Oscar Wilde’i Askere Uğurlarken

Oscar Wilde: Hayatı Eşsiz Eserleri ve Cezaevi Anıları,” İnkılap ve Aka Yayınlarından çıkmış bir eski baskı..
Otobüsün hareket etmesine beş dakika var.
Uğultular duyuluyor.
Genç bir kitle önde, arkada başı örtülü kadınlar ilerliyor otobüse doğru. ‘En büyük asker, bizim asker’ nidalarıyla havalarda gezen, bıyığı yeni terlemiş, boğazına emzik asmış gözleri parıl parıl gençler.

Kumaş pantolonlu, kavruk Anadolu çocukları. Çoğu bu ülkede istatistik enstitüsünün verilerine bakılırsa çoktan açlıktan ölmesi gereken ailelerin evlatları.

Bu arada ‘halk o kadar müthiştir ki, bir insanı ancak son yaptığı şey ile tanır’ diyen cezaevinden yeni çıkmış ve yaptığı son işin mahpusluk olduğu bilinciyle ürekek ürkek Paris sokaklarında dolaşan Wilde’ın sözleri beynimde çınlıyor.
Her ikisi de beni etkiliyor.

Gözü yaşlı anaların yaşlarına karışıyor hıçkırıklarım, onlara ve Wilde’e, Wilde’nin yazdıklarına ağlıyorum.. İkisini de anlıyorum , acı çekiyorum. Onlar Wilde’ın dünyasından çok uzaklar, belki çoğu onu hiç duymadı. Anlamak ne kelime, tanısalardı belki de hiç sevmeyeceklerdi. İbne diyeceklerdi. Onun ne yazdığı onlar için hiç te önemli değil, bunu da biliyorum. Ve onlar da haklı, kimse ibne olmak istemez.

Ben de. Çünkü biliyorum ki, Anadolu’da çocuklar en çok ibne olmaktan korkarlar. Cemil Meriç de öyle demiyor muydu, "çocukken en büyük korkum(uz) ibne olmaktı!”
Acı çeken bu sanatçının cümleleri beni sarsıyor. Ne kadar çok şey var korkulacak diyorum. Sadece bu mu korkumuz? Yoksul düşmek, aşık olmak ve kavuşamamak, işsiz kalmak, sınıfta kalmak, ölmek..

Korkulacak şeyler listesi böylece uzayıp gidiyor zihnimde..
Paris sokaklarında “Bir an süren Zevk”in tunç heykelinden vazgeçip, “Ebediyen Süren Izdırap”ın heykelini yapan adamın da ne kadar çok korktuğunu şimdi daha iyi anlıyorum.
Ve Wilde mırıldanıyordu, Mary Antonet’in boynuna ilmiğin geçtiği meydanda: “Hayatımın her zaman kötülenecek, affedilmez, çirkin davranışı, beni koruması için topluma başvurmamdı.”
Düşünüyorum da biraz önce O toplumun içindeydim ben, daha beş dakika önce..
Topluma güvenmemek. Hangi topluma? Toplum homojen bir yapı mı? Dostların sevdiklerin bu toplumun neresinde..

Toplumun bir parçası olan ben de aynı cinayeti işleyecek miyim, ya da işlemiyor muyum? Yani onların pek çoğu gibi bayağılaşıyor muyum zaman zaman.. Hem Wilde’in söylediklerini, hem içinde yaşadığın toplumu anlamak.
En büyük ıstırap bu olsa gerek.

Ve yine aynı ben, kardeşimi askere gönderirken, coşkuyla karşılıyordum onun askere gidişini, benim de omzum tutulmuştu onu taşımaktan. Vatanı için askere giden bir kardeşim vardı. Ve hala büyük o coşkuyu yaşıyorum, bunun adı nedir bilmiyorum..
Yapılan askerlik 28 gün de olsa aylarca askerlik anısını anlatan , bırakın kendi anılarını, başkalarının askerlik anılarını anlatmaktan ve bunu dinlemekten büyük zevk alanların olduğu bir toplumda yaşıyor olmak aşağıdaki ibadete dönüşmüş töreni anlamam ve kutsamam için yeterli bir sebep belki de.

Bu coğrafyada askerlik, erkek olmanın olmazsa olmaz şartlarındandır. Askere gitmeden kız vermezler, askere gitmeden bıyık bırakamazsın. Babanın yanında sigara içme izni bile askerden geldikten sonra ancak meşruiyet kazanabilir. Bütün bunlar eskidendi belki, ben hala siyah beyaz dönemleri yaşıyorum belki.. Ama askerliğin böyle bir işlevi olduğunu biliyorum.
“Hayat için kazanılmış her şey, sanat için kaybedilmiştir” diye dürtüyor Wilde beni tekrar.. Sen hayatla değil, sanatla uğraş diyor.

Aşağıdakileri boş ver diyor. Aşağıdakiler..
Ben de oradaydım biraz önce.. Biraz önce hayatın içindeydim..
Biraz önce evlenmeyi düşünüyordum..
Sonra Kazancakis aklıma geldi, onun hikayesini mırıldanmaya başladım:

Adam , Allah’ı bulmak için yola çıkar.. Onu arar.. Aradan uzun zaman geçer, ama bulamaz. Yol kenarında bir keşişe rastlar .
Ona: Bana Allah’ı bulmam için bir yol göster der.. Keşiş: yol yok, uçurum var, atla der. Atlayamam, yol göster der adam . Keşiş çevap verir: Yol yok. Öyleyse git evlen!

Hayatla sanat bir birinden bu kadar kopuk mu?

Hayat için kazanılmışlıklardan neyi kastediyor Wilde? Makam, çocuk, para, eş bütün bunlar sanatçı olmamızı engelleyen birer oyun mu? Sanatçılıktaki ve kulluktaki büyük imtihanlar yoksa ortak bir payda da mı buluşuyorlar.. Bu cümleleri aşağıdaki kalabalığa sarfetsem. Sizin bundan haberiniz var mı desem? Sanat üstün zevklerin işi ve hiç biriniz sanatçı olamayacaksınız, iyi birer mümin de olamayacaksınız, çünkü hiçbiriniz uçurumu göze alamazssınız, hepiniz alelade insanlar olarak hayatlarınızı sürdüreceksiniz desem mi? Muhtemelen verecekleri cevap şu olur: Benim en büyük sanatım, boynunda emziğiyle şu askere gönderdiğim Paşam’dır.. Askerden geldikten sonra da anasının dibinden ayrılmayacak paşası.. Hiç şüphesiz onun da boy boy sanatları olacak.
Okurken korkmaya başladım.. Aman Allahım! Aklımdan ne kadar çok tehlikeli cümleler geçmeye başladı.

Anladım ki okumakta korkutuyor insanı..
Tehlikenin sınırına yaklaşıyorsunuz.
Teşhis: “Yabancılaşma”
Bu toplumun içinde bir yaban olarak yaşamak istemediğimi farkettim.. Hemen otobüsten indim... Göz yaşlarımı aşağıdaki gruptan, gözü sürmeli, ceylan bakışlı bir genç kızın çemberinin ucuyla sildim.

Ve onunla evlenmeye karar verdim.
Otobüs hareket etti, Wilde’i askere uğurladım.
Çünkü Wilde’in cümleleri beni korkutmuştu..
Çünkü ben korkusuz yaşamak istiyorum.


Önceki ve Sonraki Yazılar