yazar-9
Özlem!
Cahit Zarifoğlu’nun “Anılar Defteri” şiiriyle doğruluyorum oturduğum yerden. Şiirin tüm “sessiz” ifadeleri evdeki sessizlikle birleşince darlanıyorum. Daima, asi bir izlenim veren ‘ceketi alıp çıkma’ eylemini gerçekleştiriyorum. Bak sen şu güneşin yaptığına, kış güneşi bir de, gözümü alıyor.
Turut’a (Durud mu demeliydim?) yaklaştıkça bir cümbüş sesi düşlüyorum, Cemel Ali Dede’ye selam ediyorum. Buraları, hep o ilk yaşanmışlığı ile düşlemekten kendimi alamıyorum. Derken, civardaki ilkokulun melodik zil sesiyle irkiliyorum. Hani okuma-yazmayı öğrendiğim şu donuk renkli okulun zil sesi işte. Sanki sırtımda okul çantam varmışçasına hızlanıveriyorum, aman törene gecikmeyeyim…
*
Okulun dış kapısı aynı, ilerliyorum. Gülen bir yüz karşılıyor beni, öylece bakakalıyorum. Gözlerimi kısıyorum, sanki bu hareket hafızamı zorluyor ve o kişinin öğretmenim olduğunu hatırlıyorum. On yıl öncesiydi işte, okuma-yazmayı bu öğretmenim öğretmemişti ama nice erdemleri kazanmama vesile olmuştu. Konuşuyoruz, koşuşturan çocuklara, “aman çocuğum, düşeceksin” demiyor, “yavrum, düşmeyesin” diyor. Konuşup, vedalaştıktan sonra, görmek istediğim tüm kareleri görüyorum. Hepsi, ama hepsi yerli yerinde. Merdivenlerin önü yine kaymaya müsait, ağaca yine ip bağlanmış oynanmakta. Çantalar daha bir renkli geldi gözüme. En çok kırmızıydı önceleri, en renklisi. Şimdi, pembeler, fıstıkiler… Tüm renklerin, en canlı tonları kullanılmış. İçleri nasıl doludur, kim bilir? Bahçeyi tümüyle gözlemledikten sonra, binaya yöneliyorum. Hani o, türüm türüm ‘okul’ kokan. Ziftle karışık bir şeylerin kokusu, ama etkileyici bir koku.
Panolara bakıyorum. Aynı yöntem devam ediyor, boydan boya ipler gerilmiş, aralarına kâğıtlar tutuşturulmuş. Bir yazıya takılıyor gözlerim. Pakistan depreminde, sünnet takılarını bağışlayan civanmert çocuk bu okuldaymış meğersem. Bunu da, başbakanımızın çocuğa yazdığı teşekkür mektubundan anlıyorum. Ne güzel, ne ince bir davranış demekten kendimi alamıyorum. Neydi, “marifet, iltifata tabidir.”
*
Bahçe çeşmesinde komşunun çocuğunu bekliyorum. Beni görünce şaşırıyor, beklemiyordu tabii. Tam gidecekken, çeşme duvarına yazılmış “suyu israf etme” levhasına sonradan eklenmiş “suyu israf etme…yiniz” şeklindeki değişim gülümseten cinstendi.
Okulu mu yoksa çocukluğumu mu özlemişim, ayırt edemedim.
*
Bak sen şu şiirin yaptığına, ah Zarif Amcam ah!
“Anılar defterin de gül yaprağı gibi /Unutuldum kurudum. /Başıma düşmüş sevda ağı /Bir başıma tenhalarda kahroldum. /Sen kim bilir /Rüzgârlı eteklerinle /Kim bilir hangi iklimdesin./Ben sensiz bu sessizlikle /Deliler gibiyim /Sensiz bu sessizlikte. /Ayrılıkla başım belada /Gözlerini çevirme gözlerimden /Yoksa sensiz bu sessizlikte /Kahrolacağım /Sensiz bu seslikle.” (Anılar Defteri)