Mustafa Yiğit
Seyahatnameler ve “Türk” kavramı
Uzun zamandır seyahatname okuyamıyordum, Allah’tan imdadıma Türk Yurdu yetişti.
Türk Yurdu dergisinin 310’uncu sayısı “Yabancı Seyahatnamelerde Türkiye” konusuna ayrılmış.
Türk Yurdu bu konuyu oldukça etraflıca almış, farklı boyutlarıyla pek çok değerli yazar araştırmacı tarafından ufuk aydınlatıcı bir çalışmaya dönüştürmüş.
Batılı seyyahların gözüyle Türkiye ve Türklerin anlatıldığı kitapların derli toplu özetlerini bulabildiğimiz böyle bir sayının gelecek nesillere de önemli bir miras olarak bırakılacağını düşünüyorum.
Bu nedenle, makaleleriyle katkı veren yazarlar, bu makaleleri derleyerek güzel ve özel bir sayı yapan Türk Yurdu dergisi ayrı bir teşekkürü hak ediyor.
Bu makalelerde daha çok Osmanlı dönemi Türkiye’sini anlatan seyahatnameler ele alınmış. Ve o dönemde Batılıların Türkiye’ye Türk insanına nasıl baktığı seyyahların yazılarından çıkarılmaya çalışılmış.
Bu makalelerde dikkatimi cezbeden en önemli şeyse seyahatnameler her ne kadar Osmanlı gibi bir imparatorluğu -yani pek çok etnik ve mezhebi kökeni içinde barındıran- ele almış olsa da merkezinde “Türkler”in olması.
Dergide yer alan kırkbeş seyahatnamenin tamamı Osmanlı dönemine ait ve bu seyahatnamelerin büyük çoğunluğunda “Türk” kavramı başat bir kavram olarak yerini almış.
Seyyahlar Osmanlı’nın o yüzyıllardaki dilinden bahsederken, sanatından bahsederken, yaşamından bahsederken Türk kavramını merkezine koymuşlar.
Yabancı seyyahların tamamı Osmanlı imparatorluğu üzerine söz söylerken Osmanlı’nın asli unsurunun “Türkler” olduğu üzerine neredeyse ittifak yapmışlar.
Bu seyahatnamelerde özellikle 16. yüzyıldan itibaren Batının “ Tüm Müslümanları ırk ve etnik kökenlerine bakılmaksızın “Türkler” olarak gördüklerini” görüyoruz.
Türk ve İslam birbiriyle özdeş iki kavram.
Özellikle son dönemlerde “Türk Kimliği” üzerine gerçekleşen tartışmalarda “Türklüğün” batılı milliyetçilik babında sonradan inşa edilen bir kavram olduğu tezi belli başlı çevrelerce dillendirilmekte, “Türklüğün” neredeyse sanal bir gerçeklik olduğu iddia edilmektedir.
Bunun altında sıcak siyasetin, bir takım demokratik süreçler bahane edilerek “Türk” kimliğini negatifleştirme çabalarının olduğu görülmektedir.
Oysa ki, “Türk” kimliği kavramının günlük siyasete heba edilmeyecek kadar önemli ve kadim bir kavram olduğunu bir Batılı seyyah kadar görebilmeliyiz.
“Türk” kimliğinin altında binlerce yıllık bir milletin tarihi, geleneği, örf ve adetleri, değerleri yatmaktadır.
Ancak maalesef bugün Avrupa’da 16 yüzyılda oluşan “Türkofobi”nin bir benzerini ülkemizde yaşar hale geldik.
Türklüğü sosyolojik olmaktan çıkarıp bir “etnisite”ye dönüştürerek, bir “etnik” kavrammış gibi muamele ederek, bu milletin adının “olumsuzlanması” bizleri çok ciddi tarihi ve stratejik bir hataya, geri dönülmez bir yanlışa götürecektir.
Türk milleti kavramı hiçbir zaman bu coğrafyada, tarihte, İslam toplumlarında hiç böylesine bir negatifleşmeyle karşı karşıya kalmamıştır.
Türk milleti kavramının “hiç de iyi bir şey olmadığı” siyaset yapıcılar tarafından, medyadaki yazar çizer takımı tarafından böyle horlanarak kullanılmaya devam edilirse toplumda ciddi bir travmaya ve de ciddi bir tepkiye yol açacağı aşikârdır.
İslam nasıl ki bu toprakların vazgeçilmezi ise Türklük de aynı şekilde vazgeçilmez ve “kadim” bir gerçekliğidir. Ülkede yaşayan hiçbir etnik grubun buna itiraz edeceğini sanmıyorum.