Ortadoğu'da ne oluyor?
Bugün Yazarı Ahmet Taşgetiren, Ortadoğu'da yaşanan savaşı "Bilmiyorum, belki de "Osmanlı'nın yıkılışı devam ediyor!" sözleriyle özetledi
İslam coğrafyasının parçalanışı...
"Amerika, bölgede Türkiye'nin güçlü olmasını istiyor, onun için bölünmesine izin vermez. Hatta Kürtler'i bile Türkiye'nin himayesine alıyor!"
Acaba?
"Barzani, Türkiye'siz olmayacağını biliyor. Onun için Türkiye'nin Barzani'yi koruması, bizatihi kendi çıkarları açısından hayati değer taşıyor!"
Acaba?
Dış politikada, domino teorisi, yani bir taş yıkılınca, ardından bir dizi benzeri sonuç oluşur yaklaşımı her zaman işe yaramıyor.
Hayır, dış politikada devreye yüzlerce farklı etken giriyor ve bazen küçük bir taş oynaması büyük sonuçlar doğurabiliyor. Duruma göre sayısız ihtimal söz konusu.
Suriye'de tek oyuncu biz değiliz.
İşte Batı'nın kararsızlığı, Rusya'nın, Çin'in tavırları Esed'in devrilişini bir süre uzattı ve ortaya neler çıktı.
Çok çetin günler bekliyor
Türkiye'nin bütün süreçleri denetlemesi ve belirlemesi mümkün mü?
Türkiye'nin Kürt sorunu daha şimdiden bambaşka bir mahiyet kazandı.
Ikınıp sıkınarak söylenenler, aslında bir endişeyi örtmeye yetmiyor:
"-Kuzey Irak'tan sonra Suriye'de de özerk bir Kürt yapılanması oluşursa bunun Türkiye'ye etkisi ne olur?"
Soru bu.
Geçen günkü yazımda Kurtuluş Tayiz'den alıntı yaptım:
"Yanımızda -henüz bağımsız olmasa da- bir Kürt devleti kuruldu. Türkiyeli Kürtler'in bundan daha azını istemesi mümkün mü?"
Karşı karşıya bulunduğumuz soru gerçekten bu ise bölgemizde Türk, Kürt, Arap, Türkmen vs. halklar için daha yaşanacak çok çetin günler var demektir.
Osmanlı büyük İslam devleti idi. En zayıf zamanında bile oyun kurucu idi.
Ondan sonra Müslümanlar oyun kurucu olarak denklemden düştüler.
Hâlâ perişanlık sürüyor.
Ve eğer, Osmanlı'nın yıkılışı devam ediyorsa evet, İslam halkları adına yaşanacak çok çetin günler var demektir.
Alın Arap dünyasını...
Bağımsızlıklarını aldıkları günden bu yana neredeyse yüz yıl geçti ama hâlâ "Bahar arayışı" bitmedi.
Türkiye'nin sistem sancısı bitmedi.
Türkiye'nin Kürtler'i, farz-ı muhal, PKK'nın vadettiği yapılanma gerçekleşirse, bizim 1950'de, yani tam 62 yıl önce bıraktığımız ama hâlâ sistemin ruhundan söküp atamadığımız bir "Tek parti diktatoryası"na, belki daha kanlısına teslim olacaklar.
Daha çok entegrasyon mu bölünme mi?
"Kürt yapılanması" başlıklı yazımdan sonra bir okur, "Kürtler'in hakları konusunda İslami olan ne" gibi bir soru sormuş.
Kürt, Türk, Müslüman ya da gayrimüslim, herkesin temel insan hakkı var, İslam bunu öngörür, tüm insani kurumlar, devlet dahil, toprak dahil, insan haysiyetinin korunması için vardır.
Bizi kim yönetsin?
Peygamberimizin dediği gibi "İsterse başı kuru üzüm gibi kuru bir zenci yönetsin..." Ama insanca yönetsin.
Osmanlı da eleştirilebilirdi hiç kuşkusuz ama "Osmanlı barışı" diye de bir şey vardı asırlarca Balkanlar'dan Ortadoğu'ya uzanan...
Şuna inanıyorum:
Şu andaki Türkiye yöneticileri, Gül-Erdoğan-Davutoğlu, samimiyetle, bütün bir coğrafyanın, Osmanlı'dan bu yana kaybettiği barış iklimine ve küresel boyuttaki ağırlığa kavuşması için canla başla çalışıyor. Bu sonuç, Türkiye dahil her ülke için bir yükseliş demek.
Ama kolay değil. Bölgeye ilişkin çıkar çatışması ve her güç odağının devreye soktuğu aktörler oyun kurmayı zorlaştırıyor.
Ama diplomasi savaşın bir boyutudur ve gezdiğiniz yer gül bahçesi değildir. Kaldı ki gülün de dikenleri vardır.
Bence çıkış, daha çok bölünmede değil, daha çok entegrasyondadır. Bölgedeki İslam entegrasyonunu erteleyen her oluşum toplam hesapta İslam halklarının zararınadır.
