri bu işe karıştırmamış. Polat’ı alıp ilgili bölümleri çektikten sonra biz Türkler’e “Haydi güle güle” demişler.
Bütün bunların üstüne, büyük bölümü Anadolu’da çekilecek Mevlana filminin nasıl ve kimlerle çekileceği konusu büyük önem taşıyor. Kültür, sanat ve turizm yönüyle patlama yapması beklenen film, Konya, Mevlana ve Mevlevilik’in tanıtımı açısından ayrı bir öneme sahip. Büyük emeklerle bir kez yapılacak filmde en başta bir kalite düzeyinin tutturulması için herhalde paranın esirgenmemesi gerekiyor. ‘Organize İşler’den sonra Mevlana filminin sonunda Sema’yı sembolize eden “bir helikopterli çekim” yapılması ve binlerce insana seyir zevki veren Konya manzarasının mutlaka düşünülmesi filmde önemli bir ayrıntı olacaktır. Anadolu tarih ve medeniyeti bütün ihtişamıyla bu filmde mutlaka yer almalı.
Konya Büyükşehir Belediyesi’nin böyle büyük bütçeli bir yapımın altından kalkması oldukça zor görünüyor. Büyükşehir Belediyesi’nin güçlü ve zengin bir sponsor arayışını bir kenara bırakması, yıllardır Mevlana’dan kazanan ve hep kazanacak olan Kültür Bakanlığı’nın tek başına bu işi üstlenmesi gerekir. Bakanlık kendi imzasıyla bu işi üstlendiği zaman herhalde harcadığı parayı fazlasıyla çıkaracaktır. Ayrıca Bakanlığın bugüne kadar katkıda bulunduğu filmler ve festivalleri göz önüne getirirseniz, Mevlana filmi için başka arayışlara girmenin lüzumsuzluğu görülecektir.