yazar-2
Orman köylüsünün feryadı
Daha iyi bir gelecek, iş ve ekmek umudu ile 1960’lı yıllardan bu yana şehrin kenar mahallelerine göç eden fiilen 100 bini, akrabaları ile birlikte 300 bini bulan belki sayıları Türkiye genelinde 10 milyonu aşan bir kesim, yanlış orman kadastro aplikasyonları ya da 2/B yasasına müteallik işlemlerle mağduriyet yaşıyor.
Gördüğüm kadarıyla orman köylüsünün hiçbir zaman orman olmamış kadim ziraat arazilerinin elinden alındıktan ve buna hukuki zemin oluşturulduktan sonra, arazinin yeniden kendilerine satılmak istenmesi, devletle köylüyü karşı karşıya getiriyor.
Hadim, Taşkent, Bozkır gibi ilçelerin birçok dağ köylerinde ve kasabalarında da iki yıldır kadastro çalışması yapılıyor. Bölgeyi yakından tanıyan bir okurumuz, dağ köylüsünün mağduriyetini şöyle anlatıyor: Herkes malının mülkünün sınırlarını bilecek tapuya kavuşacak diye halk sevinip dururken, bu sevinç nedense köylünün kursağında düğümlenip kalmıştır. Neden derseniz; cevabı çok basit:150 yıldan daha fazla zamandır halkın ekip diktiği, ama son 20 yıldır köyden şehre göç ve arazi parçalanması nedeniyle boş kalan araziler büyük miktarlarda orman arazisi olarak işaretlenmiş. İşlemleri sonuçlanan köylüler mahkemelerde. Binlerce dava açılmış. Çalışmaların sürdüğü kasaba ve köylerde ise halk bu şoku yeni yeni yaşamakta danışacak kişi, tutunacak dal aramaktadır. Mevcut 2 dekarlık arazisine kiraz, bağ dikerek geçim sağlamaya çalışanın yarım dekarlık arazisi orman sayılmaktadır…
Ormanların korunması elbette şart. Sahillerde orman arazilerinden rant elde edenleri görmemek mümkün mü? Ancak Hadim ve civarında yerli halkın bile sürekli göçlerle terk ettiği yerlerde rant söz konusu olur mu? İlla hesapları matematik kuralları ile mi yapmak lazım. Devletin orman içi, orman kenarı köylülerine yönelik koruyucu, kayırıcı, pozitif ayrımcılık yapıcı uygulaması niye olmaz? Orman fotoğrafları ve haritaları orman sınırlarının tespiti için kullanılıyor. Harita okumasını bilen her kişi bilir ki haritada 1 milimetrelik kayma arazide 10-20 metreleri bulmaktadır ölçeğine göre. Hal böyleyken halkın bağını bahçesini orman sınırı göstermenin ne alemi vardır? Bakımsızlıktan orman görünümü kazanmış arazileri bilirkişilerle tespit etmek dururken alelacele orman arazisi saymak kime ne kazandıracaktır.
Kendisinin Korualanlı olduğunu söyleyen okurumuz, 45 yıl öncesini iyi hatırladığını söylerken sözlerini şöyle bağlıyor: Bizim ekip diktiğimiz arazilerin çoğu orman sınır arazisi içinde gösterilince demokratik tepkimizi Memleket gazetesinin desteğiyle sürdürmeyi düşündüm. Umarım konuya ilgi gösterir zaten yoksul olan Hadimliler’in, Bozkırlılar’ın ve diğer mahrumiyet yerlerinin halkına ümit ışığı olur.
Orman köylüleri önce orman olup, sonradan tarım arazisine dönüşen yerler hakkında kesinlikle bir hak iddiasında bulunmuyor. Orman kadastroları ile hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 35. maddesi çiğnenerek, idari işlemlerle ‘arazi gaspı’na ve bazı hukuka aykırı kararlar ile ‘gasp’ işlemlerine hukuki zemin oluşturulmasına itiraz ediyorlar.
Okurumuz, orman ve kadastro yöneticilerinin ölçüyü halktan yana tutmaları veya adaletli bir uygulama gerçekleştirmelerini temenni ediyor.
Dün bu mektuptaki şikayet ve istekler üzerine aradığımız ilgili kurum ve kuruluşlardan ne yazık ki cevap alamadık. Belki de muhatabına ulaşamadık. Hangi kurumun neyle ilgilendiği, kimin hangi alanda ne kadar yetkili olduğu da galiba tam belli değildi.
Konya’da tapu ile ilgilenen bir tek Tapu ve Kadastro Bölge Müdürlüğü olduğunu bilirdik. Ancak orman kadastrosuna Orman Bölge Müdürlüğü’nün baktığını bilmiyorduk. Bir de Tarım Reformu Bölge Müdürlüğü vardı yanılmıyorsam. Acaba onlar hangi reform çalışmalarıyla meşguldür, şimdi de onları merak ediyoruz?