Bu gerçeği anlayıp anlamamak, bölgemizin kader akışını belirleyecek.
"Amerika, bölgede Türkiye'nin güçlü olmasını istiyor, onun için bölünmesine izin vermez. Hatta Kürtler'i bile Türkiye'nin himayesine alıyor!"
Acaba?
"Barzani, Türkiye'siz olmayacağını biliyor. Onun için Türkiye'nin Barzani'yi koruması, bizatihi kendi çıkarları açısından hayati değer taşıyor!"
Acaba?
Dış politikada, domino teorisi, yani bir taş yıkılınca, ardından bir dizi benzeri sonuç oluşur yaklaşımı her zaman işe yaramıyor.
Hayır, dış politikada devreye yüzlerce farklı etken giriyor ve bazen küçük bir taş oynaması büyük sonuçlar doğurabiliyor. Duruma göre sayısız ihtimal söz konusu.
Suriye'de tek oyuncu biz değiliz.
İşte Batı'nın kararsızlığı, Rusya'nın, Çin'in tavırları Esed'in devrilişini bir süre uzattı ve ortaya neler çıktı.
Çok çetin günler bekliyor
Türkiye'nin bütün süreçleri denetlemesi ve belirlemesi mümkün mü?
Türkiye'nin Kürt sorunu daha şimdiden bambaşka bir mahiyet kazandı.
Ikınıp sıkınarak söylenenler, aslında bir endişeyi örtmeye yetmiyor:
"-Kuzey Irak'tan sonra Suriye'de de özerk bir Kürt yapılanması oluşursa bunun Türkiye'ye etkisi ne olur?"
Soru bu.
Geçen günkü yazımda Kurtuluş Tayiz'den alıntı yaptım:
"Yanımızda -henüz bağımsız olmasa da- bir Kürt devleti kuruldu. Türkiyeli Kürtler'in bundan daha azını istemesi mümkün mü?"
Karşı karşıya bulunduğumuz soru gerçekten bu ise bölgemizde Türk, Kürt, Arap, Türkmen vs. halklar için daha yaşanacak çok çetin günler var demektir.
Osmanlı büyük İslam devleti idi. En zayıf zamanında bile oyun kurucu idi.
Ondan sonra Müslümanlar oyun kurucu olarak denklemden düştüler.
Hâlâ perişanlık sürüyor.
Ve eğer, Osmanlı'nın yıkılışı devam ediyorsa evet, İslam halkları adına yaşanacak çok çetin günler var demektir.
Alın Arap dünyasını...
Bağımsızlıklarını aldıkları günden bu yana neredeyse yüz yıl geçti ama hâlâ "Bahar arayışı" bitmedi.
Türkiye'nin sistem sancısı bitmedi.
Türkiye'nin Kürtler'i, farz-ı muhal, PKK'nın vadettiği yapılanma gerçekleşirse, bizim 1950'de, yani tam 62 yıl önce bıraktığımız ama hâlâ sistemin ruhundan söküp atamadığımız bir "Tek parti diktatoryası"na, belki daha kanlısına teslim olacaklar.
Daha çok entegrasyon mu bölünme mi?
"Kürt yapılanması" başlıklı yazımdan sonra bir okur, "Kürtler'in hakları konusunda İslami olan ne" gibi bir soru sormuş.
Kürt, Türk, Müslüman ya da gayrimüslim, herkesin temel insan hakkı var, İslam bunu öngörür, tüm insani kurumlar, devlet dahil, toprak dahil, insan haysiyetinin korunması için vardır.
Bizi kim yönetsin?
Peygamberimizin dediği gibi "İsterse başı kuru üzüm gibi kuru bir zenci yönetsin..." Ama insanca yönetsin.
Osmanlı da eleştirilebilirdi hiç kuşkusuz ama "Osmanlı barışı" diye de bir şey vardı asırlarca Balkanlar'dan Ortadoğu'ya uzanan...
Şuna inanıyorum:
Şu andaki Türkiye yöneticileri, Gül-Erdoğan-Davutoğlu, samimiyetle, bütün bir coğrafyanın, Osmanlı'dan bu yana kaybettiği barış iklimine ve küresel boyuttaki ağırlığa kavuşması için canla başla çalışıyor. Bu sonuç, Türkiye dahil her ülke için bir yükseliş demek.
Ama kolay değil. Bölgeye ilişkin çıkar çatışması ve her güç odağının devreye soktuğu aktörler oyun kurmayı zorlaştırıyor.
Ama diplomasi savaşın bir boyutudur ve gezdiğiniz yer gül bahçesi değildir. Kaldı ki gülün de dikenleri vardır.
Bence çıkış, daha çok bölünmede değil, daha çok entegrasyondadır. Bölgedeki İslam entegrasyonunu erteleyen her oluşum toplam hesapta İslam halklarının zararınadır.
Bu gerçeği anlayıp anlamamak, bölgemizin kader akışını belirleyecek.