Dün İnternet haber sitelerine düşen bir haber vardı. Son derece dikkatle izlenmesi gereken, kontrol dışı sözler. Üstelik bilinç altında yatan bastırılmış gerçekleri yansitması bakımından da önemli.

Alem dergisinin gecesine katılan Cem Hakko içkiyi fazla kaçırınca kelimenin tam anlamıyla saçmaladı. Söylediği sözleri başka türlü açıklamak mümkün değil. Neler mi dedi? İşte Cem Hakko'nun ağzından çıkan laflar;

"22 temmuz’dan sonra neler olacağını göreceksiniz, bizi azınlık görenler bu ülkedeki patronların kim olduğunu öğrenecekler. Cem Uzan dahi üç sene önce elimi öperdi şimdi bizden oy istiyor. Amerika ne derse o olur, biz ülkenin musevi vatandaşları olarak patronuz… Siz işçisiniz. Vakko olarak da hepinizi biz giydiriyoruz, bayıla bayıla, övüne övüne Vakko’dan giyiniyorsunuz. Çukurova Grubu’na da reklam veriyoruz, bu gece de benim paramla oluyor, sinirlendirmeyin beni keserim reklamları.”

Vitali Hakko tarafından aynı gün yalanlanmasına karşılık haber sitelerde dolaştı durdu.

Ilgaz Zorlu’nun “ Ben bir selanikliyim ” kitabı ile gündemimize yeni bir kelime girmişti. Sabetayistler. Aslında Musevi olmalarına rağmen müslüman gibi görünen ve müslüman gibi yaşayıp toplumda kendini belli etmeyenler. Çok tartışmalar oldu ve olmaya da devam edecek. Ateş olmayan yerden duman çıkmıyor. Böyle bir olay var ki üzerinde kitaplar yazılıyor, internet siteleri kuruluyor.

Şüphesiz bir kimsenin musevi olması, hıristiyan olması veya bize uygun gelmeyen dinlerden olması yadırganamaz ve kınanamaz. Biz müslümanız diye herkesin aynı dinden olması gereksiz. Hatta, bakın müslümanlar kaç parça. Filistinde aynı dinin mensupları birbirlerini yiyor. Lakin bu mantık insanların birbirlerine hakaret etmesini de gerektirmez.

Böyle olmasına rağmen “bizi azınlık görenler bu ülkedeki patronların kim olduğunu öğrenecekler” sözü üzerinde durmaya değer. Gerçekten de öyle. Gerçek patronlar onlar. Çok zenginlerimizden niceleri onlar gibi azınlık durumunda. Ama İslam örtüsünü örtmekten rahatlık, hatta kolaylık buluyor ve öyle de yaşıyorlar.

Osmanlı bu problemi aidiyet duygusu ile çözmüş. Etnik yapısına bakmamış. Doğrudur, yanlıştır  tartışılır. Eğer sadık teba olarak yaşıyorlarsa hiç karışmamış. Bu sebepten havralar, kiliseler, mescitler hep aynı yerleşim yerlerinde birbirine yakın durur. Ama ihanet var ise de gereğini yapmış. Çökmesi ihaneti af etmek ve gerekeni yapmamaktan olmuş.

İnsanlar gerçek manada din ve vicdan hürriyetine sahip olduklarından bir arada mutlu yaşamışlar. Bu rahatı bozan dış güçler devreye girene kadar. Sonuçta Osmanlı yıkılmış ama genç cumhuriyet doğru olan bu yolda yürümüş. Din ve vicdan hürriyetine dikkat etmiş hatta korumuş. Laiklik bu manada önemli bir parametredir.

Toplumlar rahat ve güçlü iken göze görünmeyen bir çok olay, sıkıntılı anlarda patlamalara sebep olabilir. İşte bu konuşmada böyle bir anda yapıldı. İçeriden ve dışarıdan hainler baş kaldırmış ve varlığımıza yönelmiş durumda. Herkes tedirğin ve bu gerğin anda da seçime gidiliyor.

Yazımın başında söylenen lafların bir kısmının bir gerçeği anlattığını söylemiştim. Bizler işçi onlar patron. Şimdi bu lafa kızmalı mı ? ne yapmalı. Kızıp ortalığı yakalım mı ? yoksa oturup doğru söylenen bu sözü kendimize haraket noktası yapıp başka kararlar mı alalım. ?

Doğru olan, oturup bir karar almak ve patron olmak için yapılması gerekenleri yapmaktır. Bir ve birarada birbirimizin çukurunu kazmadan çabalamak. İşte istiyorsanız çözüm budur.

Muasır medeniyetlere ulaşmak, hatta onu aşmak için şu andan itibaren bir seferberlik oluşturmak ve tasarruf mantığını geliştirerek çalışmaktır. Bayıla bayıla vakkodan giyinmek yerine kendi öz sermayemize yönelmek, ihtiyaca göre giyinmektir. Ufak bir tepki belki vitali hakko’yu da uyandırır.

Moda için yapılan çılgınca harcamaların işte böyle faturaları var.