Sevgi kine dönüşünce Kabil’leşiyoruz

Sevgi kine dönüşünce Kabil’leşiyoruz


Son zamanlarda gazetelerin üçüncü sayfalarında çok acı ve bir o kadar da ürkütücü hikâyelere rastlıyoruz…

Aşkın kine ve kıskançlığa dönüştüğü durumlarda ne tür felaketlere yol açtığına şahit oluyoruz…

İnsan denen varlık gerçekten çok ilginç…

Oysa ki, sevgi sonsuzluğa uzanan yoldaki en önemli duygudur…

Leyla ve Mecnun, Aslı ile Kamber, Yusuf ile Zülehya…

Onlar sadece aşkları için yaşamışlar…

Ve çoğu da aşkları uğruna pek çok tehlikeyi, zorluğu göze almış…

Ama ne öldürmüşler, ne de incitmişler…

Olsa olsa kendileri acı çekmiş…

Mecnuna dönmüşler…

Hatta Aşk acıları ilahi aşka dönüşmüş…

Hikâyeleriyle de ölümsüzleşmiş…

Nesilden, nesile çağdan çağa anlatılagelmiş…

Ancak bugünün aşkları öyle değil..

Bugünün aşkları bizi Habil ve Kabil’in hikayesine doğru götürüyor..

Aşk kini, düşmanlığı ve cehaleti körükleyen bir hal alıyor…

Ve gazetelerin üçüncü sayfalarına yansıyor…

Her birimiz zamanla Kabil’leşiyoruz…

Habil ile Kabil’in hikâyesinde olduğu gibi…

Mustafa Asım Köksal’ın İslami kaynaklara dayanarak verdiği öyküde Habil ile Kabil hikâyesi çok güzel bir biçimde anlatılmaktadır….

Adem, yüz yaşından sonra Havva’ya yaklaştı ve ilk batında Kabil ile kız kardeşi Lubud( Lebuda ) ikiz olarak doğdu.

İkinci batında ise, Habil ile ikiz kardeşi Iklima doğdu.

Tanrı, buyurdu ; Adem ile Havva birleşti ve Havva her batında biri erkek diğeri kız olmak üzere yirmi kez doğum yaptı, böylece kırk çocukları oldu.

Sonra Tanrı; birinci batında doğanları, ikinci batında doğanlarla; ikinci batında doğanları da birinci batında doğanlarla evlendirmesi için Âdem’e emretti. Ayni batında doğan ikiz kardeşlerin evlenmesini ise yasakladı.

Bunun üzerine Adem ; Habil’in ikiz kardeşi Iklima ile Kabil’in ; Kabil’in ikiz kardeşi Lubud ile de Habil’in evlenmesini istedi.

Habil ; Kabil’in ikizi Lubud ile evlenmeyi kabul etti.

Ancak Kabil, Habil’in ikizi Iklima ile evlenmek istemedi ; Kendi ikizi Lubud ile evlenmeye özendi.

Ve dedi ki : Luhud, benimle beraber doğan kız kardeşimdir ve Habil’in ikizi Iklima’dan daha güzeldir. O nedenle Luhud ile ben evleneceğim.

Gerçekten’de Luhud, çok güzeldi; Iklima ise çirkindi.

Ama ne var ki, bu yönde Tanrı buyruğu vardı. Adem bu tersliği düzeltmek için durumu Havva’ya iletti. Havva’da, Kabil’den bu yönde hareket etmesini ve Habil’in ikizi Iklima ile evlenmesini istedi. Kabil kızdı ve dedi ki :

— Hayır ! Bu Adem’in isteğidir. Tanrı, hiç bir zaman böyle bir emir vermedi.

Sonra babasına döndü, dedi ki:

— Ey Adem! Bu senin islerindir!

Adem, Bir kez daha Kabil’e, Habil’in ikizi Iklima ile evlenmesini söyledi ve:

- Senin ikizin Luhud, sana helal değildir, dedi.

Ama Kabil, Kendi ikizi Luhud’u almakta ısrar etti.

Bunun üzerine Adem, Kabil ile Habil’e dedi ki:

- Gidiniz! İkiniz de Tanrı’ya birer kurban sununuz ve muhakeme olunuz. Hanginizin kurbanı kabul olunursa, O, Luhud ile evlenmeye hak kazanacaktır. Biliniz ki, hanginizin kurbanı kabul olursa, Tanrı, gökyüzünden bir ateş indirip onun kurbanını yakacaktır.

Kabil de, Habil de, babalarının bu önerisini kabul ettiler.

Habil, davar sahibiydi ; sürü ile davarı vardı. Kurban için, süt ve kaymaktan oluşan güzel bir sofra hazırladı ve en besili davarını ayırdı.

Kabil, çifti idi. Kurban için, ekininin en kötüsünü, karamuklusunu ayırdı.

İkisi de kurbanlarını alıp Nevz dağına çıktılar ve kurbanlarını oraya koydular. Yine Kabil gururlandı, Habil’e dedi ki :

- Ben senden büyüğüm ve güçlüyüm; ayni zamanda babamın vasisiyim. İkizim Luhud ile evleneceğim. O, senden daha çok bana layıktır.

O gün, Kabil 25, Habil ise 20 yasında idiler.

Kabil’in bu kibir ve gurur dolu yanına karsın; Habil, iyi yürekli ve engin gönüllüydü. Temiz kalbiyle Tanrı’ya sığındı.

O sırada gökten bir ateş inip Habil’in kurbanını yaktı ve Habil’in kurbanı kabul oldu.

Ancak, Kabil, ‘Benim kurbanım kabul olsa da olmasa da hiç umurumda değil. Habil, hiç bir zaman Luhud ile evlenemeyecektir’ diyerek içinden kararlandı ve kurbanının kabul edilmeyişine kızdı.

Habil, davarının yanına gitti. Kabil, O’na yanaşıp :

- Ben seni mutlaka öldüreceğim, dedi.

Öykünün bundan sonraki bölümü, Kuran’ın Maide suresi 27’den 32 ye dek söyle yer alıyor:

“Onlara, Adem’in iki oğlunun haberini de gerçek olarak oku. Hani, ikisi birer kurban sunmuşlardı da, birininkisi kabul edilmiş, ötekisininki kabul edilmemişti. Bunun üzerine Kabil, Habil’e demişti ki:

- Seni Mutlaka öldüreceğim.

Habil’de ona demişti ki:

- Tanrı, sadece takva sahiplerinin (Tanrıdan korkanların) kurbanını kabul eder. Eğer Tanrı senin kurbanını kabul etmediği için beni öldüreceksen ; bilmiş ol ki, ben seni öldürmek için hareket etmeyeceğim. Çünkü ben alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım. Ben istiyorum ki, sen benim günahımı da, kendi günahınıda yüklenip ateş (şeytan) halkından olasın.

İste budur zalimlerin cezası….

Bu sözler üzerine dahada öfkelenen Kabil, nefsine yenik düşerek kardeşi Habil’i öldürdü. Böylece hüsrana uğramışlardan oldu. Şaşkınlığa düştü.

Derken Tanrı, Kardeşinin cesedini nasıl saklayacağını göstermek için Kabil’e bir karga gönderdi.

Karga, ölmüş bir hemcinsini toprağa eserek gömdü.

Kabil dedi ki:

- Vay be! Su karga kadar bile olamıyorum ki, kardeşimin cesedini saklayayım!...

Böylece pişmanlık duyanlardan oldu Kabil.

İste bu yüzden biz, Israilogulları üzerine şunu yazdık:

- Yeryüzünde bir fesat nedeniyle olmaksızın, her kim ki, bir kişiyi öldürürse bilmiş olsun ki, o kişi insanları toptan öldürmüş sayılır ve kim ki, bir kişiye yasam hakki tanımış, onu yaşatmışsa, bilmiş olsun ki bütün inşalara yasam vermiş olur.

Maalesef günümüzde yaşatmak değil öldürmek üzerine kurulan bir sistemde her birimiz sevgiyi ilahi aşka çevireceğimiz yerde, sevgiyi katliama dönüştürmekteyiz..

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar